11. Tez ve günümüz Türkiye’si (nereden nereye demeyin…)

Kimi dinlerseniz, kimi okursanız okuyun ortada bir tür “ikilem” olduğunu kabul etmek gerekir: Bugünkü rejim, her girişimini, attığı her adımı, ileriye dönük bir perspektifle inceden inceye hesaplayarak mı gerçekleştirmektedir, yoksa ne yapacağını kendisi de tam olarak bilememekte, orayı burayı yoklayıp “belki bir yol buluruz” düşüncesiyle mi hareket etmektedir?

Başkaları ayrı; ama başkalarına göre belirli bir formasyona, donanıma ve çözümleme araçlarına sahip olan sosyalistlerin yukarıdaki iki durumdan birincisine daha fazla ağırlık tanımaları bir yerde kaçınılmazdır. Öyle ya; bizler “bilimsel sosyalistleriz”, sınıfsallığa, sınıf ilişkilerine bakarız, ekonomik kriz koşullarını çözümleyip buradan çıkarımlar yaparız, “yönetememe durumunu” tespit ederiz, vb. Böyleyken kalkıp “Sersem sepelek bir gidiş var, yarın ne olacağı belli değil” dersek kendi formasyonumuzu çizdirmiş olmaz mıyız?

Peki, iki durumun birlikte, iç içe geçerek var olduğunu söylersek bu bir “çözüm” sayılabilir mi?

Yabana atılacak bir öneri değildir.

Ama bizim başka bir önerimiz olacak.

***

Marx’ın Feuerbach Üzerine Tezlerinden en kısası 11’inci tezdir: “Bugüne dek filozoflar yalnızca dünyayı çeşitli yollardan yorumlamışlardır; (oysa) mesele onu değiştirmektir.”  En kısası ve en yalın ifade edileni olsa bile daha sonra en çok tartışılan tez olmuştur.

Teze ilişkin değerlendirmeler arasında bizce en isabetli olanlardan biri, Marx’ın bu teziyle felsefe dünyasından teori ve tarihsellik dünyasına kesin bir geçiş yapmış olduğudur. İşin içine teori ve tarihsellik girdiğinde artık “somut durumlar ve koşullar” kendini dayatacaktır.

O zaman somut durumlar ve koşullar ile “değiştirme” fiili arasındaki ilişki nasıl kurulmalıdır?

Eğer felsefe dünyasından teori ve tarihsellik dünyasına geçmişsek, ek bir 11. Tez yorumunun da şöyle olması gerektiğini düşünüyoruz: “Önce, somut durumu ve koşulları yorumlayalım, sonra eyleme geçeriz” denmemelidir; çünkü değiştirmeye yönelik fiilin bizatihi kendisi, somut durumu ve koşulları daha net biçimde yorumlayıp anlamanın bir yoludur…  

***

Gelmek istediğimiz nokta herhalde anlaşılmıştır. 

Türkiye’de bugünkü rejimin ne olduğunu ve ne yapmak istediğini anlama açısından “teori” ve “tarihsellik” diyorsak, elimizde “klasik faşizm”, “yeni faşizm”, “post faşizm”, “totaliter demokrasi”, “sağ popülizm” dahil pek çok kavramın öne çıktığı geniş bir literatür vardır. Bu kavramların istisnasız her biri bugünkü rejime bir yerinden değecek, ancak hiçbiri bizim bu rejimi ve yapabileceklerini tam olarak kavramamızı sağlamayacaktır.

Tarihsel deneyim, bu deneyimin ortaya çıkardığı teoriler ve kavramlar belirli bir ülkedeki, örneğin günümüz Türkiye’sindeki “somut tarihsel durumun” kendi özgüllüğüne “tam oturmayacak”, bu açıdan yetersiz kalacaktır. Boşa koysan dolmuyor, doluya koysan almıyor durumlarından kaçınmak en iyisidir.

O zaman?

***

Görüşümüz, net olarak şöyle: Eğer Türkiye’deki rejim kendisine atfedilebilecek görece daha uzun vadeli kimi niyetlerin dışında oraya buraya dokunarak, yokladığı nabza göre taktik değiştirerek, el yordamıyla yol aldığı izlenimi de veriyorsa, bunun temel nedeni, karşısında, kendisini alan daraltmaya ve sadeleşmeye zorlayacak güçte örgütlü bir muhalefet olmamasıdır.

Kısacası, 11. Tezin günümüz Türkiye’si bağlamındaki yorumunu aktarmış oluyoruz: Bugünkü rejime karşı örgütlü muhalefet eylemi, rejimin daha iyi anlaşılmasını ve kavranmasını sağlayacaktır.

Bu arada bir ihtimalden de söz edelim: Belki Kemal Kılıçdaroğlu da “Özel olarak uğraşmamız gerekmiyor, zaten gidiyorlar” derken böyle bir yorumdan hareket etmiş, “Ne yapacağını kendi de tam bilmeyen bir rejime karşı ciddi bir muhalefet sergileyip adamları daha net tanımlanmış bir alanda daha kararlı bir çizgiye zorlamanın ne alemi var?”  diye düşünmüş olabilir…

Son söylenen elbette şaka idi…

Şu ise şaka değildir: İşçilerin, emekçilerin, doktorların, hukukçuların, öğretmenlerin, çeşitli toplumsal hareketlerde yer alanların, sosyalistlerin, Cumhuriyetçilerin vb. rejime karşı örgütlü ve süreklilik taşıyan direnişi, rejimin gerçek mahiyetinin ve niyetlerinin kavranmasında en yetkin literatür taramasından bile daha işlevli olacaktır.