60’larda Ereğli’de işçi olmak: İşçi hikayeleri
İsmet Demir: “Oturdum, anılarımda bile yazdım... Şimdi gidip Milli Kütüphanede belgelere bakın, orada bulamıyorsanız Türk-İş’e gidin, araştırın diyeceğim ama duydum ki Türk-İş bütün belgelerini SEKA’ya göndermiş! Ortada tek bir belge kalmamış. Bunu sendikalara, sendikaların tarihini yok etmek isteyen muktedirler yapsa sendikacıların demediği laf kalmazdı. Kendi tarihini hurda kâğıt olarak görenlerin, kendi geçmişini gözünü kırpmadan yok edenlerin geleceği olabilir mi?”
Nursel Çelen
Aralık 2020’de Ayrıntı Yayınlarından Can Kartoğlu’nun Her Yer Seri Direniş-Ereğli İşçi Hikayeleri adlı yeni kitabı çıktı. Bu kitap alışageldiğimiz işçi sınıfı tarihi araştıma kitaplarına hiç benzemiyor. Tarihle edebiyatı, gerçekle kurguyu birleştirip yaşananları işçilerin gözüyle bizlere aktarıyor. Bunu yaparken sözlü tarih çalışmaları, gazete kupürleri ve belgelerden yararlanıyor. 60’lar ve 70’lerin Ereğli'sinde yaşananları Fukara Tahir, İsmet Demir, Necmettin Giritlioğlu, Özer Er ve Uğur Cankoçak gibi sendikacı ve işçi önderlerinin gözünden anlatıyor. Aslında Can Şafak’ın ifade ettiği gibi Ereğli Demir Çelik'in kuruluş yıllarındaki yıldızlar geçidinde yer alan kim varsa onların hikayesini yazıyor.
Kitap, Can Şafak’ın sunuş kısmıyla başlıyor. Şafak, kısaca Ereğli’nin 50’lerin sonuna kadar küçük bir balıkçı kasabası olduğunu, Kartoğlu’nun hikayelerinin değişime uğrayan (sanayileşen) Ereğli’nin 1960-1980 arası dönemini anlattığını söylüyor. 50’lerin sonunda Demokrat Partinin ağır sanayi yatırımı kararı 27 Mayıs darbesinden hemen sonra hayata geçirilmiştir. O dönem Türk ve Amerikan sermayesiyle kurulacak olan Ereğli Demir ve Çelik Fabrikalarının inşaatına hemen başlanmış ve 1962 Haziran'ında Morrison Şirketinin şantiyeleriyle de tamamlanmıştır. İnşaatın başlamasıyla birlikte, Türkiye’nin dört bir yanından iş bulma umuduyla binlerce yapı işçisi, işsizi, köylüsü bir anda Ereğli’ye akın etmiştir. Otellerde ve pansiyonlarda yer kalmamış, derme çatma yerler fahiş fiyatlara kiraya verilmiştir. Binlerce insan parklarda, sokaklarda, mezarlıklarda yatıp kalkmıştır. Gelenlerin çok azının ancak rüşvetle işe girebildiğinden ve çalışma şartları olağanüstü kötü ve ücretlerin çok düşük olduğundan bahsediliyor. Amerikan sermayesinin Ereğli’ye getirdiği tam bir vahşi kapitalizmdir. Şantiyelerde yaşananlara yürek dayanmaz. 60’ların ortalarında Ereğli artık bir işçi kentine dönüşmüştür. Önce yapı işçileri sonra çelik işçileri olmuşlardır. Fukara Tahir’in Yapı İşçileri Sendikası daha sona Kemal Türkler’in Maden-İş Sendikası mücadelesinde yerini alacaktır.
Kartoğlu’un ilk hikayesi olan “Eller Yukarı! Bu Bir Soygundur”da doğma büyüme Ereğlili olan Arif Karadeniz’in gözünden kasabanın yaşadığı büyük dönüşüm anlatılmıştır. Yerinden yurdundan edilen Arif’in çilek kokulu Ereğli'si gitmiş, yerine çelik kokulu Ereğli gelmiştir. Kitapta, anlatılan yıllar içinde yolları Ereğli’den geçen bir çok tanıdık isimle karşılaşıyoruz. Morrison’u seçkin bir şirket olarak tanımlayan, dönemin çalışma bakanı daha sonra başbakanı olan Halkçı Bülent Ecevit. Morrison’un Türkiye temsilcisi, başbakan olmadan “Morrison Süleyman” lakabını alan Süleyman Demirel’i de görmekteyiz. İkinci hikayede ise sendikal hareket içinde ismini sıkça duyduğumuz efsanelerden biri olan Tahir Öztürk, daha bilinen adıyla “Fukara Tahir”, anlatılmıştır. Düz işçilikten gelme olan Fukara Tahir’in, önceleri Ulus’un merkezinde bir kahvesi vardı. Bu kahvede inşaat işçilerine yemek ve yatak verirdi. Fukara babasıydı. Kahvede sürekli fasülye kaynardı. İnşaat iş kolu garibanların yeridir. Fukara Tahir garibanlara sahip çıkardı.” Yapı-İş Federasyonunun başkanı olduğu dönem ve Ereğli’de Morrison’a karşı mücadele ettiği yıllar da anlatılmıştır. Üçüncü hikaye, dünyanın bütün işçilerini kardeş bilen Amerikalı sendikacı John Thalmayer’e aittir. Amerikalı John Thalmayer, 1962 yılında Türkiye’ye gelmiş ve Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu temsilcisi olarak aktif bir şekilde sendikal çalışmalara katılmıştır. Amerikan sermayesine ait olan Morrison Şirketindeki sefalet koşullarını teşhir etmesiyle birlikte John Thalmayer’in ülkeden sınır dışı edilişinin öyküsü anlatılmıştır. Sonraki hikaye ise “Her Yer Yalınayak İsmet, Her Yer Seri Direniş”tir. “Yalınayak İsmet” lakabı 1962’de beş bin inşaat işçisinin meclise yalınayak yaptığı protesto yürüyüşünden gelir, Tahir Öztürk de oradadır ve İsmet Demir de işçidir. Hikayede İsmet Demir’in Ereğli yıllarından bahsedilir. Kartoğlu’nun her biri belgesel niteliği taşıyan hikayeleri sırasıyla devam eder. Özer Er, Hikmet Kuşhan, Fikret Yıldız, Uğur Cankoçak, Necmettin Giritlioğlu, Bingöl Erdumlu, İbrahim Kalyoncu… Daha niceleri.
Kartoğlu’nun kitapta yer alan son hikayesi Yaban Balı, Can Şafak’tır. Bu hikaye aslında yazarın kitabı yazma sürecini anlatır. Emek tarihi yazarı Can Şafak’ı tanıttıktan sonra Can Şafak’ın çok değerli arşivini ona verdiğini ve o dönemi ondan hikâyelemesini istediğini anlatır.
Son olarak değinmek istediğim Kartoğlu, kitabını Kasım 2019’da Can Şafak’ın “Necmettin - Bir Devrimcinin Hatırası” kitabının imza gününde tanıştığı, Ocak 2020’de kitap ve yapı işçileri ile ilgili röportaj yaptığı, 3 Nisan 2020’de 3 pozitif vaka görülmesine rağmen kapatılmayan Galataport şantiyesinde 7 Nisan’da kalp krizi geçiren, kalp krizini atlatsa da gösterdiği Covid-19 belirtileriyle tedavi gördüğü hastanenin yoğun bakımından çıkamayarak 6 gün sonra “bulaşıcı hastalık” nedeniyle ölen yapı işçisi Hasan Oğuz’a adayarak sözünü şöyle bitiriyor:
“Ölümüyle değil, yaşamıyla anacağımız Hasan’ın yaş̧amı bıraktığı tohumun içinde. Bu kitap evde kalamayan bütün Hasanların, bütün Ayşelerin olsun. Mutlu bir hayat filizlensin kavganın ufuklarından ve mutlu sonla bitebilsin hikâyeler…”
KÜNYE: Her Yer Seri Direniş-Ereğli İşçi Hikayeleri, Can Kartoğlu, Ayrıntı Yayınları, 2020, 128 sayfa.