İlk taşı travmasızlar atsın...

Ah! İlk taşı travmasızlar, bir de A Haber'de yayımlanan fantastik maaşları alan beyaz yakalılar atsın, lütfen.

Bir parça çikolatanın hazine değerinde olduğu dönemdir çocukluk. İstediğin kadar şımarmak; mavilerle, pembelerle, güzelliklerle hayatı izlemek, her şeyi yapabileceğini hissetmek; sürekli büyümeyi istemek; yarınlardan yorulmak değil, yarınları merak etmektir. En büyük korkunun bisikletin çalınma olasılığı, en hüzünlü saatlerin pazar akşamları, en umutsuz zamanların topun patladığı an, en büyük problemin dizlerdeki yara olduğu yıllardır. Ya da böyle olmalıdır. Fakat yetişkinler ne ağaçların gölgelerinin geceleri canlandığının ne yatağın altındaki canavarın ne küvetteki tahliye deliğinin üzerine basanı yutacak güce sahip olduğunun ne küçük kardeşin kendisini ortadan kaldırmak için yaptığı planların ne de ağabeyin dişlerini çıkarabildiği yetmezmiş gibi aynı zamanda gözlerini balon gibi şişirebildiğinin farkındadırlar.

Bir gün güneşe gülen yüz çizilmemeye, aya ay dede denilmemeye başladığında biten süreçtir çocukluk. Terk edilmeyi ve / veya ölümü görünce / öğrenince biten devirdir. Anne babalarımızın çeşitli hastalıkları beynimize ve kalbimize zerk ettiği bu dönem çetrefillidir. Herkes iyidir, beceriklidir; bir siz küçücük ve beceriksizsinizdir; kurallar vardır kırıp dökmemeniz gereken. Hiç unutulmayan çocukluk döneminin komik anında bile dramatik bir yan vardır. Sorgusuz sualsiz dünyaya bırakılmış olmanın, yığınla sorumluluğa zırhsız fırlatılmanın, hiçbir zaman tam olarak bir şeye sığınamayacak olmanın acısı daima yaşanır. Hep çocuk kalınır aslında, öcülerden hep saklanılır.

Caner Almaz ilk romanı "Yaşamaklar"da, aynı yöne bakıp aynı şeyleri hissederken bile yapayalnız olan Kenan ile Füsun'un geçmişine, çaresizliklerine, onarmayı beceremedikleri keder ve özlem dolu senelere, travmalarla dolu çocukluk günlerine davet ediyor bizleri. İki eksiğin bir tam etmediğini, kendi kendine konuşmanın kâr etmediğini, her şeye rağmen nasıl hayatta kalınabildiğini ya da hayattan kopulabildiğini dört ana karakter üzerinden anlatıyor. Füsun'un hüznüne kayıtsız kalan, daha çok kendi kederiyle boğuşan ve anne karnındayken babası tarafından terk edilen Kenan, koca adam olsa da rüyalarında uçmaya çalışıyor ve "Her şey geçermiş gibi gelmeye başladığında insanın içinde kendini yaralayan bir duygu doğuyor. İnsan olmanın hassas yanlarını hatırlatan narin bir köşe. Çekilen fiziki ya da soyut acıların tortusunu beden hafızanız, aklınız, kalbiniz hiçbir zaman unutturmuyor. Ses kayboluyor, görüntü silikleşiyor, beden yaşlanıyor ama acı hiçbir şekilde kaybolmuyor." diyor.

Uluslararası Booker Ödülü'nü 29 yaşında, yani şimdiye kadar alınabilecek en genç yaşta alan yazar olarak tanınan Marieke Lucas Rijneveld, 2017'de yayımlanan romanı "Akşamlar Rahatsız Edicidir"de Hollanda kırsalında yaşayan dindar bir Hristiyan aileyi konu ediniyor. Çocuklarından birinin ölümüyle yıkılan anne ve baba diğer üç çocuğunun ellerinden kayıp gittiğini göremiyor. Çocukların hayal dünyaları, korkuları, acıları, ergenlik sancıları, gelecek kaygıları, düşleri ve kabusları karanlık bir dünyada anlatılıyor. Ve Jas, kara kurbağalarıyla konuşurken "Şimdi söyleyeceklerimin gerçekten aramızda kalacağına söz verin sevgili kurbağalar ama bazen başka ebeveynimin olmasını bile isterdim, bunu anlayabiliyor musunuz? Mesela üzgün olduğunda, korktuğunda veya tersine çok mutlu olduğunda da onu sürekli sarıp sarmalayan Belle'nın ebeveyni gibi, fırından yeni çıkmış kurabiyeler kadar yumuşak ebeveynimin olmasını isterdim. Yatağının altındaki, kafanın içindeki bütün hayaletleri kovalayan, o hafta neler başardığını, niçin düştüğünü ve sonunda yine de ayağa kalktığını seninle beraber ele alan ebeveynlerden. Konuştuklarında seni görebilen ebeveynlerden..." diye mırıldandığında gözlerimiz kararıveriyor.

Pamuk şeker, renkli misketler, iş dönüşü hediye edilen gofretlerdir çocukluk. Aldığın yaraların nerede ne sebeple oluştuğunu sorgulamamak, hatırlamamak, hatta önemsememektir.

Dizinde kabuğunu soyduğun yaraların hangi gün, hangi düşüşle ve hangi darbeyle oraya yerleştiğini düşünmemek, bunun için kafa yormamak, üzülmemektir. Yaşı kaç olursa olsun yaralarını saymaya, izlerini gözetmeye ve çıkış noktalarını düşünmeye başlayan biri artık çocukluğundan uzaklaşıyor demektir. Zira kimimiz kurtlar tarafından büyütülüyor, kimimiz kurtlara karışıyor, kimimiz de içimizde kurtçuklar biriktiriyoruz. Çocukken su gibiyizdir, içinde bulunduğumuz kabın şeklini alır, travmatik durumlar nedeniyle de öylece donar kalırız. Ama geç de olsa çözülmek, kim ne derse desin yaşanmamışlıkları yaşamaya çabalamak lazım. Hem travmasız insan mı var memlekette? Ah! İlk taşı travmasızlar, bir de A Haber'de yayımlanan fantastik maaşları alan beyaz yakalılar atsın, lütfen.

KÜNYELER:

- Yaşamaklar, Caner Almaz, Everest Yayınları, 2021.

- Akşamlar Rahatsız Edicidir, Marieke Lucas Rijneveld, Çev: Belma Sezgin Yüksel, Monokl Kitap, 2021.