Solda örtük rekabet terimleri

Bu yazıda, Türkiye sosyalist hareketinde “dışarıya karşı” fazla dillendirilmeyen, aslında “netameli” sayılmaması gerektiği halde öyle görülen bir konuya gireceğim.

Konu, Türkiye’de sosyalizmi temsil eden siyasal özneler arasındaki “rekabetle” ilgilidir.

Bugün, sosyalizmin ülke ölçeğindeki yaygınlığı ve etkisiyle sosyalizmi temsil eden siyasal özne sayısı arasında bir uyuşmazlık olduğu açıktır.   Bunlardan ilki henüz sınırlı kalırken ikincisi, yani siyasi özne sayısı bu sınırlılığa göre biraz “fazla” gibidir…

Bu durumun kökenlerine ve nedenlerine eğilip oradan birtakım çıkarsamalar yapmanın yararlı olacağını sanmıyorum. En iyisi, durumu bir veri, gerçeklik olarak kabul edip konuya öyle bakmaktır.

***

Konunun “rekabet” olduğunu söyledim; ama bugünkü durum, üç dört öznenin birbirine deyim yerindeyse bodoslama girdiği 1960’lardan, sayısı daha da artan öznelerin tümünün olmasa bile birbirine görece yakın duranların aralarında sürekli dalaştığı 1970’lerden çok farklıdır. Bir tür “rekabet” bugün de vardır; ama bu kez daha örtük biçimlerde, alttan alta sürmekte, daha çok iç gündemlerin ve sayısı sınırlı kalan karşılıklı görüş alışverişlerinin konusu olmaktadır.

Günümüzün bu örtük rekabetine ilişkin iki saptama yapacağım. Bu saptamalardan ilkinin geçmişten günümüze, ikincisinin ise günümüzde geçerli olduğunu düşünüyorum.

Birinci saptama:   Türkiye’de doğrudan kendi varlığıyla sosyalist hareketin gelişmesi önünde engel oluşturan tek bir siyasal özne dün olmamıştır, bugün de yoktur. Dediğim gibi, bu saptama 1960’lardan bu yana geçerlilik taşımaktadır. Bugün için çıkarılacak dersin ise şöyle olması gerekir: Sosyalizmi temsil eden siyasal özneler, kendi yollarında kendi işlerine bakmalılar; verim alamadıkları durumlarda ise bunun nedenlerini “başka öznelerin” varlığında aramamalılar.

İkinci saptama:  Revizyonizm, legalizm, pasifizm, parlamentarizm, goşizm, vb. gibi 1960’larda ve 1970’lerde hayli revaçta olan giydirme/bindirme terimlerinin günümüzde neredeyse hiç anlamı kalmamıştır. Bunun nedeni, söz konusu terimlerin gerçek siyasal hayatta herhangi bir karşılığının (artık) olmayışından çok, terimleri kullanabilecek olan öznelerin kendilerinin de bu terimlerle eleştirilebilecek işler yapmış olmalarıdır.   

O zaman “örtük rekabette” hangi terim ya da terimler revaçta?

***

Görebildiğim kadarıyla bu bağlamda sivrilip öne çıkan terimlerin tamamı olmasa bile önemli bir bölümü Kürt siyasal hareketi dolayımlıdır.  

Kürt siyasal hareketine özel mesafe koyan siyasal özneler için, bu hareketle siyasal dostluk/dayanışma ilişkisi içinde olanlar “Kürt kuyrukçusu”dur.   Buna karşın, Kürt siyasal hareketine daha yakın duran siyasal özneler de kendileri gibi olmayanları “Kürt düşmanlığıyla” suçlayabilmektedir.

Şimdi, bugünkü sosyalist siyasal öznelerden söz ediyorsak (dolayısıyla Vatan Partisi’ni bunların arasında saymıyorsak) söylenebilecek olan çok nettir:  Bugün Türkiye sosyalist hareketinin özneleri arasında gerçek anlamda ne “Kürt kuyrukçusu” ne de “Kürt düşmanı” vardır…

Sosyalist bir siyasal özne Kürt siyasal hareketine görece yakın duruyorsa, örneğin kendi sosyalist perspektifinde demokrasiyi ve demokratikleşmeyi önemli bir adım sayıp bu adımın gerçekleşmesinde “Kürt sorununun” çözümüne özel önem veriyorsa, bunun “kuyrukçulukla” hiçbir alakası yoktur. Bu arada, kendi Marksizm ve sosyalizm anlayışını Kürt hareketi içindeki belirli bir odaktan gelen Marksizm ve sosyalizm eleştirilerine göre yeniden şekillendiren bir siyasal özne de en azından ben görmedim.

Hoş, olsaydı da buna “kuyrukçuluk” değil başka şeyler demek gerekirdi…     

***

“Diğer tarafta”, Kürt siyasal hareketine çeşitli nedenlerle eleştirel yaklaşanların peşinen “Kürt düşmanı” ilan edilmeleri de bir başka saçmalıktır.  Örneğin, bir sosyalistin HDP’yi laiklik konusunu es geçmekle, emperyalizm olgusundan hiç söz etmemekle eleştirmesi neden “Kürt düşmanlığı” olsun ki? Sonra, en yetkili kişiler “Biz sadece Kürt sorunu değil, Türkiye’nin her sorununun çözümüne talibiz” dediğine göre Kürt siyasal hareketi bu çerçevede kendine yönelebilecek eleştirilere karşı hazımlı ve anlayışlı olmalıdır.

***

“Örtük rekabet” kapsamında kullanılan “popülizm” ve “liberalizm” gibi terimler de var.

Bu arada başkaları da çıkarsa hepsini birlikte ele alırız…