Hafıza-i er ç*k ile malul, hafıza-i dilber güç ile makbuldür...

Kadınlar korkularla, değersizlik hissiyle, çaresizlikle doğmuyorlar. Aile, toplum, siyasi erk, sevgili, eş öğretiyor bunları kadınlara.

Hıristiyanlığın öğretilerini görselleştirerek yaymayı amaçlayan; erken dönem Batı sanatındaki 'Âdem ve Havva'nın Cennetten Kovuluşu'  tasvirleri 'ilk günahın' farklı anlatımlarını içerir. Pek çok sanat tarihçisine göre; Batı resmindeki çıplak kadın imgeleminin kaynağı, Havva'nın işlediği günaha dayanır. İlahi dinlerde tasvir edilen, hikâyesi anlatılan Âdem ve Havva çıplaktır. Yasak meyveyi yedikten sonra kendi çıplaklıklarının farkına varırlar, utanırlar, saklanırlar ama Tanrı ikisini de cennetten kovar, yeryüzüne gönderir; kadını doğum sancısı ile simgeleştirilen acı ve kölelikle, erkeği ise nedense bitmek bilmez bir efendilikle 'cezalandırır'.

Bu meseli yol bilen ataerkil toplumlarda çocukluğunu bile düzgün yaşayamaz kız çocuğu. Oynasa & zıplasa ayıplanır, hor görülür. Okuma yaşı gelir, erkekler okula giderken onun işi çeyiz düzmek, anneye yardım etmektir. Büyür, olgunlaşır, gezmek ister ama 'kötü kadın' sözünü daha o yaşlarda öğrenir. Eşini seçemez, ailesi seçer. Anne olur, kutsal annelik kavramı altında ezilen ama yine de erkek gözüyle küçümsenen bu biyolojik olgu karşısında boynu iyice bükülür, omuzları çöker.

Dinsel veya toplumsal teşvik yoluyla evlilik kurumu çatısı altına alınarak bedeni, cinselliği, fikirleri kontrol edilmeye çalışılan kadın, salt bir beden ve bu bedenin teslimiyetini sorgulamayacak bir itaatkar olarak hayata iştirak ettirilir. Kadının bedeni üzerinde koruma, sahiplenme, terbiye etme saikiyle işlenen cinayetler ve kadına yönelik her türden şiddet ataerkil yapının meşruiyetini pekiştirmeye yöneliktir. Hatta devletin resmi kurumları bile dayatmacı bir üslup takınıp kadının kanıyla, canıyla, anneliğiyle, bekaretiyle, bedeniyle uğraşır, çünkü onlara göre kadın fikir üretmek için değil, süt ve göz yaşı dökmek için doğmuştur.

Bir kız çocuğu olarak doğmak, sürekli 'Aman, eteğinin altındaki hazinene iyi bak!' cümlesini duymak kızların boynuna asılmış bir ağırlık gibidir. Buna karşın erkeklerin büyüme evreleri şöyle sıralanır: 'Göster pipini amcalara.', 'Oğlumuz erkekliğe adım atıyor.', 'Oğlum milli oldu.', 'O şimdi asker.',  'Erkek adam döver de sever de.', 'Erkek adamın erkek oğlu olur.' Erkeklere çocukluklarından itibaren pipileriyle üstünlük sağlayacağı aşılandığından ok, kılıç, top, tüfek, füze ve diğer ereksiyonlarla ifade edilen kudret, erkek cinsel organıyla özdeşleştirilir.

Madeline Miller "Ben, Kirke"de Okeanos’un nympha kızlarından biri olan Perses ve Güneş Tanrısı Helios’un çocuklarından ilkinin yaşamını anlatır. Sesinin insan sesine benzemesi ve gözlerinin farklılığından dolayı sürekli tanrılar arasında alay konusu olmuş, hatta kendi ailesi tarafından bile hiçbir zaman sevilmemiş biridir Kirke. Kardeşlerinin doğumundan sonra büsbütün gözden düşer ve unutulmaya yüz tutmuş olarak hayatına devam etmek zorunda kalır. Bir ölümlüye aşık olur ve onu elde etmek için yapmadığı şey kalmaz. Haliyle tanrıların huzurunda suçlu bulunur ve Aiaie Adası'nda yapayalnız yaşamaya mahkum edilir. Böylece Kirke'nin kederli hikayesi biter, cadınınki başlar.

Kirke, doğuştan bir unvana ve güce sahip değildir, esasında gücünün farkında da değildir. Ama bir gün "Kafeste beslenen bir kuş gibi olmayacağım. Kafesin kapısı açıkken bile uçmayacak kadar aptal olmayacağım." der. Böylelikle başka bir dünyanın mümkün olduğunu, direnmeden & mücadele etmeden o mümkün dünyaya kavuşamayacağını görür. Yolundaki taşları elleriyle döşemeye azmeder, cadılık yetisiyle tanrılara başkaldırır. Kirke; bizden biridir; gücünü fark edip tanrılara / eril tahakküme karşı gelendir.

Kadınlara sessiz olmaları, her söyleneni onaylamaları, verilen her görevi başarmaları gerektiği öğretilir. Konuşma, sorgulama, reddetme, isteme riskini göze alanlar kibirli / edepsiz olduklarının düşünülmesi riskini de göze alırlar. Kadınlar korkularla, değersizlik hissiyle, çaresizlikle doğmuyorlar. Aile, toplum, siyasi erk, sevgili, eş öğretiyor bunları kadınlara. Bu yüzden dünyanın neresinde olursanız olun kadın olmak, kadınlığı yaşamak zordur ve mücadele gücü ile emek ister. Çünkü hafıza-i er çük ile malul, hafıza-i dilber güç ile makbuldür.

*Special thanks to Şensev Dağlı & Rauf Kösemen...

Künye:

- Ben Kirke, Madeline Miller, Çev: Seda Çıngay Mellor, İthaki Yayınları, 2021.