İçi 'bir miktar' doldurulmuş sol eksen önerisi

Son yazımız Türkiye için yeni bir “sol eksen” önerisiyle bitiyordu.

“Türkiye için” dedik, ama böyle bir eksen aslında kapitalist ülkelerin hepsi için geçerlilik taşımaktadır. Hemen eklemek gerekirse, burada bir imkandan, bir “elverişlilik durumundan”, bir potansiyelden söz edilmektedir. Bu potansiyeli yaratan olguları genel olarak üç başlık altında toplayabiliriz.

Birincisi: Kapitalizmin, proletaryanın üst katmanlarından başlayarak yukarı doğru ara sınıfları “satın alma” imkanları eskisine göre hayli daralmıştır. Refah devleti modelinin çoktan rafa kaldırılması, ardından dışa açılmayla, küreselleşmeyle ve metalaştırmayla ortaya çıkan “fırsatların” tükenmeye yüz tutması ve mevcut fırsatların artık giderek çok daha eşitsiz dağılması bir yolun sonuna gelindiğine işaret etmektedir. Önemli olan, şu gerçeğin görülmesidir: Günümüzde kapitalizm, temelini oluşturan doğrudan artı değer sömürüsünün yanı sıra daha dolaylı ve çok daha geniş kesimleri kapsayan sömürü mekanizmalarıyla ayakta durabilmektedir.

İkincisi: Kapitalizm, kendi varlığı açısından olmazsa olmaz önemdeki “ideolojik hegemonya” alanında ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Bu hegemonyanın ayaklarından biri, belirli bir “rasyonalite” anlayışı olagelmiştir. Önce, “serbest piyasanın” kaynakların dağılımı ve tüm yurttaşların refahı açısından “en rasyonel” mekanizma olduğu söylenmişti. Geçtiğimiz yüzyılın sonlarına doğru “en” yerine “tek” sözcüğü geçirilmiş, bir alternatifsizlik ilanı yapılmıştır. Ne var ki, giderek derinleşen eşitsizliklerin, işsizlik ve yoksullaşma gibi olguların üzerine bir de pandemi karşısındaki saçmalıklar ve “irrasyonel” durumlar geldiğinde bu ayağın savunulacak bir yanı kalmamıştır.

Üçüncüsü: Yukarıda söylenenin bir uzantısı olmak üzere günümüz kapitalizmi etik ilkeler açısından da ciddi bir çürüyüş içindedir. Mistisizm, gizemcilik, demagoji, yalan, çarpıtma ve bunların hepsini kapsamak üzere artık hezeyan düzeyine ulaşan milliyetçi, dinci, şoven, ayrımcı ırkçı, faşist, vb. söylemler ve fiiller siyasetin yerleşik özellikleri haline gelmiştir. Daha önceki bir yazımızda belirttiğimiz gibi, bu çürümenin günümüzdeki boyutları en basit düzeydeki bir “iyi-kötü” ayrımının bile karşılık bulabileceği noktaya gelmiştir.

***

Türkiye için önerilen sol eksene gelince…

Böyle bir eksenin oluşturulması açısından kritik önem taşıyan hususları şöyle sıralayabiliriz:

Birincisi: Türkiye bugün bildiğimiz parlamenter demokrasi standartlarından ne kadar uzaklara düşmüş olursa olsun, sol eksen kendini bu standartların geri getirilmesi uğraşına hapsetmemelidir. “Eksen”,  klasik kurumların ve mekanizmaların ötesinde, emekçilerin, işsizlerin, gençlerin, kadınların, “dezavantajlı” ya da “marjinal” denilen kesimlerin oy vermenin ötesinde kendi gündelik yaşamlarında da karşılığını bulabilecekleri yeni bir demokrasi anlayışı ve önerisi geliştirmelidir.

İkincisi: Sol eksen, kapitalizmin mağdurlarının işçi sınıfıyla birlikte toplumun daha geniş kesimlerini de kapsadığını dikkate alarak, kapitalist sömürüyü ve bunun mekanizmalarını bir kez daha tanımlamalı, açığa vurmalıdır. Örneğin, bugünkü vergi politikalarının ve kamu harcamalarının, işçi sınıfının yanı sıra profesyonel meslek sahiplerini, öğrencileri, kadınları nasıl mağdur ettiğini ve onları “sömürülenler” kategorisine nasıl kattığını somut örnekleriyle ortaya koymalıdır.

Üçüncüsü: Bugün Türkiye’de insanların “bir şeylerin değişmesini” istedikleri kesindir. Kuşkusuz, bu değişim isteğinin belirlenmiş bir yönü, işaret ettiği net tanımlı bir yer yoktur; dolayısıyla değişim isteğinin “otomatikman” sola yazması beklenemez. Ancak gene de düzenin değişim isteği içinde olduğunu bildiği insanların karşısına “yeni doğal gaz keşfi”, “uzay yolculuğu”, “dünya liderliği” gibi temalarla çıkması, eldeki barutun tükenmekte olduğunun işareti sayılmalıdır. Sol eksenin, özellikle mevcut sömürünün kapsamını ve “iyi-kötü” kutuplaşmasını örnekleyip vurgulayarak bu temaları boşa düşürme imkanları fazlasıyla vardır.

Dördüncüsü: İnsanların, değişim isteseler bile “örgütlü olma” fikrine uzak durdukları da bir gerçektir. “Siyasal örgütlerin ve örgütlenmenin” yanı sıra başka örgütlenme alanlarının ve imkanlarının da olduğunun vurgulanması, dahası bu tür örgütlenmelere önayak olunması, yeni örgütlenme modellerinin en azından denenmesi ve teşvik edilmesi, sol eksenin bu engeli aşmasında işlevli olacaktır. “İletim kayışı” metaforunun sendikalar bağlamı dışında (da) düşünülmesinin zamanı çoktan gelmiştir.

Beşincisi:   Sol eksen kendini geleneksel demokrasi standartlarıyla sınırlamadığı gibi siyasal hedefini “AKP’nin gitmesiyle” de sınırlamamalıdır. Konu bu açıdan ele alındığında “eksenin” elinde ciddi imkanlar ve fırsatlar olduğunu unutmamak gerekir: Bugün Türkiye, “AKP’nin gitmesi” hedefi ile bu hedefin ötesinde “başka bir Türkiye” vizyonunun birbiriyle iç içe geçip kaynaştırılması imkanlarını fazlasıyla sunmaktadır.

***

“Eksen” deyip durduk: Çeşitli unsurların, aradaki mesafeler belirli sınırlar içinde değişmekle birlikte, bulundukları yerlerin ona göre belirleneceği az çok sabit bir hattı kastediyoruz.