Dün oynanan Euro Cup finali yalnızca Galatasaray basketbol takımının kupayı alması ile değil aynı zamanda salonu inleten “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganları ile de hatırlanacak.
Meclis başkanının şeriatçı çıkışına verdiğimiz yanıtın ardından bize yeniden bir tartışma vesilesi olsun. Önce, toplumun çeşitli kesimlerini laiklik konusundaki konumlanışlarına göre sınıflandıralım.
Listenin birinci sırasında en net kesim olarak yobazlar yer alıyor. Hiçbir kafa karışıklığı yok. Laikliğe dümdüz düşmanlar, şeriat istiyorlar. Erdoğan halife olsun, toplum dini kurallara göre düzenlensin gerisi çok da önemli değil onlar için.
Gerektiği zaman geri basmayı, şeriatçıyız ama çok da değiliz demeyi biliyorlar. Şeriat istemiyoruz diyene, Allah’ın kitabını inkar ediyorsun cevabını vermeyi de ihmal etmiyorlar.
İkinci sırada ultra solcular ve liberaller geliyor. Onlara göre 23’te devrim falan olmadı. Laiklik de bu ülkeye hiç mi hiç gelmedi. Geldiyse bile dışarıdan gelmiştir, ülkeye uygun değildir. Elitist ve jakobence yukarıdan dayatılmıştır.
Kabul. Küçükömer tezleri, AKP’nin muhafazakar demokratlığı falan tutmadı. Ama onlar yanlış bildiğinden değil, AKP de aslında Kemalist olduğu için tutmadı. Hem baskıcı Kemalist devlet geleneğinin devamı değil midir AKP? “Laikçi teyze” ile alay etmeye devam...
Üçüncü sırada laik toplumsal kesimler yer alıyor. Aleviler, gençler, kadınlar başta olmak üzere laikliğin tasfiyesinin sonuçlarını ilk elden onlar yaşamaktalar. Epeyce hacimliler ama homojen olduklarını söylemek imkansız. Sermaye iktidarına, emperyalizme, Kürt meselesine bakışta birbirlerinden oldukça farklı konumlardalar.
Kimisi kendi yaşantısına dokunulmadıkça evde iktidara küfrederek rahatlamayı yeğliyor; arada 29 Ekim, 19 Mayıs kovalıyor. Kimisi “büyük güç”lerden şikayetçi, bazısı oralardan destek bekliyor. Arada başlarım böyle işe diyerek ülkeden kaçmayı kafasına koyanlar olsa da çoğunluğu ömürleri boyunca burada yaşamak zorunda.
İstisnasız hepsi 2013 Haziran’ında Gezi eylemlerine katıldı ve iktidara korkulu günler yaşattı. 7 Haziran’da umutlandı, 1 Kasım’da yıkıldı. Bombalar “düşmeye” başlayınca sokakları birkaçı hariç terk etti.
***
Kendimizi, yani laiklik mücadelesini başa yazan sosyalistleri hem bu kategorilerin dışında, hem de bu kategorilerin hepsiyle ilişkili tarif etmek zorundayız.
Kategori dışı olan özelliklerimiz bilindik. Dünyanın neresinde ne zaman olursa olsun sosyalizmi savunuruz. Eşitlik, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi bizim kategori dışı niteliklerimizdir. Laiklik her koşulda mücadelede en öne çıkan etmen olmak zorunda değildir belki, ancak sosyalizmin her zaman için olmazsa olmazıdır.
Üç kesim ile ilişkimizi de bugün laiklik üzerinden tarif etmek durumundayız.
Birinci kesim, yani yobazlar düşmanımızdır. Her adımda onları geriletmek, morallerini bozmak zorundayız. Saldırgan doğaları onların gücü olduğu kadar da zaafıdır. “Bizim taraf” saldırıları her püskürttüğünde birbirlerine saldırırken bulacaklar kendilerini.
İkinci kesimin bulunduğu konum itibarı ile çok da etkili olmaması beklenir. Önceki yıllarda etkilerinin kaynağı AKP’nin dönemsel hedefleri ile uyumlu bir konum taşımları idi. Şimdi ise seslerini ve bozucu etkilerini yalnızca biz hissediyoruz. Sadece ve sadece bizim “mahalle”de yaşadıkları için. Panzehir, laiklik konusunda ideolojik netliğin yanı sıra bahsi geçen kesimi bu başlıkta yok saymaktır. Kulak asmamaktır. Çok mu ses çıkarıyorlar, kısaca alaya alır işimize bakmaya devam ederiz.
Üçüncü kesim bizim açımızdan elbette en önemlisi. Yaklaşıma ilişkin kimi ipuçlarını geçen haftaki yazıda vermeye çalıştık. Şimdi biraz heterojenlik meselesine odaklanalım.
Laik toplumsal kesimlerin zaafı, bir başka deyişle kırılgan yapısının en büyük kaynağı diğer başlıklarda birbirinden ayrı konumlara çok rahat düşebilmesidir. Yobazlar iktidarı, laiklik başlığında her sıkıştığında diğer başlıklara dönerek muhalefeti dağıtmakta, aradaki güç farkının yeterince açıldığını anladığında ise yeniden laikliğe saldırıya geçmektedir. Sarayın o çok övülen yönetme kabiliyeti özünde bu kadardır.
Heterojenlik bizim açımızdan da bir olanağa işaret ediyor. Görece homojen bir özne, toplumsal kesimleri duyarlı olduğu bir başlık üzerinden yakalama ve tek bir siyasi hedefe odaklama potansiyeline her zaman sahiptir. Odaklanma ve mücadele süreci, aynı zamanda daha ileri bir noktada homojenleşme potansiyelini de içinde barındırır.
Dolayısıyla bir nevi tutkal görevi gören bu birleştirici başlığı her daim gündemde tutmak zorundayız.
Laiklik için sosyalizm kazanmalıdır. Sosyalizmin kazanması için de laiklik mücadelesi sosyalistler tarafından sırtlanılmalıdır.
1 Mayıs, başkanlık, anayasa, laiklik; artık hepsi tek bir gündemdir. Görev, bahsedilen toplumsal kesimleri bu gündemin bütününe örgütlemektir.
Nasıl mı?
#LaikliğiKazanacağız çok önemli bir başlangıç oldu.
Kuşkusuz devamını getireceğiz.