Bu çalışmada Erol Ülker, BOA ( Boğaziçi Osmanlı Arşivi); TİTE ( Türkiye İnkılap Tarihi Enstitüsü) ve TÜSTAV (Türkiye Sosyal Tarih Araştırmaları Vakfı); Komintern arşivlerindeki belgeleri, İstanbul’u işgal eden devletlerin, yani İngiltere ve Fransa’nın, arşiv belgeleriyle de bütünleyerek bize yepyeni ufuklar açan tezler sunuyor. Ülker, bugüne kadar ilişkilendirilmemiş olgulardan hareketle 1918-1920 dönemi İstanbul’daki direnişçi çevrelerin genel bir tablosunu çiziyor. İttihatçı ve milliyetçi çevreler ile sosyalistler ve komünistler arasındaki ittifak ve cephe arayışlarını örnekleyerek bunun İstanbul ile sınırlı kalmayıp Bakü’ye kadar uzandığı görüşüne ulaşıyor.
Birlikte uçmak, birlikte kaybolmak ve birlikte bulunmak için ihtiyacımız olan şey; bazen sadece hakiki dostlarımızdır...
Haftnın yeni çıkan kitapları arasından sizler için derledik. Keyifli okumlar ve iyi pazarlar dileriz.
“Faşist ideoloji, insanların hiyerarşik biçimde üstün ırklar ve aşağılık ırklar olarak bölündüğü yalanı üzerine kuruludur. Bu ideoloji, daha zayıf ırkların üstün ırklara hükmetmeyi amaçladığına dair tamamen paranoyak bir fanteziye dayanır. Bu nedenle beyazlar kendilerini savunmak için ilk saldıran olmalıdır.”
Erkan Baş’ın kaleme aldığı Yaşamak İçin Sosyalizm; Gezi’nin havasını soluyanları, forumlarda ve tencere-tava çalarken balkonlarda göz göze gelenleri, işçi direnişlerinde ısınmak için yakılan varillere birlikte ellerini uzatanları çağırıyor. İnsanlığa eşitsizlikten, yoksulluktan, sömürüden başka bir şey vaat etmeyen bu düzeni alaşağı etmeye çağrı, hep birlikte hepimiz için en iyi olanı kurmaya çağrı. Bu çağrı bize, hepimize...
Haftanın yeni çıkan kitaplarının yanı sıra raflar arasında dikkat çeken ve önerilmeye değer başka kitaplar da bulunuyor bu haftaki vitrinde. Domenico Starnone’nin Türkçede yayımlanan ilk kitabı “Bağlar” Yüz Kitap etiketiyle, Aslı Tohumcu’dan “Taş Uykusu” İletişim Yayıncılık vesilesiyle, Susannah Cahalan imzalı “Deliler Arasında Akıllı Olmak” kitabı Say Yayınları’ndan, Akın Çokuğurluel’in dördüncü romanı “Şimdi Reklamlar” Nota Bene Yayınları ile, Andrey Voznesenski’nin unutulmaz eseri “Oza” yeni basımıyla Ve Yayınevi’nden ve son olarak Ali Akay imzalı “Delilik Gemisi” Ayrıntı Yayınları etiketiyle vitrinimizde yer alıyor. Gittikçe uzayan ve belirsiz pandemi döneminde size eşlik edebilecek altı kıymetli eseri beğenilerinize sunuyoruz. Keyifli okumalar dileriz.
İçinde yaşadığımız dönemi genel anlamda “Modernite krizi” diye tanımlayabiliriz. Bunu “kapitalizmin krizi” veya “sosyalizmin krizi” olarak nitelemenin süreci tam olarak tanımlamaya yetmeyeceğini düşünüyorum. Aslında ele alınan süreci daha da genişletip bir “uygarlık krizi” yaşandığı, “Modernite krizi” nin bunun bir yansıması olduğu da söylenebilir ama bu şimdilik bir zihin jimnastiğinden öteye geçemez.
Yeryüzündeki tüm duygular sanılanın aksine sadece insanlar için değil. Çünkü canavarların bile duyguları var. Ve sevilmek, sarılmak istiyorlar. Hatta karanlıktan bile korkuyorlar, eğer karanlık daha önce kendilerinden korkmazsa tabi…
İsmet Demir: “Oturdum, anılarımda bile yazdım... Şimdi gidip Milli Kütüphanede belgelere bakın, orada bulamıyorsanız Türk-İş’e gidin, araştırın diyeceğim ama duydum ki Türk-İş bütün belgelerini SEKA’ya göndermiş! Ortada tek bir belge kalmamış. Bunu sendikalara, sendikaların tarihini yok etmek isteyen muktedirler yapsa sendikacıların demediği laf kalmazdı. Kendi tarihini hurda kâğıt olarak görenlerin, kendi geçmişini gözünü kırpmadan yok edenlerin geleceği olabilir mi?”
Yoldaşlarımızın öldürülmeleri hadisesi o vakit dahi bizi ağlatamamış ancak gayız ve intikam duygularımızı şiddetlendirmişti. Şimdi bu satırları şikayet için yazmıyoruz, yalnız onların kıymettar hatıralarını takdis bahanesi ile nefret ve lanetimizi katillerin ve cihan burjuvazisinin yüzüne bir defa daha tükürmek için yazıyoruz. Bunlar bizim için çok büyük ziya olmakla beraber yeni nesil bundan ürkmemeli, belki ders almalı ve zamanı gelince de düşmanlarla o kadar katiyet ve azimle hesaplaşmalıdır.
İki farklı öykü. Her ikisi de kollektif bilincin, sanatın, birlikte olmanın değerini teslim ediyor. O ülkeden bu ülkeye, insana ait olan şey hiç değişmiyor…
Bir yalnızlaşma, yalıtılmışlık düzeni: Her koyun kendi bacağından asılır. Komşun senin ne kardeşindir ne de sevgilin. Komşun bir rakip, bir düşmandır, ortadan kaldırılacak bir engel ya da kullanılacak bir araç. Bu düzen, ne bedeni besleyebilir ne de ruhu. Birçok insan ekmek bulamadığı için açlık çekmeye mahkûmdur, kucaklaşma yoksunluğu yüzünden gönül açlığı çekenlerin sayısı ise daha kabarık.
Kapitalizmin her derde deva olamayan büyük hastaneleri pandemi sürecinde insan, donanım ve enerji sağlamakta sınıfta kalmışken yoksullara sıcak yemek, evsizlere geçici konutlar, evden çıkamayan yaşlıların kişisel bakım ihtiyaçları hep bu insani dayanışmalar sayesinde ve hatta bu dayanışma örneklerinin zorlamasıyla hayata geçebildi. Devlet erkinin cılız kaldığı dayanışma denemeleri işçiye karşı patronun, yoksula karşı zenginin yanında saf tutmaya devam ederken farzımisal, belediyelerin bir şova dönüştürdüğü bardakta sıcak çorba dayanışması, özel bir hastanenin acil servisi önünde sağlık sigortası olmadığı için ölüme terk edilen yurttaşı unutturamadı.
Her hafta sizler için kitaplar derlediğimiz Vitrin bölümümüzde bu hafta da birbirinden ilginç kitaplarla karşınızdayız. Haftanın yeni çıkan kitaplarına daha önce yayınlansa da tavsiye edilmeye değer başka kitaplar eşlik ediyor. Keyifli okumalar ve iyi pazarlar dileriz.
Değerli İleri Kitap okurları ve kitap severler, bu hafta da sizler için birbirinden ilgi çekici kitaplar derledik. Beğeneceğinizi umar, keyifli okumalar ve iyi pazarlar dileriz.
Harry Cleaver’ın bu çalışmadaki amacı; Marx’ın Kapital’inin 1. Bölüm’ünün soyut kavramlarını, Marx’ın kapitalist toplumda sınıf mücadelesi analizinin bütünü içine yerleştirerek, değer analizinin politik işlevini açığa çıkarmaktır. Cleaver’e göre Marx, Kapital’i işçilerin eline bir silah vermek için yazdı. Kapital’de kapitalist sınıfla işçi sınıfı arasındaki mücadelelerin temel dinamiklerine dair bir analiz sunulmuştur. İşçiler; Kapital’i politik bir belge olarak okuyarak, kapitalist sınıfın işçileri egemenlik altına almaya yönelik farklı arayışlarını olduğu kadar, bu egemenliğe karşı bizzat işçi sınıfının mücadele etmek için kullandığı yöntemleri de derinlemesine inceleyebildiler.
Hikâyeler bambaşka hikâyelerin habercisi olabilir mi? Çocukların hayal güçlerinde bunun ne şekilde gerçekleştiğini hiçbir zaman tam olarak bilemeyeceğiz. Fakat onların hikayelerinin içinde düşselliği, yaratıcılığı, sessizliği ve başka hikayelere açılan kapıları bulmak mümkün.
Haftanın yeni çıkan kitapları arasından sizlere özel bir derleme oluşturduk. Keyifli okumalar dileriz.
Roman sanatının doğuşunu müjdeleyen, çağın en önemli yazarlarından biri olan François Rabelais’in daha sunuşunda, okuyucusuna ‘’Gülmektir çünkü insanı insan eden’’ diye seslenen Gargantua eseri, yazarın mizah ve olağanüstünün destansı bir birleşimini oluşturan beş kitaplık külliyatının en çok okunan ve sevilen romanıdır.
Gücü elimize aldığımızda bencillik de kendiliğinden mi gelir yoksa biz bunu karanlık taraflarımızı örtmek için mi kullanırız? Bir çocuk kitabı bunları sorgulatırken keyif de verince daha da okunası oluyor. Karanlığı Yasaklayan Kral işte o kitaplardan biri.