Solda “çıkar telefonunu” çokbilmişliği

Bilgilenme, değerlendirme ve analiz safhası ile pratik ve eylem safhası arasında her zaman bir açı olmuştur, bundan sonra da olacaktır.

AKP’li “dayıların” yaptığını biliyoruz: Sokaklarda  bugünkü iktidarın ekonomiyi getirdiği noktayı eleştiren yurttaşlara bir başkası çıkıp dikleniyor ve “çıkar telefonunu” diyor. Yani cepteki telefon gösterildiğinde bu pahalı alet geçim sıkıntısından söz eden kişinin aslında tuzu kuru biri olduğunu ortaya çıkaracak…

Öteden beri düşünürüz: Bir toplumdaki genel çürüme ve ilkelleşme bir şekilde sola da sirayet eder. Kuşkusuz bu sirayet solun da topyekun ilkelleştiği bir seyir izlemez. Toplumdaki genel eğilimler sola birtakım kırılmalarla yansır; öyle ki solda bir kesim sıradanlaşırken daha dar kesimlerde toplumdaki genel cehalete meydan okuma iddiasındaki çokbilmişlikler öne çıkmaya başlar. 

Burada “çokbilmişlik” sözcüğünü daha çok “ukalalık” anlamında kullanıyoruz. “Bilgiçlik taslama” şeklinde de anlaşılabilir. Solda çokbilmişliğin ya da ukalalığın bugün yaygın görülen  tezahürü, herhangi bir konuda belirli bir tespitle ya da öneriyle ortaya çıkan (özellikle örgütlü) solcuların aslında ne kadar boş, temelsiz ve karşılığı olmayan işlerle uğraştıklarının faş edilmesidir.

Bu anlamda, AKP’li dayının “çıkar telefonunu” müdahalesinin doğrudan doğruya soldaki izdüşümü sayılmak gerekir.

***

Geçenlerde sosyal medyada rastladık.

Bir eleştiriye göre Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin olarak sol kesimde yapılan tespitlerin ve önerilerin hiçbir kıymeti harbiyesi olamaz; çünkü bunu yapan sol örgütlerin Ukrayna’nın Donbas bölgesiyle organik ilişkileri olmadığı gibi ellerinin altında ihtiyaç olduğunda bu ülkeye gönderebilecekleri doktorlar da yoktur!

Evet, aynen böyle denmiştir.

Yani AKP’li dayı nasıl birilerinin ipliğini “çıkar telefonunu” diyerek pazara seriyorsa, solun sofistike bilgesi de “anlat organik ilişkilerini, say Ukrayna’ya gönderebileceğin doktorları” diyerek birilerinin maskesini düşürmektedir…

***

Aslında insan, kimi tarihsel ve güncel örneklere bakarak düşündüğünde pekala hak da verebilir.

Örneğin  Bolşevikler 1917’den sonra Almanya’da devrim beklerken bu ülkenin Bavyera bölgesindeki Katolik ağırlıklı muhafazakar Alp kültürünü ve sembolizmini hesaba katmışlar mıydı? 

Zamanında İtalya’da faşizmin yükselişini önlemeye çalışanların kaçı Gabriele D’Annunzio’nun edebi yönünü irdeleme zahmetine katlanmıştı?  

Bize gelirsek, ya sistemdeki kapı kethüdalığı müessesesi hakkında hiçbir fikir sahibi olmadan ikide bir Osmanlı’ya ya da bu ildeki Baksı Müzesi’ni gezmeden Bayburt’a sallayanlara ne demeli?

Denecek şeyin “çıkar telefonunu” muadili olması gerektiği açıktır…

***

Şimdi şakayı bırakıp toparlamak gerekiyor.

Soldaki “çıkar telefonunu” dayılarına şu ya da bu gerekçeyle hak vermek mümkün görünmüyor. Çünkü meselenin özünde solun bilgi eksikliklerini ve gediklerini kapatma yönünde bir iyi niyetin yatmadığı açıktır. Bugünkü özellikleriyle “nihilizm” ya da “sinizm” de sayılamaz.

Sadece kendini tatmine yönelik çokbilmişlik gösterisidir, o kadar.

Ne var ki soldaki çıkar telefonunu ukalalığının bunu temsil eden kişileri aşan belirli etkiler yaratması da mümkündür. Son söyleyeceklerimiz buna ilişkin olacak:

Her konuda, evet istisnasız her konuda bilgi (malumat anlamında) sahibi olmak iyidir; insanların bu bilgilerini başkalarıyla paylaşmalarına da denecek bir şey olamaz, yararlıdır.  Yanlış olan, çok yönlü malumat tutkusunun siyasal eylem ve müdahale için olmazsa olmaz koşul sayılmasıdır.   

Bilgilenme, değerlendirme ve analiz safhası ile pratik ve eylem safhası arasında her zaman bir açı olmuştur, bundan sonra da olacaktır.

Her zaman dediğimiz gibi:

“Mükemmellik arayışı, vazgeçmenin bir biçimidir.”