Şeytanın avukatlığı yazısı

İş, siyasal rasyonalite sınırlarını aşıp İsmet İnönü’nün 1960’larda dediği gibi “Eşkıyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz” noktasına gelmişse şeytanın avukatlığı da melanet odaklı hale gelir ki insanın ruh sağlığı açısından ciddi sakıncaları olabilir.   

Dinsel (Hıristiyan) kökenli bir kavram olan şeytanın avukatlığı sözlüklerde “Tartışmayı tahrik ve başka ihtimallerin de dikkate alınmasını sağlama amacıyla genel olarak benimsenen görüşün tersine görüşler ileri sürülmesi ve yaygın görüşün bu açıdan sorgulanması” diye tanımlanır. 

Günümüz Türkiye’sindeki siyasal dengeler söz konusu olduğunda şeytanın avukatlığı hayli güçleşiyor. Örneğin, hemen hemen bütün kamuoyu yoklamaları Cumhur İttifakı’nın gerilemekte olduğuna işaret ediyor.  Üstelik bu gerilemenin göstergeleri hem rejimin önde gelenlerinin son dönemdeki siyasi tutumlarında hem de sokaktaki insanın tepkilerinde seçilebiliyor. Bu durumda şeytanın avukatlığı adına “İşlerin pek de öyle olmayabileceğinin” söylenmesi fazla zorlama kaçacaktır.

Gene şeytanın avukatlığı adına, “Bugün durum böyle; ama seçimlere uzanan süreçte yeni gelişmeler olabilir ve Cumhur İttifakı toparlanıp yeniden öne geçebilir”  görüşü de ileri sürülebilir.

Az önceki kadar kesinlik taşımasa bile bunun da olamayacağını, yani şeytanın avukatlığının burada da zemin bulamayacağını düşünüyoruz. Birincisi, AKP’nin toplam ittifak oylarını artıracak MHP dışı yeni müttefikler bulma ihtimali yok denecek kadar azdır. İkincisi ve daha önemlisi: Seçimler, söylendiği gibi 2023 Haziran’ında yapılsa bile ülke ekonomisinin 18 ay içinde toplumda ferahlama yaratacak ölçüde düze çıkması ve 2021 yılının sonunda olanları unutturması mümkün görünmemektedir.

Yandaş Mehmet Barlas da bunun farkında görünmektedir. Geçenlerdeki bir yazısında yoksullaşan ve geçim sıkıntısına düşen insanların hızlı trenleri de köprüleri de yolları da hemen unutabileceğini belirtme ihtiyacı duymuştur. Daha gerilere gidersek, Türkiye’de 2001 krizinin tepe noktasının o yılın Şubat ayı olduğunu görüyoruz (anayasa kitapçığı fırlatma kriziyle birlikte).  Seçimler ise bundan 21 ay sonra, 2002 yılı Kasım’ında yapılmıştır. Sandığa giden seçmen 21 ay öncesini unutmamış, faturayı kesmiştir.

Bugün, resmi ağızlarda dolaşan seçim tarihine 18 ay vardır.

***

O zaman, ne yani, şu şeytanın avukatlığı denen şeyi hiç mi yapamayacağız?

Yapılır da önce bir ek açıklama gerekiyor: Şeytanın avukatlığı, yaygın görüşün karşısına gelişkin, kendi içinde tutarlı ve bütünlüklü başka bir görüş çıkartılması değildir. Amaçlanan, yaygın görüşü kimi yönleriyle sorgulamak, “ya öyle değil de böyle olursa” gibi sorular ortaya atmaktır. Sonuçta gündemde olan, belirli bir görüşün çürütülmesi değil, pek uzak sayılamayacak birtakım ihtimallerin dillendirilmesidir.

Yaygın görüş, Türkiye’nin seçimlere 2015 Haziran-Kasım dönemine benzemeyen, görece “normal” koşullarda gideceği ve seçimler sonucunda bugünkü iktidarın düşüp yerini bir başkasına bırakacağıdır.

O zaman gelelim şeytanın avukatlığına…

***

Avukatlığın ögeleri:

-Seçimlere uzanan dönemde, oy artırmaktan çok muhalefetin seçim çalışmaları üzerinde caydırıcı etkileri olacağı hesap edilen ve özellikle HDP’nin kapatılması davasıyla beslenecek milliyetçi-şoven histeri dalgası, her şeyin yasal ve meşruiyet sınırları içinde yürüyeceğine iman edilerek göğüslenebilir mi?

-Rejimin, yaklaşan seçimler öncesinde MGK’yi devreye sokup bu kez farklı bir korku ve endişe ortamı yaratması büsbütün gündem dışı mıdır?

-Ne kadar etkili olur, orası ayrı, ama MGK’nin “Ülkemizin ekonomik alanda selameti bugünkü ekonomi politikası uygulayıcılarının işbaşında kalmasını gerektirmektedir” şeklinde bir açıklama yapması, hatta “Sonuçlarından bağımsız olarak mevcut koşullarda seçim yapılmasının risklerine” ilişkin tavsiyede bulunması ihtimali hiç mi yoktur?

-Cumhur İttifakı’nın çoğunluğu kazanmasından umudu kesen rejimin, başarı şansı daha yüksek görünen RTE’nin cumhurbaşkanlığına odaklanıp bunu dayatacak ya da kabul ettirecek pazarlıklara ve çeşitli siyasi kombinasyonlara başvurması söz konusu olabilir mi?

-Cumhur İttifakı’nın çoğunluğu yitirmesine rağmen oranların birbirine yakın olması halinde bu kez muhalefetteki ittifakın 1975-1980 dönemi Milliyetçi Cephe’sine (MC) benzer bir sokak terörü ve hakimiyeti arayışı içinde olmayacağının güvencesi nedir? 

***

Şeytanın avukatlığı bu kadar.

Bu kadarla kalmasında kendi tahayyülümüzün sınırları kadar AKP’nin siyasal ustalık ve kıvraklığındaki erozyonun da payı var. 

Şunu demek istiyoruz: İş, siyasal rasyonalite sınırlarını aşıp İsmet İnönü’nün 1960’larda dediği gibi “Eşkıyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz” noktasına gelmişse şeytanın avukatlığı da melanet odaklı hale gelir ki insanın ruh sağlığı açısından ciddi sakıncaları olabilir.