“Ortacılık” ve uçlar

“Orta yolcu diye küçümseniyoruz ama aslında o yol devrimci bir yol.”

ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş, referandum dolayısıyla kızışan “tayin hakkı” tartışmaları sırasında kendisine yöneltilen soruları yanıtlarken böyle demiş.

Bizce doğru demiş.

Aslında ortada “orta yol” falan yoktur…

Öyle ya, böyle bir meselede “orta yolcu” sayılmamak için ille de “ne tayin hakkı kardeşim, yok öyle bir şey” demek ya da “mutlaka ayrı devlet kurulsun, hemen şimdi” diye tutturmak mı gerekiyor?

Yazıya böyle başlamamızın nedeni UKKTH konusuna bir kez daha girme gereği duymamız değil. Şu “orta yolculuk” hikâyesini başka ve farklı bir düzlemde tartışmak istedik.

***

Konuya, Yön dergisinin yeni çıkan 8. sayısında da bir ölçüde değinmeye çalıştık.

Herhangi bir ülkede sosyalist hareket, kendi yolunu çoğu durumda “iki uç” dışında (arasında değil) farklı bir yol savunarak ve önererek açmaya çalışır. Tarihteki örneklere baktığımızda genellikle böyle olduğunu görürüz. Örneğin 19. yüzyıl kapanırken Rus Marksistleri bir yanda legal Marksizm ile diğer yanda “Halkın Dostları” olmak üzere “iki uç” dışında kendilerine bir zemin oluşturmaya çalışmıştır.

“Dışında” diyoruz, “ortasında” değil. Yani dönemin Rus Marksistleri kendi yollarını “legal Marksizm’den şu kadar alalım, Narodnizmden de bu kadar kaparsak idare eder” diye çizmemişlerdir.

Neden böyle oluyor, hep uçlar çıkıyor?

İki nedene bağlayabiliyoruz.

Birincisi: Marksist düşünce ve sosyalist hareket ülke ölçeğinde yeni yeni ete kemiğe bürünürken boş bir kâğıt üzerinde çalışmaz. Kendisini tarihsel olarak önceleyen ve toplumun tümüne damgasını vuran siyasal, ideolojik, kültürel ayrılıklar ve saflaşmalar üzerine gelir.

Az önce Rusya örneğini vermiştik. Türkiye’ye dönersek; Marksist düşünce ve sosyalist hareket ülkemize “geldiğinde” önünde hazır bir İttihatçı-İtilafçı saflaşması bulmuştur. Bu iki siyasal çizgiden, dar bir tarihsel kesit bağlamında değil sonrasına uzantılarıyla birlikte söz ediyoruz.

Sonuçta Türkiye’de Marksist düşünce ve sosyalist hareket daha doğarken kendini bu “iki uçla” belirlenen bir ortamda bulmuştur ve bugün de aynı iki ucun uzantıları dışında kendi yolunu açmaya çalışmaktadır.

“Orta yolculuğu” deneyenler çıkmıştır elbette. Yani İttihatçı-Kemalist geleneğin şurasını burasını İtilafçı geleneğin demokrasiciliği, “sivilliği” ve ademi merkeziyetçiliği ile harmanlama düşüncesinde olanlar…

Ama tutmamıştır ve bizce bu yol herkesin olmasa bile sosyalist hareketin gündeminden düşmüştür.

“Herkesin olmasa bile” dedik; CHP’nin, yeni lanse edilen siyasal oluşumların, hatta ilk ağızda pek akla gelmeyecek başkalarının bu yöndeki denemelerini sürdürmesi mümkündür.

Bizi bir yere kadar ilgilendirmesi gerekir…

***

İkinci neden: Birincisine ek olarak ikinci neden, Marksist düşünce sosyalist hareketin güçsüz ve etkisiz kalma durumunun giderek kronikleşmesidir. Başka bir deyişle, birinci neden için doğal ya da tarihsel açıdan kaçınılmaz diyebiliriz; ancak 20 yıllık bir aranın öncesinde ve sonrasında 40’ar yıllık “marjinallik” dönemleri ne doğal ne de kaçınılmaz sayılabilir.

Özetle, sosyalist hareketin güçsüzlüğü ve etkisizliği ne kadar kronik bir hal alırsa, sosyalizm de “uçları” itip uzaklaştırmak yerine kendisi o uçlar arasına sıkışmaya başlar. Ardından, uçları uzaklaştıramamanın, bunları aşamamanın bedeli de “orta yolculuk” eleştirilerine maruz kalan sosyalistler tarafından ödenir.

Sosyalist (Marksist) düşünce ve pratiğin, kendini var ettiği ülkedeki genel toplumsal-siyasal ortamın yarattığı uçlarla karşılaşmaması mümkün değildir. Bunların bir “ortasını” bulmak elbette yol değildir ve bunu peşinen dışlamıştık. O zaman asıl mesele, sosyalizmin var olan uçlar arasındaki sıkışmışlık döneminden, hemen yok edemeyeceğine göre, en azından o uçları kendisinin etkileyip akmakta oldukları yataklardan çıkarabildiği döneme geçebilmektir.

Son olarak, zenginlik ve çeşitlilik açısından uçlara meraklı olanlar için bir not: Sosyalizm hele bir iktidar olsun, kendi içinden zaten öyle uçlar çıkarır ki siz bile şaşar kalırsınız…