Halkımızla ilgili bir inanmama bir de anlamama durumu

Halk, ne birilerinin düşündüğü gibi “cahil bir kalabalık” ne de iyinin her türlüsünü içinde barındıran bir hazinedir.

Türkiye’de siyaset denilince pek çok gözlem, tespit ve değerlendirme “halk” üzerinden yapılır. İşte, halkın durumu, ne düşündüğü, neyi kendine yakın bulduğu, neye tepki duyduğu vb.

Bu yazıda, “halkımızla” ilgili olarak ilkine inanmadığımız, ikincisini ise anlamadığımız iki yaygın tespite değinip kimi kuşkularımızı dile getireceğiz.

***

Son dönemde yapılan kamuoyu yoklamalarına göre seçimlerde hangi partiye oy vereceği konusunda “kararsız”  seçmenin toplam içindeki payı hayli büyük görünüyor. Hatta kimi kamuoyu yoklamalarında bu oran yüzde 20’ye kadar çıkabiliyor.

Biz bu kadar büyük oranda “kararsız” seçmen olabileceğine inanmıyoruz.

Kamuoyu yoklaması yapan kuruluşların manipülasyonlarından, belirli amaçlar için rakamlarla oynamalarından söz etmiyoruz. Tahminimiz, doğrudan doğruya halkın “kararsızım” diyen kesimine ilişkin: Bizce bu insanların en azından dörtte üçü samimi değildir. Hani soru “Bu Pazar seçim olsa…” diye başlıyor ya… Bu soruya “kararsızım” yanıtı verenlerin önüne “Pardon, meğer seçim bugünmüş” diye sandık konsa dörtte üçü hiç tereddüt etmeden oyunu belirli bir partiye verecektir.

İnsanların böyle bir konuda “kararsızım” deyip topu taca atmalarının çeşitli nedenleri olabilir. Örneğin, kimliklerinin gizli tutulacağı söylenmiş olsa bile “Ne olur ne olmaz” kaygısıyla tercihlerini saklamak, “Henüz kararsızım” deyip işin içinden çıkmak istiyor olabilirler. Bir de belirli bir parti tercihi olsa bile vereceği oyun paha biçilmez değer taşıdığını düşünenler, siyasi partileri bu değerli oyu kapmak için önlerinde yarışırken seyredip işin keyfini çıkarmak isteyenler olabilir.

“Olabilir” dedik; ama pekala “vardır” da denebilir. İnsanlar bugüne dek demokrasi denen şeyin seçimler dışında başka hiçbir yanını düşünmemişlerse (düşünmemeleri için her şey yapılmışsa), 4-5 yılda bir “İşte, şimdi elime düştünüz” havasına neden girmesinler ki?   

Bu kesimi bir yana bırakacak olursak “kararsızların” dörtte biri gerçekten kararsız olabilir. Yani, “kararsız” seçmenin yüzde 20 göründüğü durumlarda gerçekten kararsız seçmen ağırlığının yüzde 5 civarında olabileceği kanısındayız.

“Gerçekten kararsız” olanların neden böyle oldukları ise ayrı bir tartışma konusudur. Yaş gruplarına göre dağılım bu konuda birtakım ipuçları verebilir. 

***

“Halk siyasette kavgadan bıktı, artık kavga istemiyor…”

Bunu da özellikle son dönemde çeşitli çevrelerden çok sık duyuyoruz.

Halk gerçekten kavgadan bıktı mı, artık kavga istemiyor mu? 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz yılın son gününde ASKON Genel Kurulunda yaptığı konuşmanın Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef alan yaklaşık 8 dakikalık bölümünde kullandığı hakaret sözcükleri alfabetik sıraya göre şöyle: Adam değilsin, cibilliyetsizsin (sütü bozuk, soysuzsun), edepsizsin, eşkıyasın, dürüst değilsin, faşistsin, kalibresizsin, kifayetsiz muhterissin ve zorbasın…

Anlayamadığımız, daha doğrusu hangisinin gerçek kabul edilmesi gerektiğini kestiremediğimiz husus ise şu: Ya halk gerçekten kavgadan bıkmıştır, kavga istemiyordur ve hal böyle iken Erdoğan bu tarzı ve üslubuyla büyük bir siyasal hata yapmaktadır ya da “halkın kavga istemediği” bir galat-ı meşhurdur (pek çok kişinin doğru bildiği yanlış) ve halkın aslında ne istediğini gayet iyi bilen Erdoğan çok etkili bir belagat örneği daha vermiştir…

Hangisi, ben bilemiyorum; bilen var mı?

***

Sonuçta, seçimlerde oy veren elbette halktır.

Ancak belirli açılardan bakıldığında “halk” ile “seçmenin” bir ve aynı şey olmadığını da dikkate almak gerekir. Halk, ne birilerinin düşündüğü gibi “cahil bir kalabalık” ne de iyinin her türlüsünü içinde barındıran bir hazinedir. Ancak, unutmayalım: Bugüne kadar tanık olunan örneklerin çoğunda “halk” gün gelip “seçmen” olduğunda kendisine atfedilen olumluluklar açısından eksilebilmekte, Dr. Jekyll ve Mr. Hyde olayındaki kadar olmasa bile başkalaşabilmektedir.

Kuşkusuz, böyle olmaması da mümkündür.

Olmamasını sağlayacak olan ise halkın birtakım içsel faziletlerinden çok bizlerin performansıdır.