Kedilerin felsefeye ihtiyacı yoktur...
Kedi ve insan arasındaki etkileşime baktığımızda kedilerin bizler tarafından evcilleştirilmediğini, onların bizlerle birlikte yaşamak için zaman içinde bazı özellikler geliştirdiklerini ve bazen bizimle ilgilenmiyor gibi görünseler de ihtiyaçları sebebiyle sıcak ilişkiler kurabildiklerini biliyoruz
Kediler... Islak burunları, yumuşacık tüyleri, parlak gözleri, keskin bakışlarıyla bizi mest eden dostlarımız. Birlikte yaşayana kadar pek de ilgimizi çekmeyen, köpeklere karşı bakış açımızı değiştiren, bir anda evimizin odağı haline gelebilen, onu sevmek istediğimiz zaman değil de onun bize kendini sevdirmek istediği zaman yanımıza gelecek kadar havalı, hijyen hususunda herkesi aşmış, pek çok karakteristik özelliği örnek alınabilecek kıymetlilerimiz... Onlardan terliklerimizi getirmesini, "Gel!" dediğimizde gelip "Git!" dediğimizde gitmelerini bekleyemeyiz; fakat bizimle oynarlar, bolca uyuklayıp mırıldanır dururlar. Kediler; köpekler gibi sürü hayvanı olmadığından yalnızdır, bu yüzden önce mekâna sonra insana bağlanırlar.
Kediler, yazarlar ve şairlerin her daim ilgilendikleri bir konu olmuştur. Orhan Veli'den B. Necatigil'e, E. Bener'den Ece Ayhan'a, E. A. Poe'dan L. Carrol'a, N. Ataç'tan B. Karasu'ya kadar pek çok yazar ve ozan kedileri lirik, gotik, estetik bir özne haline getirmiştir. Zaten kedi pek çok kültürde hep önemli bir yere sahip olmuştur. Antik Mısır'da fareye ve yılana karşı evlerde beslenmeye başlanan kediler; gizemli tavırları, umursamazlıkları ve asil duruşları sayesinde tanrıça katına kadar yükselse de Ortaçağ'da her türlü uğursuzluktan sorumlu tutulduklarından, özellikle siyah olanlar cadı veya şeytan diye nitelendirildiğinden, İspanyol Engizisyon mahkemesi kararı gereği yakılarak öldürülmüştür.
Kedi ve insan arasındaki etkileşime baktığımızda kedilerin bizler tarafından evcilleştirilmediğini, onların bizlerle birlikte yaşamak için zaman içinde bazı özellikler geliştirdiklerini ve bazen bizimle ilgilenmiyor gibi görünseler de ihtiyaçları sebebiyle sıcak ilişkiler kurabildiklerini biliyoruz. Kediler; bağımsız, özgürlüklerine düşkün ve kendine yeten canlılar olduğu için çağrıldıklarında gelmeye ihtiyaç duymamışlardır. Kedilerden kendi ihtiyaçlarımızın farkında olma ve bağ kurabilme hususlarında örnek alabileceğimiz pek çok davranış tarzı da vardır. Belki de "Kedi Felsefesi-Kediler ve Hayatın Anlamı" adlı kitabın yazarı John Gray'e kulak verip "Nasıl yaşamalı diye endişeyle sorgulayıp durmadıkları halde kedilerin bunu nasıl daha iyi başarabildiklerini" anlamaya çalışmalıyız.
"Kedilerin felsefeye ihtiyacı yoktur. Doğalarına sadık kalan kediler, onun kendilerine sunduğu hayattan hoşnutturlar. İnsanlarda ise doğalarından hoşnut olmamak doğalmış gibi görünmektedir. İnsan denen hayvan, öngörülebilir trajik –ve bazen de absürt- sonuçlara yol açabilse de olmadığı bir şey olmaya çabalamaktan asla vazgeçmez. Kedilerin böyle bir çabası yoktur. İnsan hayatının büyük bir bölümü, bir mutluluğa ulaşma mücadelesidir. Kediler içinse mutluluk, esenliklerine yönelik fiili tehditler ortadan kalktığında döndükleri olağan ruh halidir. Birçoğumuzun kedileri sevmesinin başlıca nedeni de bu olabilir. İnsanların normalde erişemedikleri bir saadet, onların doğuştan hakkıdır." Çağdaş İngiliz felsefeci John Nicholas Gray, "Kedilerin felsefeye ihtiyacı yoktur." diyor ve bizim kedilere gereksinimimizi de net bir şekilde ortaya koyuyor. Madem en zeki ve yaratıcı zihne sahip tür biziz, nasıl oluyor da kediler bir şekilde hep memnun ama biz hep dertliyiz? Belki de felsefeden çok, kedilerden öğreneceklerimiz vardır. Yazar; Schopenhauer’ın, Descartes'in, Montaigne'in kedileriyle olan ilişkilerinden Vietnam Savaşı’nı cesaret ve neşesini kaybetmeden atlatmış kedi Mèo’ya, oradan da kedilerle ilgili kendi gözlemlerine uzanarak insanın felsefeyle, inanışlarla ve modern araçlarla kurduğu dünyasının kırılganlığını kedilerin dünyasıyla karşılaştırıyor; sevgi, bağlılık, ölüm, ahlâk, kıskançlık ve benlik gibi konuların kediler için neden meseleye dönüşmediğini anlamaya / anlatmaya çalışıyor.
Kediler... Bize terliklerimizi getirmeseler de, "Gel!" dediğimizde gelip "Git!" dediğimizde gitmeseler de, tüm önyargıların aksine insana çok iyi dost olabilen hayvanlardır. Davranışları onların tabiatlarını ve zekâlarını ortaya koymaktadır. Zira hayvanların gelişmişlikleri ve zekâları kendi dünyalarını başkasınınkine zarar vermeden ne denli kurabildikleriyle ölçülür. Ne demişti Bilge Karasu? "Kedi, kendi canı istediği zaman sokulur size; canı istemiyorsa, çağrılarınızı karşılıksız bırakır. Üç beş okşayışla mırıltılar, gırıltılar başlar, bunlar git gide yükselir: bir birliktelik kurulmuştur. Ya siz, bir kımıltınızla onun rahatını bozduğunuz için, ya da o, uyarım doygunluğuna erdiği için, bu birliktelik bir anda çatışma halini alabilir. Kedinin 'nankörlüğü' denen, denegelen, kedinin bu 'bencilliği'dir: insanca davranış kurallarından esinlenerek hayvana yakıştırdığımız bir bencillik..."
Künye: Kedi Felsefesi - Kediler ve Hayatın Anlamı, John Gray, Çev: Ayşegül Yurdaçalış, Domingo Kitap, II. Baskı, Ocak 2023.