Bir 6 Mayıs anması vesilesiyle

Birkaç gün önce, 6 Mayıs dolayısıyla yapılan anmalarla ilgili ciddiye alınması gereken bir uyarıya rastladık. Deniyordu ki 12 Mart döneminde yitirilen Deniz’ler, Mahir’ler ve İbrahim Kaypakkaya’nın “gençlik önderleri” olarak anılmaları büyük bir haksızlıktır; bu genç insanlar aslında Türkiye’de sol adına farklı bir siyaset tarzının yolunu açmaya, öncülüğünü yapmaya çalışmışlardır…

Yüzde yüz doğrudur.

Ancak, aynı zamanda belirli bir muhasebeyi de gerektiren bir doğrudur. Başka bir deyişle, bu doğruyu teslim edenlerin başka gerçeklerle de yüzleşmeleri gerekir. “Gençlik önderi” denirse mesele orada, zamanın gençliğiyle kalır; işin siyasal yönü o kadar kurcalanmaz ve “günümüze ne kaldı” diye sorulmaz.  Buna karşılık “siyaset kuruculuğu” söz konusuysa her şeyin masaya yatırılması gerekir.

Ama önce kısa bir gezinti.

***

1961-71 döneminin özellikle son iki üç yılı, dönemin aktif ve militan unsurlarında “zamanın çok hızlı aktığı” algısını yaratmıştır. Dönemin devrimci gençliğinin ana gövdesi, hızlı akan zaman ve “köşede bekleyen devrim” algısıyla önce TİP’ten kopmuştur. Ancak, devrimci gençlik, hemen sonrasında, TİP’ten koparken referans aldığı, “kendileri de gelenekten gelen” alternatif liderliklerle de tatmin olmamıştır.  Böylece TDGF (Dev-Genç); “İleri” adlı dergisinin 12 Mart dönemindeki son sayısında “geçmişten bize batakçılıktan başka miras kalmamıştır” diyerek bir defteri kapatmış, kendi göbeğini kesmeye karar vermiştir.

Zaman aralıklarının çok kısa olduğunu hatırlatarak, THKO’nun bu yola biraz daha erken başladığını ekleyelim.

Dolayısıyla, şudur: TİP’ten kopuş sırasındaki, özellikle Aybar’ı ve Boran’ı hedef alan açıklık ve sertlikte olmasa bile devrimci gençlik kendi siyasetini kurma yolunda Mihri Belli’den de Hikmet Kıvılcımlı’dan da kopmuştur.

İleri dergisinde “batakçılıktan başka miras bırakmadığı” söylenen geçmişin, o dönemin TİP’inde yer alan eski TKP’lilerden ibaret sayıldığını söylemek mümkün görünmemektedir.

***

Türkiye’de 1971 Mayıs’ından 1972 Mayıs’ına uzanan dönemde 68 kuşağının “gençlik önderleri” değil siyaset kurucuları katledilmiştir. Dönemi bir yıl daha uzatırsak İbrahim Kaypakkaya da tasfiye listesindeki yerini alacaktır.

Ya “kurulan” siyaset?

Aralarındaki önemli denebilecek ayrımlar saklı kalmak üzere hepsini, “öncülük” dendiğinde Marighella’nın şehir gerillasından ve Debray’in “foko teorisinden” esintiler bulunabilecek bir “halk savaşı” kurgusunda ya da vizyonunda buluşturmak mümkündür.

Evet, bu insanlar “gençlik önderleri” değildi; siyaset kurucuları ve öncüleriydi…

O zaman yaşadıkları dönemde hepsinin “evrimci”, “cuntacı”, “parlamentarist”, “reformist” ve belki de hepsinden önemlisi “batakçı” buldukları “eskilere” karşı yeni yol arayışlarına giriştiklerini, üstelik bu arayışlarda kelleyi koltuğa alacak cesareti de taşıdıklarını söyleyip orada bırakalım.

Çünkü orada bırakmazsak işin içine politikleşmiş askeri savaştan emperyalizme karşı verilecek halk savaşına, öncü eylemlerle halkın lehine bozulacak suni dengeden kırlardan şehirlerin kuşatılmasına kadar başka pek çok şey de girer ve işin içinden çıkılması pek de kolay olmaz.

Hele yarım yüzyıl sonra, günümüz Türkiye’sinde…