Belirsizlik, olumsallık ve kaos

Dünyada olsun Türkiye’de olsun güncel siyasal gelişmeleri değerlendirmeye çalışırken “belirsizlik”, “olumsallık” ve “kaos” gibi terimleri sıkça kullanıyoruz.

Durum gerçekten bu tür terimleri mi davet ediyor, yoksa biz gelişmeleri iyi izleyemediğimiz, bilimsel analiz yöntemlerini kullanamadığımız ve sonuçta işin içinde çıkamadığımız için mi bu terimlerden medet umuyoruz?

Kimileri böyle olduğunu düşünmektedir.

O zaman bizim de böyle düşünenlerden dünyada ve ülkede “işlerin nereye gittiği” hakkında gelişkin, doyurucu ve giderek gerçekleşeceğine ilişkin işaretlerin belirdiği analizler bekleme hakkımız doğuyor.

Hiç mi yapmıyorlar?

En son yapılan, şöyle bir şeydi: Dünya kapitalizmi, kendi bunalımının yükünü sola aktarıp ülkeleri sola yönettirecek, böylece kendini aklatma fırsatı bulacaktı… Türkiye’ye ise büyük bir liberal dalga eşliğinde bilmem kaç yıllık aşırılık ve sivriliklerin törpüleneceği bir restorasyon dönemi geliyordu…

Hala bekliyoruz.

***

Marksist çözümleme?

Marksistlerin dolabında mekâna ve zamana aşkın olarak hazır duran, gerek duyulduğunda dolaptan çıkarılıp her durum ve koşulda kullanılabilecek bir alet kutusu değildir.

Marksizm’i bulunduğu yerden alıp her duruma ve koşula “tatbik edemezsiniz”; öncelikle verili durumu ve koşulları esas alıp Marksizm’i “buradan çıkarmaya” çalışırsınız. Bir zamanlar denmiş olduğu gibi: “Komünizm, bizim için oluşturulacak bir durum, gerçekliğin kendini uydurması gereken bir ideal değildir. Biz komünizmi, şeylerin bugünkü durumunu değiştiren gerçek hareket olarak tanımlıyoruz. Bu hareketin koşulları ise halen mevcut bir temelden kaynaklanır.” (Marx-Engels, Alman İdeolojisi, Toplu Eserler (İngilizce 1977) cilt 5, s.49).

Sorular:

“Şeylerin bugünkü durumu” nedir?

“Belirsizlik”, “olumsallık” ve “kaos” burada nereye, nasıl bir yere oturur?

***

İki soru için de dört temel olguya işaret edilmesi gerekmektedir:

Birincisi: Dünyada olsun ülkelerde olsun “belirsizliklerin”, “olumsallıkların” ve “kaotik durumların” çok daha geri planda kaldığı, olabileceklerin kestirilmesinin nispeten kolay olduğu dönem 1917’den 1991’e kadar uzanan dönemdir. Dünya sosyalist sisteminin ortadan kalkması, günümüze damga vuran belirsizliklerin başlıca nedenlerinden biridir.

İkincisi: Günümüzde işçi sınıf hareketi (dikkat: “sınıf mücadeleleri” değil) toplumları ve siyaseti etkilemesi beklenen bir güç olarak tarihinin belki de en zayıf dönemini yaşamaktadır. Oysa sınıf hareketi, egemen sınıfın ve burjuva siyasetinin olası yönelimlerinin az çok kestirilmesini sağlayan önemli bir etmen olagelmiştir.

Üçüncüsü: Dünya kapitalizmi, kendi siyasal kurumlarına ve ideolojisine yeni bir canlılık kazandırma açısından ciddi bir tıkanma içindedir. Gerçi bu kurumlara ve ideolojiye dünya ölçeğinde ciddi bir karşı çıkıştan henüz söz edilemez; ama gene de burjuvazi adına kitlesel bir mobilizasyon/angajman sağlanmasında güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Görülebildiği kadarıyla egemen sınıflar-siyaset bu güçlükler karşısında milliyetçilik ipine giderek daha fazla sarılacaktır.

Dördüncüsü: Kapitalizmin günümüzdeki uluslararası entegrasyonu (“küreselleşme”?) bir zamanlar iddia edilenin tersine siyaseti, uluslararası ve ülke içi siyasal manevraları, denemeleri vb. daha fazla ön plana çıkarmıştır. Sermayenin çıkarları, bu sınıfı, gerek uluslararası gerekse ulusal planda siyasal aktörlerin “girişimci” özelliklerine daha fazla muhtaç hale getirmiştir.

***

Kuşkusuz, hepsinin daha fazla açılması, detaylandırılması gerekmektedir.

Ama gene de dördünü bir arada düşündüğümüzde buradan “belirsizlik”, “olumsallık”, hatta “kaos” değil ne çıksın ki?

Peki, biz kendi adımıza ne çıkarmalıyız?

Az önce yapılan alıntının yeterli ipuçlarını verdiğini sanıyoruz.