Öznur Özkaya
Houston, we have a problem...
"Gogol’un paltosundan çıkan" bütün iyi yazarlar gibi, Bora Chung da öyküleri aracılığıyla bizlere umut ve irdeleme gücü aşılıyor. O halde bu yaz bu senenin Uluslararası Booker Ödülleri’nde aday olmuş yazarların kitaplarına erkenden ulaşmayı umut edebilirim. Houston, we have a problem. Sen gelene kadar bu kitaplar Türkçe'ye çevriliyor.
Sen neden doğurmuyorsun?
Anne olmayan kadınlar anormal, isyankar, bir kadının sahip olması gerektiği düşünülen meziyetlere sahip olmayan kadınlar olarak tanımlanıyor. Anneliği reddeden kadınların, eksik ve yarım kadınlar olduklarını söyleyenlerin tavırları ataerkil toplumlarda gönüllü çocuksuzluğun nasıl algılandığını özetliyor.
Özgecan Aslan, Pınar Gültekin, Bensu Narlı, Gülşah Sarcan, Konca Kuriş...
İşte bu yüzden sessiz kalmamızı isteyen bir toplumda yapacağımız şey sesimizi bulup yükseltmek ve bugün sandığa giderek kızlarımıza temiz bir gelecek hazırlayabilmektir.
Kim lan bu Yunus Başaran?
Şimdi tüm bunlara çözümler bulabilmek için Antalya'dan bir ses yükseliyor. Kısa bir süre önce herkes birbirine soruyordu: "Kim lan bu Yunus Başaran?" diye. Tip Antalya milletvekili adayı Yunus Başaran turizm emekçisinin sesi olacak.
Gülümse, sakın vazgeçme, başaracağız!
Daniel Wille'ın ilk kitabı olan ve 1872’deki Pelsall Hall Kömür Madeni faciasında hayatını kaybeden madencilere adanan "Mercia'nın Bedeli"ni okurken de yine çocuklar düşüyor usuma. Michael bir madencidir, Sanayi Devrimi’nin en bunaltıcı zamanlarında İngiltere’de madencilik yapan insanların yaşam koşullarına onunla birlikte tanık oluruz.
Kedilerin felsefeye ihtiyacı yoktur...
Kedi ve insan arasındaki etkileşime baktığımızda kedilerin bizler tarafından evcilleştirilmediğini, onların bizlerle birlikte yaşamak için zaman içinde bazı özellikler geliştirdiklerini ve bazen bizimle ilgilenmiyor gibi görünseler de ihtiyaçları sebebiyle sıcak ilişkiler kurabildiklerini biliyoruz
Zaten önemli olan okumak değil, yeniden okumaktır...
"Fevkalbeşer Sair Bey ve Suskunluğu"nu yıllar evvel Urla'da deniz kenarında okuduğumu anımsıyorum. Güneşin altında, bir kayanın tepesinde, ayaklarım suda, gözlerim arada bir ufukta... Sair'i hiç anlamamışım, yazarın kurduğu distopik kentin bir mühendislik harikası olduğunu yeni fark ediyorum.
Neoklasik ekonomi düşüncesinden, epistemolojik bir kopuşu temsil eden, heteredoks yaklaşıma dair...
Edebiyat; kutunun dışını görmemizi, düşünmemizi, irdelememizi, olup biteni daha iyi anlamaya çabalamamızı sağlar.
Kibir sadece kedilere yakışır...
Kibir; daima yanılmadır ve duygularımızın en beyhude olanıdır. Bu duygu savaşları, faciaları, nefretleri ve fiyaskoları doğurur.