Masaya vurulan yumruk mu kükreyen fare mi?

Bırakalım Namık Tan gibi emekli diplomatlar “Bir an Türkiye’nin kendisine ve batıya büyük zarar verecek bir konuda ısrarlı olacağını düşünüp” ecel terleri döksün, sonra da rahat bir nefes alsın. 

Dış politikaları söz konusu olduğunda bütün ülkeler birbirine benzer; üstelik, hiçbir ülkenin dış politikası ilkesizlik ve çıkarcılık açısından kendine özgü değildir.

Tolstoy’un Anna Karenina’daki ünlü giriş cümlesini biz de başka bir konuya böyle uyarlayıp değiştirdik.

Türkiye’nin, bunca esip gürlemenin ardından İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine yeşil ışık yakması üzerine söylenenler aklımıza bunu getirdi.

Açmaya çalışalım.

***

Önce görebildiklerimizi sıralayalım: 

1) Türkiye Madrid Zirvesi’nde zafer falan kazanmış değildir; ancak diğer taraf “höt” deyince yelkenleri hemen suya indirip oradan en küçük bir şey bile elde edemeden döndüğü de doğru değildir.

2) Günümüz dünya dengelerinde, özellikle Avrupa’daki durum ve NATO söz konusu olduğunda Türkiye gibi ülkeler büsbütün çaresiz değildir; ellerinde birtakım kozlar vardır ve bu kozların kullanılması özel bir ustalık da gerektirmemektedir.

3) Batılı ülkelerin, demokrasi, özgürlükler, ezilen uluslar gibi konularda insan haklarına ilişkin uluslararası yükümlülüklerini, kendi kafalarındaki ülke çıkarlarının önüne koymalarını beklemek en hafif deyimiyle saflıktır.

4) Saray rejimi, iç politikada ne kadar sıkışmış ve çaresiz görünürse görünsün, aynı durum dış politikada ve uluslararası ilişkilerde geçerli sayılamaz. Bu farklılığı yaratan, kuşkusuz rejimin bu alandaki ustalığı değil, dediğimiz gibi dünyanın ve özellikle Avrupa’nın bugünkü durumudur.

5) Madrid’de kazanıldığı iddia edilen “zaferin” yaklaşan seçimler bağlamında etkili bir iç politika malzemesi olabileceğini sanmıyoruz. Gerçi hiç mümkün görünmüyor, ama öyle olsa bile, TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın dediği gibi: “Türkiye’nin dünyanın en saygıdeğer ülkelerinden bir tanesi haline gelmesi sokaktaki vatandaş için ölçülebilir bir şey değildir.”

***

İsveç, Finlandiya ve Türkiye arasındaki üçlü mutabakatta ilk iki ülke PYD/YPG’ye ve “Türkiye’de FETÖ olarak tanınan örgüte” yardım etmemeyi (Madde 4), “yasaklı bir terörist örgüt” olarak PKK’nin ve uzantılarının, bu örgütle bağlantılı kişilerin ve ağların faaliyetlerini engellemeyi (Madde 5) ve Türkiye’ye yönelik herhangi bir silah ambargosu uygulamamayı (Madde 7) taahhüt etmektedir. Ardından, bu mutabakat çerçevesinde atılacak “somut adımlara” geçilmektedir.

Dediğimiz gibi, burada bir “zafer” yoktur; ama durum bir sıfıra sıfır elde var sıfır durumu da değildir.  Türkiye’deki rejim muhalifleri ve sol, rejimin dış ilişkilerde hangi çıkışı yaparsa yapsın sonunda hiçbir şey elde edemeden teslim bayrağı çekecek bir acizlik içinde olduğu düşüncesinden vaz geçmelidir. Tekrar ediyoruz: Keramet, rejimin dış politikasında değil, dünyanın ve uluslararası ilişkilerin bugünkü acınası durumundadır. Öyle ki günümüz dünyasında Büyük Fenwick Dükalığı bile “dünya devlerine” en azından bazı taleplerini kabul ettirebilecektir (*).

Sonuçta Madrid Zirvesi, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri konusunda Türkiye’nin de gönlünü hoş tutacak bir “çözüme” ulaşmıştır. “Taca atılan topun” ise iki ülkenin “teröristlerle” mücadelede atacağı “somut adımlar” olduğu ve burada top toplayıcı çocuklara çok iş düşeceği açıktır.      

***

Uygar, demokrat ve özgürlükçü sayılan ülkelerin oluşturduğu dünyanın, bu değerlere ters düşen ülkelere, kendi çıkarlarını düşünmeden yaptırımlar uygulayabileceği, icabında bu ülkelerin ipini çekip defterini dürebileceği gibi düşünceler, bırakalım kendi dünyalarında yaşayan liberallerin işi olsun.

Bırakalım Namık Tan gibi emekli diplomatlar “Bir an Türkiye’nin kendisine ve batıya büyük zarar verecek bir konuda ısrarlı olacağını düşünüp” ecel terleri döksün, sonra da rahat bir nefes alsın. 

O zaman, başladığımız gibi bitirelim:

Dış politikaları söz konusu olduğunda bütün ülkeler birbirine benzer; üstelik, hiçbir ülkenin dış politikası ilkesizlik ve çıkarcılık açısından kendine özgü değildir.


(*) 1959 yapımı “Kükreyen Fare” adlı komedi filminde ABD’ye savaş ilan eden hayali ülke.