3 yıl önce Gezi Parkı ile başlayan Haziran Direnişi’nin tekrarlanma ihtimaline yönelik bir tartışma şimdiden başladı.
Gericiler ve yandaşlar, bunun Türkiye için nasıl bir felaket olacağına dair propagandalara hız verirken; bizim de içinde olduğumuz sol cenah konunun gündeme gelmesinden dahi heyecanlanıyor.
Erdoğan’ın topçu kışlasını yeniden gündeme getirmesi ise kafaları bir hayli karıştırıyor. Sahiden de düşündürücü. Acaba Erdoğan ile aynı şeyi mi istiyoruz?
Kitaplar yerine özetini okumayı tercih eden birisinde sofistike bir akıl yürütme beklemek gerçekçi olmaz. Basit düşünelim. Herkes gibi Erdoğan da toplumda tepkilerin biriktiğini, er ya da geç başına bela olacak bir kitlesel tepkinin ortaya çıkacağını görüyor. Her şeye karışmayı huy edinen Erdoğan’ın yeni isyanın yerini, yöntemini ve zamanını kendisinin belirlemek istemesinden daha doğal ne olabilir ki?
Dahası da var. Dış politikada rezil olan, mobbing ile başbakan değiştiren rejimin kısa vadede bir zafere ihtiyacı var. Başkanlık demeyin. Zaten fiilen yürütülmekte olan başkanlığın yasal zemine kavuşması somut bir kavga kazanmaksızın eksik kalacaktır. Yobazların tarihsel mabedi olan Topçu Kışlası’nın yeniden yapılması ve Erdoğan’ı Fas’a kaçıran isyanın merkez üssü Gezi Parkı’nın ortadan kaldırılması bu iş için biçilmiş kaftan.
Kısacası plan belli: Biriken tepkiler tarihsel bir zafer ile ezilecek.
O halde oyunu bozalım, bu kavgaya girmeyelim diyenlerimiz mutlaka olacaktır. Keşke o kadar kolay olsaydı. Özellikle son yıllarda laiklik başlığında yaşadıklarımız, maça çıkmamanın mağlubiyetten kurtuluş anlamına gelmediğini bize acı bir biçimde gösterdi.
Gezi nostaljisine kapılanlara ise kötü bir haberimiz var. Milyonlar sokakları doldurup parkı korumayı başarmış olsa da ortada net bir başarı öyküsü yok. Tüm görkemine rağmen Haziran Direnişi, kalıcı bir örgütlenme ve mücadele kültürü yaratmayı başaramadı. Sonuç olarak, rejim kendisini toparladı ve Türkiye’yi katliamlar ülkesi haline getirmeyi başardı.
“Bu daha başlangıç” idi, “mücadeleye devam” ise henüz gelemedi. “Hükümet istifa” ettirilemedi.
Geziyi kendi yanlışlarını öğrenme ve mücadeleyi daha etkili bir biçimde yeniden kurma aracı olarak değerlendiremeyen sol hareket, onu kendisinin önceki dönemde izlediği siyaseti doğrulamaya yarayan bir tür tarihsel kanıt olarak kullanmayı tercih etti. Bu tercihin bedeli, küçülerek ve bölünerek ödendi. Hala da ödenmeye devam ediyor.
Peki, bu kez farklı olur mu?
İyi hazırlanırsak bal gibi de olur. İyi hazırlanmak derken talcidlerden, barikatların hangi sokaklara kurulacağından bahsetmiyoruz elbette. Siyasi olarak iyi hazırlanmalıyız. Aynı şeyin teknik olarak daha iyi organize haliyle başarılı sonuç elde edilebileceği düşüncesinin aptallık olduğunu kabul etmek zorundayız.
Milyonlar, ölümü göze alarak sokakları doldurduğunda başımızdaki beladan kurtulacaklarına dair bir umuda ve inanca sahiptiler. O zamandan beri biraz da solcu iyimserliği ile halkın birlikte direnmeyi öğrendiğine vurgu yapıyoruz. Ancak halk başka bir şeyi daha öğrendi: Milyonlarca insanın günlerce sokaklarda direnmesinin yetmeyeceği gerçeğini.
Yeni bir isyanımız olacaksa somut bir siyasi plana, katılımın isyana katılım kadar kolay olduğu dayanışmacı örgütlenmelere, hızlı hareket etme yeteneğini şeffaflık ile birleştirebilen bir tarza ihtiyacımız var.
Sokaklar polis şiddetine doyduğunda durup bir soluklanmaya, bu soluklanma halini bile yobazlar iktidarı için can sıkıntısına dönüştürecek yeni eylem biçimleri icat etmeye ihtiyacımız var.
En önemlisi, milyonları aynı kavgayı bir kez daha vermeye değil; eksiklerimizden ders aldığımız ve bu kez kazanılacağına inandığımız bir kavgaya çağırmaya ihtiyacımız var.
Bu ihtiyaçları karşılayabilmek için şu anda elimizde olan en değerli araç ise Birleşik Haziran Hareketi. HAZİRAN bu hafta sonu Türkiye Meclisi’ni toplayacak, ülkenin dört bir yanındaki meclislerinin seçtiği delegeler ile bu kez nasıl başarırız sorusuna yanıt arayacak.
İkinci günün katılıma açık olduğunu hatırlatmayı unutmayalım. Kazanmanın yolunu arayan herkes, ikinci gün gerçekleşecek Diktaya Nokta etkinliğimize davetli.
Not: “İlk üç gün ben de destekledim”ciler gelmeyebilir. Zira üç günden daha uzun sürecek bir mücadele pratiği öngörüyoruz.