ODTÜ'lüler neden ceza aldı?

Erdoğan'ın ODTÜ'ye son geliş denemesi ciddi bir dirençle karşılaşmış, Haziran Direnişi'ne uzanan yolda önemli bir rol oynamıştı. Dört yıl önce polisin öğrencilere saldırısı ile başlayan güne ilişkin dava yeni sonuçlandı. Üniversite mantığını, okullarını, memleketlerini savunan öğrencilere on ay hapis cezası verilmiş oldu.[1]

Tekrarlamaya lüzum yok. O dönemde yaşananlar, sonrasında gelişen süreç defalarca anlatıldı. Kısa bir internet taraması ile hepsine ulaşılabilir. Bizim odaklanmak istediğimiz, o zaman yaşananların bugün ne anlama geldiği, neden şimdi cezalandırılma gereği duyulduğu.

Bugün içinde bulunduğumuz süreci en kısa haliyle şu şekilde tanımlayabiliriz: İki gerici ve amerikancı odağın silahlı çarpışmasını kazanan tarafın iktidarını koruma ve diğer tarafı tasfiye süreci. İsterseniz Fethullahçı askeri darbe girişiminin AKP-Saray Rejimi tarafından bastırılması da diyebilirsiniz. Fark etmez. İyi de o zaman bu odaklardan ikisini de reddeden ODTÜ neden hedefe oturuyor?

Birincisi, kavganın iki tarafının da esasında aynı olmasından kaynaklanıyor. Bir taraf, diğerinin etki alanını tamamen ortadan kaldırmak için "davaya hizmet" ettiğini de göstermek zorunda. Yıllar yılı solun kalesi olan bir üniversiteye saldırmak yobazlar için büyük hizmet elbette. Zaten bunların arası daha yeni yeni açılmaya başlamışken, ODTÜ kayıtlarından cemaatçileri kovup geçici de olsa barış yapmalarını sağlayan da biz olmuştuk.

İkincisi, rejimin baskı yapmadan ve tehdit etmeden yaşamasının artık imkansız hale gelmesi ile ilgili. Tüm pulları dökülmüş olan iktidar, son kavgasında devlet aygıtını da dağıtmak ve yeniden kurmak zorunda kaldı. Cemaatin yarattığı boşluk büyük ve bu yeniden kuruluş geçmişte kavga ettiği başka unsurlarla ittifak yapıp onları görevlendirmeyi de içeriyor. Baskı ve tehdit, ileride tekrar anlaşmazlığa düşmesi muhtemel bu unsurlara yönelik güçlü bir mesaj taşıyor. Herhangi bir muhalefet hareketinin cezasız kalması, iktidarın yarattığı güçlülük algısını çok kısa sürede sarsma ve ittifakın olası dağılışını erkene alma potansiyeline sahip.

Üçüncüsü ve bizim açımızdan en önemlisi, sarayın üniversitelere yaptığı operasyondan henüz nasibini almamış ODTÜ ve Boğaziçi dışında başka bir üniversitenin olmaması. Her yerde hukuksuz süreçleri rahatlıkla işletirken buraların göz ardı edildiğini düşünecek kadar aptal değiliz. Bugüne kadar saldırıya uğranmamış olması dört yıl önceki deneyimin doğrudan ürünü. Buralarda ortaya çıkabilecek direnişlerin, karşı koyuşların kolayca toplumsal destek bulacağı görülüyor, hamleler buna göre planlanıyor. Çıkan bu ceza, aynı zamanda gelecek operasyonlara ilişkin bir nabız ölçme, tepki tartma anlamı da taşıyor. Yapılanın karşılıksız kalması, hem buralara dönük operasyonları hızlandırabilir hem de diğer üniversitelerdeki direncin tamamen kırılmasına yol açacak zincirleme bir kaybedilmişlik hissi yayabilir. Kuşkusuz tersi de geçerlidir ve bizim tarafımızdan hedef edinilmelidir.

Dört yıl önce gerçekleşen, ODTÜ'den başlamak üzere tüm üniversite gençliğinin karanlık gidişata verdiği güçlü bir yanıttı. Kendinden önceki direnişlerden, özel olarak ise TEKEL'den ve cemaatin soru çalmasına karşı yapılan YGS eylemlerinden güç alan bu yanıt görkemli Haziran günleri ile toplumsal mücadeledeki yerini pekiştirdi.

Şimdi iktidar bir kez daha kendini olduğundan güçlü göstermeyi başarıyor, saldırılarını hızlandırıyor.

Görev açık ve basit: Siyasal düzlemde karşıtını örgütleyecek, saldırıyı püskürteceğiz.

Tüm üniversite bileşenlerine ve en çok da üniversite gençliğine büyük iş düşüyor.

Varlığını ODTÜ Ayakta'ya borçlu olan Fikir Kulüpleri Federasyonu'na büyük iş düşüyor.

[1]http://ilerihaber.org/icerik/erdogani-protesto-eden-45-odtuluye-hapis-cezasi-60199.html