Düzen siyaseti bugün Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı olarak iki kampa ayrılmış durumda. Tarafları bu iki kamp olmak üzere, siyasi mücadelenin iki ayrı mecrada seyrettiği görülüyor.
Bu mecralardan ilkinde siyasal partiler en geniş kesimlere hitap etme, taraftar ve oy kazanma, oy koruma çabası içindedir. Çabalar kitlelere yöneliktir, doğrudandır, ayrıca herkes tarafından izlenip anlaşılabilir açıklıktadır.
İkinci mecrada ise çabalar daha dar ve özel bir alana yöneliktir. Bu mecrada siyasal partilerin odağında devlet aklı vardır. Devlet aklını yeniden oluşturma, başkasının elinden alma, üzerinde etkili olma, temsil etme, kendi aklıyla özdeş hale getirme, vb. bu mecrada yürütülen mücadelenin hedefleri arasındadır.
İlkinden farklı olarak bu ikinci mecrada işler daha dolaylı ve örtük yollardan yürür.
***
Devlet aklı dediğim, bir ülkedeki siyasal mücadelelerin, partiler arası çekişmelerin, kısa vadeli siyasal açılımların üzerinde duran, bunlardan bağımsızlığını belirli ölçülerde koruyan, hep “daha uzun vadeyi” düşünme iddiası taşıyan bir rasyonalitedir. Weber (1864-1920), batıdaki kapitalist ülkelere özgü saydığı bu rasyonaliteyi uzmanlık, süreklilik ve akılcılık gibi öğelerle tanımlamıştır.
Bizde, Türkiye’de böyle bir devlet aklının olup olmadığı tartışılabilecek bir konudur. Ancak, oraya gelmeden başka bir noktaya açıklık getirmek gerekiyor.
Türkiye solunda devlet aklı genellikle “derin devlet” (*) denilen şeyle özdeşleştirilir. Derin devlet denince de akla hemen Kontrgerilla, Gladyo gibi odaklar gelir. Türkiye’de bu anlamda derin devlet hep olagelmiştir, bugün de vardır. Ancak devlet aklı, özel operasyonların, suikastların, yargısız infazların, “kaset olaylarının”, vb. ötesinde bir karşılığa sahiptir. Uzatmamak için bir basit bir örnekle yetinelim: Derin devletin, “mavi vatan” ya da “yeni dünya dengelerinde Türkiye’nin yeri” gibi alanlarda kendi özel vizyonu ve operasyonu olamaz; bunlar devlet aklının işleridir ve bu alanlarda operasyon gerekiyorsa onu da derin devletteki aygıtlara yaptırır…
***
Türkiye’de devlet aklının geçmiş dönemlerdeki tezahürlerine ilişkin çeşitli örnekler verilebilir. Rasgele birkaçı: Serbest Fırka 1930 yılında devlet aklına ters düşmemek için kendini feshetmek zorunda kalmıştır; İsmet İnönü Demokrat Parti’nin başındakilere “Sizi ben bile kurtaramam” derken devlet aklına kendisinin de güç yetiremeyeceğini söylemiş oluyordu; dönemin Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç 15-16 Haziran 1970 işçi eylemlerinin ardından “Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı” tespitini gene devlet aklıyla yapmıştı…
AKP iktidarının en önemli özelliklerinden biri, devlet aklını kendi aklıyla ikame etme çabaları ve bunda önemli bir mesafe almış olmasıdır. AKP’nin bu başarısında “vesayet” kozu önemli bir işlev görmüştür. İşin gerçeğine bakıldığında siyasal partilerin dışında bir devlet aklı olmasının Türkiye’ye özgü hiçbir yanı yoktur. Türkiye ve benzer ülkelere özgü yan, bu aklın sivil siyasete ordu ve darbeler aracılığıyla sıkça müdahale etmiş olmasıdır. AKP bu olguyu ustaca kullanmış, kendi aklını devlet aklı yapma girişimlerini “vesayete son” şiarıyla ve darbe karşıtlığı edebiyatıyla gizleyerek yol almayı başarmıştır.
***
20 yıllık AKP iktidarı kendisinden önceki devlet aklını büyük ölçüde çözmüş, yerine kendi aklını getirmiş, kalanı da etkisizleştirmiş gibidir. Gelgelelim, AKP aklının dağınıklığı, gündelikçiliği ve pragmatizmi, uzmanlık, süreklilik ve akılcılık öğelerinin temsilinde ciddi boşluklara yol açmıştır.
Bugün Cumhur İttifakı devlet aklını ancak “terör”, “beka sorunu”, “bölücülük” gibi negatif ya da fobik temalarla pekiştirmeye çalışmaktadır. Buna karşılık altılı muhalefet eski aklın kalıntılarını canlandırma, iktidara yönelik eleştirilerini aynı zamanda yeni bir devlet aklının oluşmasını gözeterek yapma çabaları içindedir.
Bunları, belirli bir mecradaki siyasal “rekabete” dikkat çekmek için söylüyorum.
Yoksa, ikinci mecradaki süreç ve gelişmelerin birinci mecradaki durumu kökten değiştirmesi mümkün değildir. Böyle bir etki, ancak devlet aklı üzerindeki belirli bir iddianın derin devlet aktörlerini harekete geçirmesiyle, dolaylı olarak ortaya çıkabilir.
Olur mu olmaz mı?
Şu anda bir kestirimde bulunmak güç.
Ama her şeye hazır olmak en iyisi olsa gerek…
***
Belki gerekmezdi; ama ne olur ne olmaz deyip bir notla bitireyim: Bu yazıda, burjuva siyasetin seyrettiği belirli bir mecraya ilişkin bir değerlendirme yapılmıştır; bunun dışında, devlet aklı olsun mu olmasın mı, olacaksa nasıl olsun gibi mülahazalar sosyalist mücadelenin asıl alanının dışında kalır.
(*) Wikipedia’ya göre “deep state”, Türkçe derin devletin İngilizceye doğrudan tercümesidir. Yani yabancı dillerde benzer olgulara işaret eden başka kavramlar olsa bile özel olarak “deep state” kavramı Türkiye kaynaklıdır.