Marksizm'i aşıyoruz!

Yaşınız genç. Henüz 25 yaşındasınız. Ortada ne Manifesto ne Alman İdeolojisi ne de Elyazmaları var…

1843 yılında Arnold Ruge’ye yazdığınız bir mektupta şöyle diyorsunuz: “Eğer geleceği inşa etmek ve her şeyi tüm zamanlar için geçerli olacak şekilde çözüme bağlamak bizim işimiz değilse, bugün neyi yapmamız gerektiği de apaçık ortaya çıkar. Kastettiğim, ne varsa her şeyin insafsız eleştirisidir.  Hem bu eleştiriyle ulaşılan sonuçlardan, hem de mevcut güç odaklarıyla çatışmaktan hiç korkmadan…” (Marx’tan Ruge’ye mektup, Eylül 1843, Marx-Engels, Collected Works, cilt 3, s. 142)

Geri plan mı?

19. yüzyılın ilk yarısında, önceki yüzyılın Aydınlanma düşüncesinin açtığı kapılardan yürünmekte, aydınlar dünyayı anlamaya, geleceği kestirmeye çalışmaktadır. Marx’ın aktarılan sözlerinde dönemin iki eğilimine mesafe konduğu söylenebilir: “Geleceği inşa eden” ütopyacılık ve bilimle “her şeyi çözebileceğini” düşünen pozitivizm…

Sonuçta Marx, kendi insafsız eleştirileriyle bir düşünce sistemi kurmuş, ardından bu sistemle başkalarına pek de insaflı denemeyecek eleştiriler yöneltmiştir.

Peki, yaklaşık iki yüzyıl sonra bugün ne yapılması gerekiyor?

Yapılması gereken, bugün Marx’ın sistemi dâhil ne varsa hepsine insafsız eleştiriler yöneltip yepyeni bir sistem, bir öğreti kurmak mı?

Böylece Marx’ı da “aşmak” mı?

Hani her şey değişti ya… Hiçbir şey eskisi gibi değil ya… Bugün geçmişe göre bambaşka bir dünyada yaşıyoruz ya…

Ancak, bu dünyada yaşayanlar sadece bizler, solcular değiliz. O halde böylesine değişen bir dünyada bakalım egemen sınıflar, onların siyasal ve ideolojik temsilcileri neler yapıyor…

Baktığımızda şunu görüyoruz: Liberalizm, milliyetçilik ve muhafazakârlık olmak üzere 18. yüzyıl Aydınlanmasının ürünü olan siyasal düşüncelerin ve ideolojilerin orasıyla burasıyla oynanıyor, milliyetçiliğin ve muhafazakârlığın daha ön plana çıkmasıyla bu üçlü arasında çeşitli kombinasyonlar kuruluyor. İşin içinde “neo”, “proto”, “pre”, “İslamcı”, vb. ön ekleriyle tanımlanan faşizme kadar uzanan uçlar da var…  

***

Az önce 19. yüzyılın getirdiği üç ana ideolojiden söz etmiştik; dördüncüsü de sosyalizm. 

Sonuncusuyla diğer üçü arasında belirgin bir fark var: İlk üçü, kendi içinde izleyicilerince genel kabul gören tek ve kapsamlı bir sisteme, bir öğretiye oturtulmamışken sosyalizme “Marksizm” adı verilen bir omurga çakılmış, bir çerçeve çizilmiştir. Hani şu 25 yaşındaki Marx’ın zamanında ne varsa her şeye insafsız eleştiriler yönelterek ulaştığı sistem…

Anlayabildiğimiz kadarıyla bugün sosyalizmi savunduklarını söyleyenler arasında “Sosyalizm tamam da, şu Marksizm’in aşılması hiç de fena olmaz hani…” diyenler vardır.   

Sonra gelsin “insafsız” eleştiriler…

***

Bu söylediklerimizle, Marx’ın kendi zamanında yaptığını başkalarına yasaklıyor değiliz.

İnsanlar, yaşadıkları dönemin olgularına, var olan düşünce sistemlerine “insafsızca” eleştiriler yönelterek kendi sistemlerini kurmaya çalışabilirler. Bu çabalarında Marx’ı “aşma” niyeti de varsa yapmaları gereken bellidir:

İnsanlık tarihinin gelişiminde itici güç olarak sınıf mücadeleleri dışında bir dinamik bulup göstereceksin…

Kapitalist üretim tarzının özü, temeldeki sömürü mekanizması, sermayenin hareket yasaları gibi konularda Marx’ın açıklamalarını boşa düşüren çözümlemeler geliştireceksin…

Olguların çözümlenmesinde Marx’ın yönteminin yerine geçecek başka bir yöntem bulacaksın…

Bu kadarı yeterlidir…

Bakın, geleceğin sosyalist toplumuna ilişkin tasavvurlardan, kurgulardan ve önerilerden söz etmiyoruz. Burası pek çok açıdan serbest atış alanıdır; yani “Marx’ı aşma” iddiası taşıyanların daha rahat at oynatabilecekleri bir alandır. Ne var ki az önce sıraladığımız üç “aşma alanına” ilişkin hiçbir şey söylemeden bu alanda gezinip durmanın “aşma” iddiasına göre aşırı cılız kalacağı da bir gerçektir. 

“Bu yaz tatile gidelim, ama güneşte fazla kalmayalım” önerisi yaz tatili konseptini ne kadar aşmış sayılırsa, bunlar da Marksizm’i o kadar aşmış olur…