Ayrı bir muhalefet damarı oluşturmak

Gerçek hayattaki durumlar ve olgular, siyaset alanında bir şeyler yapmaya çalışan öznelerin karşısında kerteler olarak şekillenir. Kastettiğimiz, birtakım etaplar, düzeyler ya da derecelerdir. Siyasi özne, hangi kertede olursa olsun her durum, her olgu hakkında tespitlerde bulunabilir, görüş geliştirebilir. Buna karşılık aynı şey siyasal öznenin müdahale ve etkileme gücü, yani eylemliliği söz konusu olduğunda geçerli olmayabilir.

Dünyanın “korona sonrası” olası durumundan Türkiye’de iktidar bloku içinde cereyan eden itişmelere kadar uzanan kerteler düşünün…

Sosyalist bir siyasi özne olarak her ikisine ilişkin görüşleriniz olabilir.  Diyelim, dünyanın korona sonrası durumuna ilişkin kestirimleriniz sizi çok tatmin etti… Sonra, Süleyman Soylu’nun kabul edilmeyen istifasından tutun da en son Cihat Yaycı meselesine kadar iktidar blokunda ne olup bitiyorsa hepsinin en doğru tahlilini siz yaptınız…

Eeee?

Bu isabetli kestirim ve tahlillerinizin ardından hangi “fiiliyatı” (eylemliliği) ortaya koyacaksınız?

Böyle bir soruyu ancak belirli yoldan pas geçebilirsiniz: Sadece ve sadece “fikriyatınızla” bile siyaset alanının etkili bir aktörü olduğunuzu, bu “fikriyatın” başkalarını “zaten” harekete geçirdiğini düşünürsünüz ve böyle idare edersiniz…

Zihinsel sağlık açısından sakıncaları olsa bile hakikat sonrası çağın siyasal eğilimlerinden biridir; “uluslararası planda vekâlet savaşları oluyor da ülkede vekâlet siyaseti neden olmasın” deyip işin içinden çıkarsınız…

Başkaları yapabilir; ama biz hiç yapmasak çok iyi olur…

***

Buraya kadar söylenenler, yanlış anlamalara meydan vermeme açısından iki ek açıklamayı gerektiriyor.

Birincisi: “Kerteler” en üstteki dünya durumu ile en alttaki güncel siyasal gelişmelerden ibaret değildir; arada, ülkenin de yer aldığı bölgedeki gelişmelerden ekonominin durumuna, başka siyasal aktörlerin yönelimlerine, gerek iktidar gerekse muhalefet kesimindeki dinamiklerden seçim hesaplarına kadar başka kerteler vardır.

İkincisi: Söylediğimiz, siyasal öznenin ancak fiiliyata dökebileceği, aktif müdahalede bulunabileceği konularda ve alanlarda fikir beyan etmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Her konuda analiz yapılabilir, görüş oluşturulabilir, öngörülerde bulunulabilir. Mesele, bunların arasından, analiz kapasitesi ile eylem kapasitesi olmak üzere iki boyutun bir araya getirilmesine imkân tanıyan alan ne ise onu seçip oraya yüklenmektir.

***

Şimdi, daha açık konuşabiliriz.

Türkiye’nin bugünkü siyasal konjonktüründe sosyalist bir öznenin yapması gereken ve daha önemlisi yapabileceği,  Saray Rejiminin sonunu getirmeye yönelik genel muhalefete, bu rejimin “öncesini” de aşan, daha ileri ve yeni olana yönelik hedefler “zerk etmek”, muhalefet cenahında bunun dinamiklerini ve özellikle “tabandaki” ya da “yereldeki” örgütlenmelerini oluşturmaya çalışmaktır.

Saray rejimine karşı “resmi” muhalefet elbette “uzlaşmacı” olacaktır… 18 yıllık dönemin müktesebatını kazıma gibi bir niyet taşımayacaktır… “Devri sabık yaratmayacağız” diyecektir… Kendini “Asıl liberal olan onlar değil biziz” diye tanıtacaktır, vesaire…

İşte, bu noktada özellikle vurguluyoruz: 

Sosyalist öznenin, bütün bunları kendi konumundan  “deşifre etmeyi” tek meşgale sayması gerçek eylemlilik değildir…Gerçek eylemlilik, örneğin “yeni bir Türkiye için kurucu meclis” önerisi dâhil olmak üzere ileri hedeflere yönelmiş, işi gücü “düzen muhalefeti” diyerek birilerini topa tutmak olmayan, o cenahta olanlara bir yerden sonra fazla karışmayan başka bir muhalefet damarı oluşturmak ve örgütlemektir.

Hala açık olmadıysa şöyle bağlayalım:

CHP’nin bilmem nesiyle, İyi Parti’nin MHP’li genleriyle, Davutoğlu’nun dış politika siciliyle, Ali Babacan’ın liberalin daniskası olmasıyla, Karamollaoğlu’nun Madımak suçuyla vb. başka hiçbir iş yapmazken değil, öneri ve hedefleriyle ses getirebilen, örgütlü bir muhalefet damarı oluştururken uğraşsak daha iyi olmaz mı?

Son olarak: Bu tabloda HDP’nin yeri ne olabilir?

Kuşkusuz belirleyici önemde bir yeri olacaktır. Ancak, en iyisi buna kendilerinin karar vermesidir; çünkü biz burada ne dersek diyelim “dışardan akıl verme” sayılma ihtimali yüzde 70’in üzerindedir.