Sosyalizmin “ayar verme” zorunluluğu üzerine

Bugün gördüğümüz ve ancak “histeri” sözcüğüyle ifade edebileceğimiz kimi aşırılıklar zamanla durulsa bile, yeni dönemi tanımlayan başat özelliğin yeni/yeniden/yenilenmiş “soğuk savaş” olacağını şimdiden söyleyebiliriz.

Bu sefer gerçekten farklı olacak…

Son 30 yıl içinde dünyamız kılıktan kılığa sokuldu. Sosyalist sistemin çöküşüyle başlamak üzere, “artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına” kanaat getirmemiz beklenen birtakım “kritik dönemeç noktalarına” işaret edildi. Bunlardan ilki sayılabilecek Fukuyama’nın “tarihin sonu” tespiti çabuk eskiyip itibarsızlaştı; ama ardından bunun kadar iddialı olmasa da başka “sonlar” ve “başlangıçlar” birbirini izledi.

Bu sefer “kırılmanın” farklı, daha ciddi olduğu kanısındayız.

Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinin ardından hepimizin tanık olduğu ortamın gelip geçici olduğu kanısında değiliz. Bugün gördüğümüz ve ancak “histeri” sözcüğüyle ifade edebileceğimiz kimi aşırılıklar zamanla durulsa bile, yeni dönemi tanımlayan başat özelliğin yeni/yeniden/yenilenmiş “soğuk savaş” olacağını şimdiden söyleyebiliriz.

***

“Soğuk savaş” dedik, ama yeni dönemin, eski soğuk savaşı o döneme özgü yanlarıyla aynen tekrarlamasının mümkün olmadığını da belirtelim. Örneğin eski soğuk savaşta taraflardan biri, demokrasi ve özgürlükler adına biçimsel de olsa kimi tarihsel değerleri sahiplendiğini iddia edebiliyordu. Bugün ise bir dönem sindirmiş göründüğü bu değerleri icabında  pekala kusabileceğini ortaya koymaktadır.

“Liberal batı dünyası” mı dediniz?

İsteyen, ABD’de bir zamanlar yaşanan McCarthy cadı avı ile bugünkü Tolstoy, Dostoyevski, Çaykovski ve Rus orkestra şefi avını karşılaştırıp bu konuda istediği sonuca varabilir.

Burası benziyor; ama bugünkü durumun eski soğuk savaştan ayrılan önemli bir özelliğini gözden kaçırırsak olmaz: Eski soğuk savaşta kapitalist-emperyalist dünya kendine her alanda meydan okuyan reel bir güce karşı konumlanıyordu; kendi ekonomik, siyasal ve ideolojik ihtiyaçları gerçekte olmayan bir düşman yaratılmasını gerektirmiyordu. Bugün ise kapitalist-emperyalist dünyanın karşısında  rakip bir sistem, ona her alanda meydan okuyan böyle bir güç olmamasına  rağmen sistem kendine özellikle siyaset, ideoloji ve kültür alanlarında düşman yaratmak zorundadır.

Kendini idame ettirmesi, kendi içini zapturapt altına alması, hoşnutsuzlukları kendisi için zararsız mecralara yöneltmesi bunu gerektirmektedir.  

Sonuçta, bugün ortaya çıkan durumu eskisiyle karşılaştırmak üzere şu kadarını söyleyelim: Kapitalist-emperyalist sistem dün, modern çağların kökendeki belirleyicisi olan özgürlük, eşitlik ve kardeşlik özlemleri için bunların kendisinde belirli anlamlarda var olduğunu iddia edebiliyordu; bugün ise ağırlığı özgürlüğün kimlere tanınamayacağı, eşitliği kimlerin hak etmediği ve kimlerin kardeş sayılamayacağına kaydırmaktadır.

“Soğuk savaş” deyin demeyin; çok ciddi bir ideolojik ve siyasal yeniden yapılanma (ve aynı zamanda saldırı) olduğu açıktır.

***

Eğer durum buysa, sosyalistlerin çıkarabileceği sonuçlar neler olabilir?

Bugün için görebildiklerimizi özetleyelim.

Birincisi: Kapitalist-emperyalist sistemin liberal denebilecek konumlardan geri basması bir yanıyla geriye sosyalizmin kapsayabileceği alanlar, duyarlılıklar, hareketler, vb. bırakarak bu anlamda bir avantaj sağlarken diğer yanıyla sınıf ekseninden savrulmalara  yol açabilecek riskler de barındırmaktadır. Kimse görmezden gelemez, gelmemelidir.

İkincisi: Kendi dünya görüşünü, teorisini ve hedefini her vesileyle tekrarlamak yerine bunların üzerine yeni ve güncel tespitler eklemek durumunda olan sosyalizm, kapitalist-emperyalist dünyanın yeni saldırısı karşısında kendi tarihsel doğrularını yeniden hatırlama ve hatırlatma ihtiyacını daha fazla duyacaktır. Bir “ikilem” sayılmamalıdır; bunlardan ilkini ikincisinin içinden (de) çıkarmak o kadar güç değildir.

Üçüncüsü:  İlk ikisiyle bağlantılı olmak üzere sosyalistler, çoğu kez sınıf dışı/ötesi özellikler sergileyen özgürlükçü, “liberter”, hayatta var olan çoğulluğu alternatif bir siyasal-ideolojik duruş (daha vahimi bir metodoloji) olarak “çoğulculuğa” taşıyan yönelimlere sınıf ayarı vermek zorundadır. Hani şu meşhur “indirgemecilik” eleştirisi var ya; sosyalistler bu eleştirilerden kimilerine “İndirgemeyip de ne yapalım” yanıtını verme rahatlığını taşımalıdır.  

***

Birilerinin damarına basan bir cümleyle bitirelim ki işin tadı tuzu olsun:

Ortada bunca örnekte çuvallayan, fos çıkan, yanlışlanan, deyim yerindeyse madara olan liberalizm ve liberaller dururken sosyalistlerin “Biz nerede yanlış yaptık”  ritüellerine son vermelerinin zamanı çoktan gelmiştir.