Öznur Özkaya
Görmezden gelmek kötülüğü yok etmiyor...
İnsanlar bazen duymamayı, görmemeyi, konuşmamayı tercih eder. Kimi tamamen susar, kimi şizofrenik bir serenada kapılıp gider, kimi de parmaklarını klavyede tıkırdatıp birlik beraberlik modunda bir özlü sözü sanal ortamda paylaşarak lanetler yağdırır.
Umudun varlığını fark etmek...
Cinsiyetinden, cinsel yöneliminden, teninin renginden, isminden, vb. dolayı ötekileştirilen insan yabancıdır yurt bellediği topraklarda. Oraya ait olmayandır, hep.
Hafıza-i er ç*k ile malul, hafıza-i dilber güç ile makbuldür...
Kadınlar korkularla, değersizlik hissiyle, çaresizlikle doğmuyorlar. Aile, toplum, siyasi erk, sevgili, eş öğretiyor bunları kadınlara.
"Dünyayı güzellik kurtaracak..."
Hayatın zorlaştığı bazı zamanlarda, baskı hissettiğimizde, arzularımızı duyumsadığımız anlarda kendi küçük benliklerimize yüzümüzü dönüyoruz ve bizi daha “iyi insan” kılan tarafımız silikleşiyor.
'Bir kadının yüzüyle bir kitabın kapağı neden bu kadar benzer birbirine?'
Ve soracağız kendimize "Neden?" diye. Ah! Sahi söylesenize: "Bir kadının yüzüyle bir kitabın kapağı neden bu kadar benzer birbirine?"
Hayat dondurmaya benzer...
Hayat, durağan değil ve büyürken kaybettiklerimizin başında 'masumiyet' geliyor.
Acımız içimize uğunmuştur...
Aslında "acımız içimize uğunmuştur" ama "kapçık kıstırmaz"* bir kalemin öyküleriyle gülümsüyor, durup durup "Sultan-ı Yegâh"ı dinliyorum.
Yol gözlerimizdeki füsun ya...
Yol gözlerimizdeki füsun ya, bir gün Dallas sokaklarında dans edebilir yahut ottan eteğim & çiçekten sutyenimle Haitili dansçılarla yarışabilir miyim?
İlk taşı travmasızlar atsın...
Ah! İlk taşı travmasızlar, bir de A Haber'de yayımlanan fantastik maaşları alan beyaz yakalılar atsın, lütfen.