Yunanistan'da hangi sol kaybetti?

Yunanistan’daki 7 Temmuz genel seçimi ve Syriza’nın yenilgisi üzerine çeşitli yorumlar yapıldı ancak bunların çoğu yalnızca sayısal değerlendirmelerden oluşuyor. Seçim sonuçları merkez sağ parti Yeni Demokrasi’nin (Nea Demokratia) 8 puan farkla Syriza’nın önünde birinci parti olduğunu gösterdiğinden, en kestirmeci yorumla Yunanistan’da solun Syriza’yla kaybettiği, Syriza’nın halkta çok büyük tepkilere ve düş kırıklığına yol açtığı, halkın Syriza’ya sırt çevirdiği söyleniyor. Ülkeye yakından baktığımızda ise bu yorumun ancak kısmen doğru olduğunu görüyoruz. Evet, Yunanistan’da sol kaybetti ama hangi sol? Sol kaybettiyse Syriza da kaybetti mi? Syriza siyasi yelpazenin neresinde? 

Sonuçlar

Biz de sayılardan başlayarak bu sorulara yanıt arayalım. Syriza’nın oy kaybı yeni değil. İktidara geldiği 2015 Ocak ayından bu yana Syriza adım adım oy kaybetti. Ancak tabloda görüldüğü üzere esas kayıp, oranlara çok yansımamış olsa da Temmuz 2015’teki ünlü referandumun hemen arkasından yaşandı. 

İktidarının ilk aylarındaki Syriza, Avrupa Komisyonu-IMF-Avrupa Merkez Bankası tarafından önerilen ekonomik kurtarma paketini uygulayıp uygulamayacağını halka sormuş, “Hayır”ın (Ohi) bizzat propagandasını yapmış ve %61,3 gibi yüksek bir oranla Hayır sonucunu elde etmişti. 

Sonrasında olanları ise biliyoruz: Troyka temsilcileriyle saatler süren görüşmelerin sonunda halkın hayır oyunu hiçe sayan Syriza’nın kemer sıkma politikalarına tam teslimiyeti. 

O günden bugüne geldiğimizde Syriza’da %4’e varan bir kayıp, bu kaybın neredeyse tamamının aktığı %3,44 ile yeni bir sol parti MeRA25, oylarını yaklaşık %10 oranında artıran Yeni Demokrasi, eriyip meclis dışı kalan Altın Şafak ve büyük bir istikrarla yerinde sayan Yunanistan Komünist Partisi karşımızda duruyor. Tabloda yer vermeye gerek görmediğimiz sosyal demokrat Değişim Hareketi ve aşırı sağcı Yunan Çözümü ise %8 ve %3,7’lik oylarıyla mecliste yerlerini alıyor.

Syriza nerede kaybetti?

Sayılar elbette Syriza’nın kaybettiğini söylüyor ama tam da burada, durmaksızın yinelenen “halk sola sırtını döndü” savını tartışmamız ve gerçekleri yerli yerine oturtmamız gerekiyor.

Öncelikle Syriza’nın, adında geçmesine karşın, iktidara geldikleri 2015 yılında dahi radikal sol bir parti olmadığını kabul etmeliyiz. Syriza gittikçe merkeze konumlanmış, geçmişin PASOK’unun yerini almayı hedefleyen, içindeki demokratik koalisyon yapısından uzaklaşıp “başkan ve çevresi”nce yönetilen ana akım bir parti haline geldi.

Syriza daha ilk referandum kırılmasında halkı düş kırıklığına uğratmış, hem kendine hem sandığa küstürmüştü. O günden sonra yaşananlar ise artık sol bir partinin değil, piyasalarla uyumlu merkez sosyal demokrat bir partinin icraatlarıydı. Vergileri yükseltti, maaşları düşürdü.  Yine de dört yılın sonunda yaklaşık %32’lik oyunu korumayı bildi. Sol cepheden bakanlar için solun saygınlığını ve güvenilirliğini fazlasıyla sarsmış olsa da Syriza’nın geniş kitleler üzerinde bu denli sarsıcı bir etki bıraktığını bu sonuca bakarak söylemek zor. Oy veren Yunanların hatırı sayılır bir bölümü hâlâ Syriza’yı “kötünün iyisi” diyerek bile olsa destekliyor ve çarenin sağa yönelmek olmadığını görüyor.

Üstelik sanılanın aksine YD’deki yükseliş Syriza’nın sol/halkçı politikaları yeterince uygulamamasına duyulan tepkiden kaynaklanmıyor. Kuzey Makedonya ile Prespa anlaşmasının imzalanması, vb. olayların yarattığı milliyetçi dalga, sönümlenen Altın Şafak yerine oyları Yeni Demokrasi’ye yönlendirdi. Bu kez seçimlerde yer almayan sağcı ANEL ve merkez-liberal Potami gibi partilerin oylarının da YD’ye aktığını söyleyebiliriz.

Göz ardı etmememiz gereken bir nokta da şu: Önceki parlamentoda sekiz parti bulunuyordu ve bunların dördü sağ partiydi. Bugünse parlamentoda altı parti bulunurken bunların yalnızca ikisi sağ parti. Diğerleri ise sol-sosyal demokrasi yelpazesinin farklı yerlerindeki Yunanistan Komünist Partisi, Syriza döneminin ilk maliye bakanı Varufakis’in kurduğu, ilk seçimlerinde meclise girmeyi başaran MeRA25, PASOK’tan arda kalanlarla oluşturulan Değişim Hareketi ve Syriza.

Sözün kısası sağ oylar YD’de konsolide olmasaydı Syriza yine seçimlerin kazananı olabilirdi ve bugün başka türlü yorumlar yapıyor olabilirdik. Bu açıdan bakıldığında “sağ-olmayan” siyasetin mecliste çoğunluğu elde tuttuğu, halkın soldan umudunu kesmediği, ona sırtını dönmediği ve MeRA25 gibi yeni sol arayışlara şans verdiği bile söylenebilir. 

Türkiye’de Yunanistan seçimleriyle ilgili dikkat çeken bir başka sonuç ise katılım oranının düşüklüğü oldu. Kriz patlak verdiğinden bu yana insanlar sandığa daha az gitme eğiliminde. En son 2009 genel seçimlerinde katılım oranı %70’i ancak bulmuştu. O günden bu yana sandık yeterince popüler değil. Bunda hem düzene tepkinin hem de kriz nedeniyle ülke dışında çalışmak zorunda kalanların payı var. Yunanistan seçimlerinde yurtdışında oy kullanılamadığı için bu kişiler yalnızca seçim günü ülkeye geri dönmeyi bir yük olarak görüyor ve oy kullanmıyor. Ayrıca toplam seçmen sayısını gösteren seçmen kütük kayıtlarının da ne kadar güncel olduğu tartışmalı. Dolayısıyla katılım oranının düşüklüğünü doğrudan Syriza’nın dört yıllık politikalarına bir tepki olarak yorumlamamak gerekiyor.

Solda durgunluk

Tüm bu değerlendirmeler “Syriza’ya haksızlık etmeyelim” anlamına gelmiyor elbette. Dikkat çekmek istediğimiz nokta Syriza’ya olduğundan büyük anlamlar yükleyip bunun üzerinden gerçekçi olmayan yorumlarla ahlanıp vahlanmak ve ülkenin bütününü görmeden değerlendirmede bulunmak. Esas olarak hayıflanılması gereken bir yer varsa, tüm kriz yılları boyunca bir arpa boyu yol kat edemeyen Syriza dışı soldur.

Tarihinde gıptayla baktığımız birçok dönem olan Yunanistan Komünist Partisi (KKE) bugün (ve uzun yıllardır) halkın sorunlarına ve taleplerine yanıt üretemeyen, ülkede olan biten her gelişmeye “Bu bir NATO planıdır” demekten öteye gidemeyen, siyasete etkin müdahalede bulunmayan, kendi dar alanını korumaktan başka bir şey yapmayan, dahası tüm bu süreçte oy yitiren bir partiye dönüşmüşse kendini sorgulamak zorundadır. 

%3 barajının altında kalan 8 küçük sosyalist parti; antikapitalist sol koalisyon Antarsya, ilk Syriza hükümetinden ayrılan Lafazanis’in LAE’si, yine ilk Syriza hükümeti döneminde meclis başkanı olan Zoi Konstantopulu’nun Özgürlük Rotası ve diğer marksist-leninist partiler birlikte hareket etmenin yollarını aramıyor, her biri kendince sekterlik ediyor ve yine halkın sorunlarına ve taleplerine yanıt üretemiyorsa kendini sorgulamak zorundadır. Üstelik saydığımız bu küçük partilerin yaklaşık 165.000 oyu vardır ve toplam seçmene oranla hiç de küçümsenecek bir sayı değildir.

Belki de Türkiye solunun önemli bir kısmının yalnızca Syriza’ya bakıp kolaycı yorumlar yapması ve yalnızca Syriza’yı eleştirmesi, Syriza dışındaki sola bakarsa aynada kendini görmekten korkmasındandır.

Yakın gelecek

Peki bundan sonra ne olacak? YD seçim kampanyası boyunca sürekli Syriza’nın getirdiği yüksek vergileri dile getirdi. Gerçekten de Syriza vergileri öylesine arttırdı ki küçük ve orta ölçekli işletmelerden sonraki yılın vergisini bugünden topladığı oldu. Ancak YD vergilerin azaltılmasını halkın üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesi için değil, girişimcilerin ve sermayedarların kolaylıkla işlerini yürütebilmeleri için istiyor. Belki şirketlerin eli rahatlayacak ama işçilerin, gençlerin, emeklilerin ezileceği bir dönem daha Yunanistan’ı bekliyor.

Her ne kadar koalisyonun olmadığı bir tek parti hükümetiyle ülkeyi yönetecek olsa da Yeni Demokrasi’yle kısa sürede istikrarsızlık ve toplum içinde huzursuzluk baş gösterecektir. Ekonomik krize halkın yararına bir çare bulamayacağı kesin olan bu piyasacı parti aynı zamanda muhafazakar ve baskıcı yöntemlerle toplumsal çalkantıları da tetikleyecektir. Mültecilere karşı daha katı politikaların yanında, seçim kampanyasında Miçotakis’in birçok kez dile getirdiği “üniversitelerin dokunulmazlığı*”nı kaldırma konusunda adım atılırsa özellikle öğrenciler arasında tepkinin doğması kaçınılmaz olacaktır.

Bu öngörüler gerçekleşirse dört yıl tamamlanmadan yine erken seçime gidilmesi büyük olasılıktır.  

* Yunanistan’da üniversiteler dokunulmaz alan olarak kabul ediliyor ve çağrılmadığı sürece polis kampüslere adım atamıyor. Bu dokunulmazlık öğrencilere kendilerini ifade edebilecekleri görece özgür bir alan sağlıyor. Yeni Demokrasi ise “üniversitelerde uyuşturucu kullanımı ve ticareti”ni durdurma bahanesiyle dokunulmazlığı kaldırmak ve polisin varlığıyla öğrencilerin üniversitede siyaset yapma olanaklarını elinden almak istiyor.