Dün devletin kalbinde yaşanan patlama bizi öncelikle kim yaptı sorusunu sormaya itiyor.
AKP iktidarının bölgede sorun yaşamadığı ya da kaba tabirle dayılanmadığı hiçbir aktör kalmadığı için yelpaze gerçekten geniş.
Öncelikle akla yıllardır Türkiye’de beslenen ve yavaş yavaş AKP’nin “cihat”taki rolünden ümidi kesen El Nusra, IŞİD gibi yobaz örgütleri geliyor. Muhtemeldir.
Geçtiğimiz günlerde TAK, yani PKK’nin üstlenmediği eylemleri yaptığı iddia edilen aynı çizgideki silahlı grup, Cizre’de olanlara karşı batıda intikam eylemleri yapacaklarını ilan etmişti. Olabilir.
AKP-Saray rejiminin Suriye’de son hamleleri ve yeni bir çılgınlık yapma olasılığı Rusya ile doğrudan bir karşı karşıya gelişi içeriyorken ABD’yi bile tedirgin ediyor. Yabancı istihbarat desteği mi, neden olmasın?
Patlamanın olduğu sırada güvenlik zirvesi yapılmakta, büyük ihtimalle Suriye’ye giriş için iç ve dış meşruiyet kanallarının nasıl yaratılacağı planlanmaktaydı. “4 adam göndertip 8 füze attıracak” olan MİT mi? Olmaz demeyin.
Olasılıklar konuştukça artabilir, birden fazlası çakışabilir. Sonuçta Ekvator ile bile sorun yaşamayı başarmış bir iktidara sahibiz. Dolayısıyla kim yaptı sorusuna birisi üstlenmeden veya eldeki veriler artmadan net bir yanı vermek mümkün değil.
İyisi mi biz neden sorusuna geçelim.
Bu soruya tek kelime ile yanıt verebiliriz: İstikrar.
AKP-Saray rejiminin her seçim döneminde kullandığı bu sihirli kelimenin pratikteki karşılıkları ise rahatlıkla sayılabilir.
Gericilikte istikrar…
Yağmada istikrar…
Yıkımda istikrar…
Ölümde istikrar…
*****
Patlamadan sonra türlü türlü “uzmanlar” televizyonlarda boy gösterip bir yandan saldırının ciddiyetini anlatıyor, AKP’yi aklamak için önlenemeyeceğinden dem vuruyor; bir yandan da yeni baskı önlemleri öneriyor.
AKP’liler her zamanki pişkinlikleri ile sanki yaşananlar kendi eserleri değilmiş gibi hücum borusu çalıyor.
İstikrar adına daha fazla saldırı çağrısı yapıyor.
Kuşkusuz hepsi nesnel bir temele dayanıyor. AKP ayakta kalabilmek için hiç olmadığı kadar güçlü olmak zorunda.
Uluslararası alanda yaşanan sıkışma en iyi bilinen yöntemle, saldırganlık dozunu artırarak aşılmak durumunda.
Kenara itilmiş AKP kurucularının Biden’in Türkiye’ye gelişinin ardından bitlerinin kanlanması, saraya yönelik “içeriden” eleştirilerin keskinleşmesi de bu duruma işaret ediyor.
AKP-Saray rejimi, içeride güçlendikçe ve sertleştikçe kırılganlaşıyor. Bu kısır bir döngü, daha fazlası için saldırmak zorundalar.
2016 yılında istikrar ancak daha fazla yıkımla, daha fazla ölümle sağlanabiliyor.
Bu sayede MHP’yi kendi partilerinin organik bir parçası haline getirebiliyorlar.
Baykal gibi siyaset eskilerini CHP’yi olduğundan da etkisiz hale getirmek için kullanabiliyorlar.
Kilitlenen HDP içinde siyaset yapma olanağına sahip tek isim yobaz Altan Tan kalabiliyor.
En önemli güncel hedef olan sarayın muhafazası ancak bu şekilde sağlanabiliyor. Bir yandan da geleceğe dönük hedefler için gericilik gazına basılıyor.
Parola belli: İstikrar için, sarayın muhafazası için saldırı; kalıcılaşma için gericilik.
Eğer ölümleri durdurmak istiyorsak, bu iki stratejik hedefi doğrudan karşıya alan bir siyaset tarzı geliştirilmek zorunda.
Panzehrimiz de belli: Gerici saray rejimine karşı, laik bir halk pratiğinin örgütlenmesi.