Richard K. Morgan bize insanların ölümsüz olduğu bir dünyanın kapılarını aralayarak olası trajedileri seyrettirmiştir. “Teknoloji bizi kurtarır” yanılsamasını da okurun önüne bırakmıştır.
Özelde edebiyat tarihini aydınlatmaya çalışan Sahafnâme, sahaflığın günümüzü aydınlatması adına önemli bir örnek olarak karşımızda duruyor. Birçok belgenin yer aldığı bu kitap, tozlu raflardan inen evraklarla edebiyat tarihimize bilinmeyenleri not düşüyor. Yeni çıkan belgelerin ışığında bu kitap, edebiyat tarihine meraklı tüm okurlara bir armağan niteliği taşıyor.
Lessing’in feminist duruşu ve kuvvetli hayal gücü kitabın da karakterini belirler. “Evlilikler” bir bilimkurgu örneğidir ve politik bir iddiası vardır. Lessing romanda yepyeni bir yönetim biçimi kurgular. Bunun çevresinde şekillendirdiği yaratıcı kurgusu etrafında da hem bu yeni yönetime, hem cinsiyet rollerine, kadın ve erkek olmaya dair sorular sorar, kalıplarla bir hesaplaşmaya girişir.
Denebilir ki yaşamın hiçbir bölmesi “toplumsal cinsiyet” açısından steril değildir. İşte tam da böyleyken konuyu uzmanına havale etmecilik ya da yok sayma, en hafifiyle entelektüel kaçkınlık olarak görülmelidir. Diğer yandan öyle ya da böyle “toplumsal cinsiyet” konularına merak duyan kişinin de okumaya nereden başlayacağı, nasıl yol alacağı yeterince açık değildir. Bu nedenle toplumsal cinsiyet okumalarına ilişkin bir rehber önerisi sunmak anlamlı görünmektedir. Amacımız literatürün zenginliğini soldurmadan ana kulvarlara ilişkin bir tasnif oluşturmak.
Zehra Kosova mücadele etmekle kalmıyor Türkiye sosyalist hareketinde bir özne olarak kadınların, kendiyle aynı dönemde mücadele eden kadınların, bir çerçevesini sunuyor okuyucuya. Salt kadın kimliğinin değil, işçi kadınların az bilinen hayatının, emek mücadelesinin kadınların kurtuluşunda nasıl yakıcı bir yeri olduğunun da altını çiziyor.
"Bugün Anne Gibi Değilim" tüm kadınlardan aldığı parçaları bir araya getirip vücut bulan bir yapıt. Öykülerin okuyucuyu sarıp sarmalayan şiirsel bir anlatımı var; öyle yabana atılır cinsten değiller. Dokunur dokunmaz içinizi yakıyor hepsi, belki bir kısmına aşina olmak nefesinizi daraltıyor. Ağlayamadığımız her şeyin boğazınızla boynunuz arasında sıkışıp kaldığı anlar var. Adı konmamış bir huzursuzluğun, kasvetin içinde, kadın olmanın gerçekliğinde kalıveriyoruz.
Her yıl kadın cinayetleri, taciz ve tecavüzlerin katlanarak arttığı ülkemizde, bunun karşısında aktif bir mücadele hattının mutlak örülmesi gerektiğini düşünüyoruz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün arifesinde İleri Kitap olarak biz de Vitrin’imizi yeni çıkanlar arasından seçtiğimiz kadın kitaplarına ayırdık. Tüm kadınların 8 Mart’ını kutlayarak bol kitaplı bir hafta dileriz.
Her metin, yazarından az ya da çok ama mutlaka bir parça da olsa iz taşır elbette. Mark Twain de kaptanlığından, madencilik geçmişinden bir tutam serpiştirmiştir öykülerine. Bu sebeple kaptanlar, madenciler, gezginler görürüz ama en çok da çocukluğundan, Mississippi’den aldıklarını katmıştır yazdıklarına. Anlattıklarında yüksek bir dinamizm ve akıcılık vardır. Ancak Twain gibi hayal gücü yüksek, renkli ve hareketli birinden çıkabilirdi böylesi öyküler.
14 Şubat 1980 yılında kendilerini devrimci olarak tanımlayan bir örgütün üyelerinin bir eylemi sonucunda İstanbul’un birçok semtinde dükkanlar kepenk açmıyor. Yazar gazetede okuduğu bu haber üzerine; aradığı konuyu bulduğunu anlıyor, dükkanların kepenk açmadığı bu olayı 101 farklı bakış açısıyla kurulmuş, 101 metinle anlatıyor.
Güliz Dülgeroğlu Küpçü’nün yazıp Cihan Dağ’ın resimlediği bu güzel hikâye bencilleşen dünyadan uzaklarda paylaşmanın, dostluğun, arkadaşlığın önemini vurgulayan, bizi bizden çok başkalarına yakınlaştıran sıcacık bir hikâye olmuş.
Yeni çıkanlar arasından ileri okuyucularının ilgisini çekeceğini düşünerek seçtiğimiz çeşitli kategorilere ait kitaplardan hazırladık vitrinimizi. Kitapların her zaman karanlık günlerin ışığı olduğuna duyduğumuz inançla bol kitaplı bir hafta dileriz…
Politik okumalar hem güncel hem de tarihsel önemi olan kitaplarla birlikte yapıldığında ayrı bir önem kazanıyor. Güncel politikayı takip etmek ve tartışmak üzere oldukça fazla kitap olduğunu söylemek mümkün. Hazırladığımız listede birbiriyle bağlantılı olan konularla birlikte güncel okumalarla destekleyebileceğiniz kuramsal kitaplar yer alıyor. Okuma listelerinizde aşağıdaki kitaplara yer açmanızı öneriyoruz. İyi okumalar…
Kendisini ilk olarak öyküleriyle tanıdığımız Mahir Ünsal Eriş’in ikinci romanı Öbürküler. Fahrettin Bey ve ailesinin Niğde’den İstanbul’a göçerken önce yolculuklarına sonra yaşamlarına şahitlik ediyoruz. Çukurova’dan Ankara’ya giden, Menderes’in önayak olduğu, o zamanlar çocuklar için yer almanın ayıp sayıldığı otobüslerden birinde bilinmeze doğru ilerliyor Fahrettin Bey ve ailesi. Taşradan şehre uzanan bir bilinmezlik…
Bilinmeyen; çift karakterlilik hastalığı bulunan, psikolojik olarak “kusurlu” bir ana karakter ve onun toplumla kurduğu bağı anlatan özel bir roman. 2. baskısını Ocak 2018’de İthaki Yayınları’ndan yapan Bilinmeyen, Yılmaz Şener’in de ilk romanı.
Martıya Uçmayı Öğreten Kedi, çocuk okurlar için cesaretin, bilgeliğin, dostluğun, hoşgörünün, açgözlülüğün anlamını irdelerken, büyükler için de masum ve farklılıklara hoşgörünün anlamının pekiştiği bir dünyayı inşa ediyor.
Çeşitli kategorilerin en yenilerinden seçtiğimiz ve ilgi alanınıza göre kaçırmamanızı düşündüğümüz kitaplarla Vitrin’imizi süsledik yine. Bol kitaplı bir hafta dileklerimizle.
Güven Gürkan Öztan ve Serdar Korucu tarafından hazırlanan ve Doğan Kitap tarafından basılan “Tutku, Değişim ve Zarafet” isimli bu çalışma ise, tarih kadar yaşlı olan İstanbul’un 1950’li yıllarına ışık tutuyor. 50’li yılların İstanbul’u, “Retro” kafelere dekor olmuş nostaljik fotoğraflardan, fötr şapkalı beyefendilerden, Galata’dan, Eminönü’nden, Beyoğlu’ndan mı ibaretti? Yaşayan, sürekli bir değişim halinde olan şehri günümüzün nostaljik bakışı yerine dönemin kendi içerisinden inceleyen ve belgeleyen bu çalışma, bu soruların cevabını net olarak veriyor: Kesinlikle hayır!
Şantiye Gürültüsü’nün son sayfasını da okuyup bitirdiğimde bir masanın iki ucunu paylaştığım, geçmişi yâd ettiğim, yaşarken zor fakat üzerinden zaman geçince komik anları anlatıp gülüştüğümüz bir arkadaşımı yitirmiş gibi oldum…
Her şeyle ilgili yazabilecek kadar güçlü bir kalemdir O’nunki. Bununla beraber Galeono’yu Galeano yapanlar arasında Latin Amerika’nın tarihi ve onu yazan insanların, yerli halkın payı her zaman daha fazladır. “En eski insanların ayak izine duyduğumuz şüpheden” kalkar, Uluslararası Para Fonu’ndaki yolsuzluğa kadar ilerleriz. “Uygarlık” getirmek üzere gittikleri her yere vahşet, sefalet götürüp başkalarının topraklarında hak iddia edenlere hesap sorarız. Sürgünden dönüp bütün geçmişinin silindiğini fark eden insanlarla, artık hiç beklenmeyen mektupların keşfiyle buluşuruz. Resmi tarihin adlarını yazmadığı ama direngen, emekçi kadınları dinleriz.
Tudem Yayınları’ndan çıkan Filozof Çocuk Serisi ise çocuklara ve ebeveynlere bambaşka bir dünyanın kapılarını açıyor. Hem de çocukların akıllarında dönüp dolaşan soruları, merak ettiklerini, belki de defalarca kez sorup yanıt alamadıklarını bulmalarını sağlıyor; çocukları kendileriyle ve dünyayla baş başa bırakıyor. Düşündürüyor, sorgulatıyor.