Seçimler ve ötesi: Sarih bir umut için
2023 seçimlerini geride bırakıyoruz. Bu sürecin değerlendirilmesini, çözümlemesini yapmaya, hem eleştirel hem de özeleştirel boyutlarıyla bilince çıkarmaya ve şimdi karşı karşıya olduğumuz tabloyu daha berrak bir gözle görmeye ihtiyacımız büyük. En azından bir süre bu uğurda harcanacak çabanın asla boşa gitmeyeceğinden emin olmak lazım.
Türkiye, beklediği seçim sürecini kapattı. Beklediği, çünkü iktidardan ana muhalefete, oradan radikal muhalefete kadar hemen her özne, 2023 seçimlerinin hem önemini kavradı hem de onun manyetik çekim alanına dahil oldu.
Sonuçlar üzücü, belki de endişe verici görünüyor. Ne yandan baktığınıza bağlı olarak, 21 yıllık bir iktidarı onca yıpranmaya rağmen yenememiş olduğumuzu da devletin ve toplumun tüm kaynaklarını neredeyse tek başına kullanan bir zulüm makinesinin hala toplumun yarısını teslim alamıyor olmasının umut verdiğini de söyleyebiliriz. Kuşkusuz, ikisi de doğru, gerçekliğin farklı yanlarını aydınlatan ve ayarında tutularak birlikte düşünülmesi gereken saptamalar, hisler.
Bu tablodan sonuçlar çıkarmak ve bu sonuçlardan hareketle yeni mücadele döneminin koordinatlarını ve önceliklerini belirlemek başta siyasal partiler olmak üzere bu seçim sürecinde devinmiş tüm öznelerin görevi elbette. Yine de telaş içinde, nefes nefese koşturarak, önünü ardını düşünmeden yapılacak değerlendirmelere fazlaca bel bağlanmaması gerekir. Çünkü seçimin matematiksel değil ama sosyolojik sonuçları belki de tüm bir yazı kolektif tartışma ve üretme çabasına yoğunlaşarak geçirmek gerektiğini gösteriyor.
Haliyle, bu yazıda dile getireceğim görüşleri kesinlik iddiasıyla değil, ilk sonuçların ilk değerlendirmeleri olarak sunduğumun bilinmesini isterim. Kısa kısa, isteyen bölük pörçük de diyebilir, hipotetik değiniler biçiminde…
***
-2023 seçimleri, Türkiye’de 52-48 dengesinin bir statüko halini aldığını gösterdi. Bu bilinmiyor değildi, ama statükonun kırılabileceği, iktidar blokundan ana muhalefet blokuna geçiş sağlanabilirse dengenin değişim lehine dönebileceği düşünülüyordu. Tamamen asılsız, hayal ürünü demek zor; ancak seçime öngelen 5 yıllık süreçte birçok kere uyarılara konu olduğu üzere bu dengenin iktidar blokunun söylemini üstlenip revize ederek sağlanamayacağı görüldü. “Sağcılık yapmak” diye özetlenen arayışın hiçbir getirisi olmadığını değil, tam da yapması beklenen şeyi, yani iktidar blokunu çözmeyi getirmediğini söyleyebiliriz.
-2023 seçimlerinden sonra Türkiye siyasetinin yerleşeceği güzergah hakkında, sadece seçim sonuçlarına dayanarak kestirimlerde bulunmak yanlış sonuçlara götürebilir. Ayrıca, bu seçimi de kazanmış bir iktidar blokunun ne tür yeni girişimlerle topluma saldıracağı da yeterli bir çözümleme zemini sunmayabilir. Yani Türkiye’nin gireceği güzergah, salt iktidarın aktüel politikalarını aşan, Türkiye kapitalizminin önündeki seçeneklerin de değerlendirilmesini gerektiren yanlar taşıyor ve belki de tayin edici dinamikler burada biçimleniyor. Bu yönlere doğru genişletilen çözümlemelerin ne tür işaretler vereceğini göreceğiz, ancak şunu söylemeyi şimdiden bekleyebiliriz: 2023 seçimlerinin Erdoğan, Bahçeli, Kılıçdaroğlu gibi liderlerin yarıştığı son genel seçim olması muhtemel. Bizzat kendileri birer statüko abidesine dönüşmüş bu liderlerden beklenecek olan şeyin bir tür “geçiş senaryosu” hazırlamaları olması da hiç şaşırtıcı olmaz. Bir cephede Bayraktar, bir cephede İmamoğlu, bir cephede de Oğan üzerine kurulan yeni bir matrisin önümüzdeki süreçte hazırlanmasını ve bir dahaki yarışın bu senaryolar arasında gerçekleşmesini bekleyebiliriz.
-Her ne kadar hipotetik de olsa bu ihtimalin bir nebze anlamı varsa, yine Türkiye’nin önümüzdeki dönemde yerleşeceği güzergaha dair bize söylediği şey siyasetin neoliberal ortodoksi ile otoriterleşme zeminine daha da sağlam kazıklarla inşa edilmesi olabilir. Bu, zaten 2023 seçimlerinin ana muhalefet tarafından kazanılamamasının da gerekçeleri arasında yer alan bir tercih olmanın ötesinde, toplumsal alanda gözlenen temsil sorununun giderek şiddetlenmesini de beraberinde getirecek bir ihtimal. Yine nereden baktığınıza bağlı olarak, neoliberal otoriterlik yönünde ilerleyerek temsil sorununu derinleştirme, iktidar pratiğinde sömürünün, örgütsüzleşmenin, baskının, ayrımcılığın ve şiddetin yerini koruyacağını da gösterir, radikal bir halkçı muhalefet çizgisinin kendisine toplumsal bir karşılık bulma imkanlarının süreceğini, hatta yükseleceğini de.
-2023 seçimleriyle birlikte bir dönemin kapandığını da söylemek zorundayız. Bu dönem başta İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerinin iktidardan koparılmasıyla başlayan ve muhalefetin iktidarı almak için başlattığı yürüyüşün zafere ulaşacağı beklentisinin koşulladığı bir dönemdi. Bu koşullama, birçok açıdan haklı gerekçelere dayanan bu koşullama, elbette bazı “yan etkiler” de yarattı. Bu yan etkilerin en başında, Türkiye’yi ve onun radikal muhalefetini “süreklileşmiş seçim atmosferine” sokması geliyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin mimarisi ve seçimlerin yüzde 50 + 1 oya ulaşmayı zorunlu tutması da son derece güçlü bir vakum etkisi yaratarak radikal muhalefeti seçim atmosferinin içinde tuttu. Bunları bir eleştiri ya da özeleştiri olarak değil, içinden geçtiğimiz son sürecin kaçınılmaz, bazı açılardan da haklılık taşıyan bir özelliği olarak dile getiriyorum. Kuşkusuz, Türkiye en yakını 10 ay sonra gerçekleşecek yerel ve genel seçim konjonktürlerine yine girecek ve radikal muhalefet bu süreçlerde de etkinliğini gösterecek, göstermeli. Ancak iki seçim arasındaki sürenin, bu yeni dönemde, aynı zamanda emekçilerin bağımsız gücünün yaratılmasına yönelik siyasal/toplumsal/örgütsel faaliyetle de doldurulması için şimdi imkan ve vakit bulacak olmamızı bir şans olarak değerlendirmek gerekir.
-Türkiye’nin radikal muhalefeti açısından söylenebilecek onlarca sözden bir diğeri siyaset üretimi ve pratiğinin, adlı adınca siyasal mücadelenin hem varlığıyla hem de yokluğuyla nasıl sonuçlar getirdiğinin görülmesidir. 2023 seçimlerinin en önemli olaylarından biri olan TİP, kendi ailesi arasında dolaysız biçimde siyaset üretmeye verdiği önceliğin karşılığını almış oldu. Bu başarı kusursuz da değil yeterli de elbette; üstelik bazı veçheleriyle çözüm bekleyen sorunlar da yarattı, doğal olarak. Önemli olan her siyasal yürüyüşte ve ağırlık kaydırmasında ortaya çıkması kaçınılmaz olan sorunların olması değil, belki de sosyalist hareketimizde çok uzun yıllardır ilk kez sorun çözme iradesini geleneğinden ya da karizmatik liderlerinden değil siyasal başarısının ve elde ettiği mevzilerin meşruiyetinden üretebilecek olması. Böylesi bir meşruiyet, hem içeriye hem dışarıya, hem ayrışmaya hem kapsamaya, hem yenilenmeye hem tahkimata doğru açılan çok yönlü bir yeni kurucu pratiğin alanını açmıştır.
-TİP açısından konuşmaya devam edersek, 2023 seçimleri 5 yıl önce ilk adımını atan bir partinin, kendi stratejisini ısrarla ve inatla takip ederek siyaset sahnesine çıkmış olduğunun da kanıtıdır. Bundan sonrası, o sahnede dikilmeyip oyun kurucu bir rol üstlenmek için hangi adımların atılması gerektiğini saptayıp hayata geçirmek olacak. Bu oyun kuruculuk misyonu özellikle seçim dönemlerinde kimi taktiksel tercihler ve veçheler yaratabilir, ancak esası Türkiye’de temsil sorunu bulunan ve sömürü, baskı, şiddet disiplini ile yaşayan geniş ve farklı suretlerdeki emekçilerin bağımsız gücünü yaratmaya yönelik olmak durumunda. Diğer bir deyişle, TİP’in, bir tür “çıkış stratejisi” ile eriştiği başarının bir anlamı olacaksa, bu önümüzdeki süreçte emekçilerin bağımsız ve birleşik gücünü yaratmak yönündeki adımlarının getirilerinde görülecek.
-2023 seçimleri açısından söylenebilecek son değil de bu yazı için son söz ise, Türkiye toplumunun ideolojik gerilimlerini ve devinimini tahlil etmekte ana muhalefetin de radikal muhalefetin de eksik, hadi eksik demeyelim de gevşek davrandığını görmek oldu. Bu sözle kast ettiğim, sadece iktidar blokunun ümmetçi/milliyetçi/ayıştırıcı/düşmanlaştırıcı hamlelerinin çok yaygın bir karşılık bulması değil; esas olarak solun değerlerinin toplumsallaştırılmasında kat edilemeyen mesafe. Bu seçimler için böyle bir şansın olmadığını düşünsem de önümüzdeki sürece tevil ederek söylersem, radikal muhalefetin kendi değerlerini eskiyi değil yeniyi temsil eder bir içerik ve tarzla toplumsallaştırmasının, buna yaslanan bir siyasal mücadele programının etkinliğiyle bir tür “hegemonya” inşa etmesinin hem gerekliliğini hem de bu inşa edilemediği takdirde iktidar blokunun çözülmesine bir katkı koyamadığını gördük. Sosyalistler arasında iktidar blokunun seçmenlerinden küçük ama önemsiz sayılamayacak bir oyu kendi hanesine yazdırabilmiş olması, bu görev açısından TİP’in hala en yakın ve en başarılı aday olduğunu da gösteriyor.
***
2023 seçimlerini geride bırakıyoruz. Bu sürecin değerlendirilmesini, çözümlemesini yapmaya, hem eleştirel hem de özeleştirel boyutlarıyla bilince çıkarmaya ve şimdi karşı karşıya olduğumuz tabloyu daha berrak bir gözle görmeye ihtiyacımız büyük. En azından bir süre bu uğurda harcanacak çabanın asla boşa gitmeyeceğinden emin olmak lazım.
Bununla birlikte, umuda, ayakta duran bir umuda ihtiyacımız olduğundan da emin olmamız gerekiyor. Sadece, bu umudu hamasetten değil, Terry Eagleton’un dediği gibi “sarih bir temelden” üretmemiz kaydıyla. Gerçek bir umut için sarih bir temelse, ülkenin emekçilerini bağımsız ve birleşik bir güç olarak örgütleyecek olan partinin sahneye çıkmış olmasıdır.
Bugünü, Gezi Direnişi’nin 10. yılını, bir de o direnişin içinde filizlenmiş bir partinin yarattığı umuda tutunarak kutlayacağız.