İlerlemecilik mi, kurtuluşçuluk mu?

Yazının başlığı, Ender Helvacıoğlu’nun yeni yayınlanan “Uygarlıktan Kurtulmak, Uygarlık, Modernite ve Marksizm Tartışmaları” adlı kitabının sunuş bölümünün başlığıdır (Bilim ve Gelecek Kitaplığı, 2020) (*).

Yeni çıkan kitabın tamamını henüz okumadık. Bununla birlikte “Sunuş” bölümünün, üzerinde düşünülmesi ve tartışılması gereken küresel ölçekte, güncel ve önemli bir temaya ya da “sorunsala” giriş niteliği taşıdığını söyleyebiliriz:

İlerlemecilik mi, kurtuluşçuluk mu?

***

Helvacıoğlu kuşkusuz bu ikisini zıt kutuplara yerleştirip “Ya o ya da bu” demiyor. İlerlemenin kendi başına mutlak bir olumsuzluk ya da olumluluk sayılamayacağını, bu iki niteliğin ilerlemeye eşlik etmiş/edecek kurtuluşçuluğa bağlı olarak ortaya çıkabileceğini vurguluyor. Başka bir deyişle, kurtuluşçuluğun, yani mevcut sistemi kökünden değiştirecek bir hamlenin gerçekleşememesi halinde “ilerlemeciliğin” kendi başına dünyamızı herkes için dahi iyi bir geleceğe taşıyamayacağına işaret ediyor.    

Bu hep böyle miydi?

Helvacıoğlu’na göre böyle sayılamaz. Çünkü, “Daha üst boyutlarda yaratılan toplumsal artının bölüşümünde ezilenler ve sömürülenler lehine görülen bazı iyileşmeler, kesinlikle egemenlerin bahşetmesi ile değil, ezilenlerin (kurtuluşçuların) verdiği mücadelelerin sonucu elde edilmiştir.” (a.g.e, s. 15).

O halde, tarihin belirli dönemlerinde, ezilenlerin ve sömürülenlerin “nihai” kurtuluş öncesindeki mücadelelerinin de “ilerleme” anlamı taşıyan kazanımlar sağlayabileceği sonucuna varmak gerekiyor.

Asıl soru ise, dünyanın bugün böyle bir dönemde olup olmadığıyla ilgilidir.

Devam etmeden önce iki noktaya değinen bir parantez açmamız gerekiyor.

***

Bir: Marksizm 18. yüzyıl Aydınlanma düşüncesinin bir uzantısı olmakla birlikte aynı zamanda ciddi bir Aydınlanma eleştirisi de içerir. Eleştiri, bu düşüncenin pek çok yönüyle lineer özellik taşıyan pozitivist ilerlemeciliğine yöneliktir. Marksizm’e göre Aydınlanma, insanlığın gündemine yeni bir altüst oluş, çok daha köklü bir kopuş (kurtuluş) gerekliliğinin girdiğini görememiştir (sadece ilerleme demiş, olduğu kadarıyla “kurtuluşu” da ancak bunun içinde saymıştır).

İki: “İlerleme” kavramı bir dönem Sovyetler Birliği’nin ve sosyalist sistemin kendi dışındaki dünyaya bakışını da şekillendirmiştir: “Barış, demokrasi ve toplumsal ilerleme…” Artık gerilerde kaldı; ama biz bu formülün Sovyetlerin dünyanın başka yerleri için sosyalizm hedefinden vazgeçip “ilerlemeye” fit olmasına indirgenebileceği kanısında değiliz. Kapitalist dünyada, Helvacıoğlu’nun sözünü ettiği “iyileşmeleri” sağlayanlar bunu elbette kendi mücadeleleriyle, ama “başka bir örneğin” varlığından da güç alarak gerçekleştirmişlerdir.    

Bu iki hatırlatmanın ardından parantezi kapatan sonuca gelelim: Günümüz dünyasında, kararlı bir kurtuluş mücadelesinin sonuca ulaşması ya da “nihai” sonuca ulaşmadan önce sağlayabileceği kimi kazanımlar dışında kapitalizmin kendi dinamikleriyle gelecek bir “ilerlemeden” söz etmek artık mümkün görünmemektedir.

***    

Ya insanın gündelik yaşamını pek çok açıdan kolaylaştıran, aramasını bilene yeni ufuklar da açabilecek olan “teknolojik ilerlemelere” ne diyeceğiz?

Helvacıoğlu bu sorunun yanıtını bizce doğru vermektedir: “İlerlemeciliğin tipik niteliği teknolojiyi bilimin önüne koşmaktır. Hatta bunu ilerlemecilik ile kurtuluşçuluğun arasındaki temel ayrım noktalarından biri olarak saptayabiliriz.” (s. 16).

Sanırız uzun söze gerek yok. İnsanlık, teknolojideki bunca gelişmeye rağmen “enformasyonda” değil ama bilimde ve bilgide kimilerinin “yeni Ortaçağ” dediği bugünkü acınası duruma düşmüşse, teknolojideki gelişmeler toplumun nicel açıdan önemli kesimlerini yaşamın kenarlarına itebiliyorsa ve örneğin son dönemde EBA’nın (eğitim bilişim ağı) bildiğimiz eğitime alternatif olamayacağı ayan beyan ortaya çıkmışsa bunlar nasıl “ilerleme” sayılabilir? 

Kısacası, Helvacıoğlu’nun sorusunu, zaman kipinde değişikliklerle birlikte düşünmekte ve tartışmakta yarar vardır:

“İlerleyerek mi kurtuluyoruz (kurtulacağız); kurtularak mı ilerliyoruz (ilerleyeceğiz)” (s. 11). 

___________________________________________________________________________

(*) Helvacıoğlu’nun kitabı, “Sunuş” ve “Uygarlık akışının dinamikleri” başlıklarının ardından, yazarın dergilerde ve sitelerde yayınlanmış yazılarını içeren üç bölümden oluşuyor: Tarihe Bakış, Modernite ve Marksizm.