Günlerin bugün getirdiği ve başka şeyler: Gezi’nin bakiyesi olarak park forumları, Birleşik Haziran Hareketi ve dermanı “Biz” olan derdimiz - III

Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik, dayanışma ve paylaşım, sevgi ve saygı esasını gözeten söz konusu forumlar devletin giderek artan kuşatmasına ve geleneksel sol siyasal yapıların mesafeli tutumuna karşın farklı bir katılım, karar alma ve örgütlenme modeli olarak -kitlesel katılım zamanla görünür biçimde azalmış olsa da- bir süre varlığını sürdürdü, ses getiren onlarca etkili eylemin örgütlenmesinde fonksiyon üstlendi.

Gezi, dipten gelen, Emirhan Oğuz’un şiirsel ifadesiyle “kendi ışıltılı göğü altında kendi denizinin karmaşık -doğaçlamayla geliştirilmiş- çok sesli müziği eşliğinde sokaklarda, caddelerde, barikatlarda dans eden, görülmemiş biçimde çiçek açmış bir toplumsal patlamaydı.” (1) 

Türkiye Solu’nun geleneksel siyaset yapma biçiminden kaynaklı daralmışlığı açma olanaklarını içinde taşıyan bu dalga, aynı zamanda “yeni türden, yeni türlerden bir ergimenin, arınarak genişlemenin, süzülerek daralmanın, uzaklaşırken yakınlaşmanın, ayrılırken birleşmenin, yüzbinleri harekete geçiren bir kaynaşmanın bileşimiydi.” (2) 

15-16 Haziran direnişinden yıllar sonra ortaya çıkan bu görkemli siyasal hareketlenme, ülke tarihinin en geniş, etkin ve katılımcı yelpazesini yatay ve dikey biçimde bir araya getiren bir derinlik içeriyordu. Derinleşmenin itici gücü, dayanışma temelinde bir araya gelmekti. Her bir katılımcının siyasal bir özne olma hakkını güvence altına alan Büyük Taksim Komünü ve Büyük Gezi Forumu’na içkin olan bu anlayış, devletin silahlı aygıtı Park’ı dağıttıktan sonra da onlarca yerel Park Forumu tarafından sahiplenilerek devam ettirildi. Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik, dayanışma ve paylaşım, sevgi ve saygı esasını gözeten söz konusu forumlar devletin giderek artan kuşatmasına ve geleneksel sol siyasal yapıların mesafeli tutumuna karşın farklı bir katılım, karar alma ve örgütlenme modeli olarak -kitlesel katılım zamanla görünür biçimde azalmış olsa da- bir süre varlığını sürdürdü, ses getiren onlarca etkili eylemin örgütlenmesinde fonksiyon üstlendi. Fakat yine sonra işte, bu canlı, kapsayıcı, çoğulcu siyasal organizma, Gezi sürecinin gerçek bakiyesi, ortak değerler üzerine bina edilen bu “bileşenler toplamı”, ülke tarihinin bu en kapsamlı birleşik ve çoğul “muhalif çatı”sı, bu görkemli deneyim açıklanması zor bir bonkörlükle heba edildi.

Tam bu noktada akışı kesmeden, birlik konusunda önemli, kıymetli bir deneyim olduğu için Birleşik Haziran Hareketi’ne (BHH) ilişkin bir parantez açarak devam edebiliriz çünkü “başka bir siyaset mümkün”ün kıyısına en fazla yaklaştığımız pratik oydu.

“Haziran”, Örgütlerin Toplamından Çok Daha Fazlasıydı

Gezi’nin devasa, çok katmanlı dalgası geri çekilirken BHH, siyasal islamcı ideolojinin iktidarını pekiştirme hamlesinin önünü kesmek, bir direnç seti oluşturmak amacıyla öne çıktı. “Çok benzemezli” Türkiye Solu’nun bir kesimi, kendisinden önceki Birleşik Sosyalist Parti (BSP) ve ondan dönüşen Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) pratiklerinden farklı bir toplamla, Türkiye siyasetine etki edecek birleşik bir siyasal özne oluşturmak için sahne aldı. Temsil, karar alma ve siyaset yapma tarzı anlamında en azından kağıt üzerinde devrimsel bir eşik olma savındaydı. Kürt hareketi ve onunla iltisaklı sol dışında Türkiye Solu’nun irili ufaklı yapılarını ve Gezi forumlarından gelen özneleri bünyesinde barındıran Haziran Hareketi’nin alameti farikası “meclisler”di. Her bir katılımcının siyasal özne olarak söz hakkının olduğu, alınan kararlara etki edebildiği meclis işleyişi hareketin temel dayanağıydı. Katı, bilindik, siyasal program ve tüzük bağlayıcılığının esas olduğu “örgüt formu”ndan ziyade esnek bir “hareket formu”, halkın somut talepleri doğrultusunda kendisini yenileyen bir mücadele programı ve kararların “eğilim ortaklaşması” yoluyla alındığı bir işleyiş söz konusuydu. (3) 

Siyasal yapıların kuruculuk vasfı nedeniyle başlangıçta ağır basan pozisyonlarının zaman içinde silikleşmesi öngörülmüştü. Ancak egemenlik (hegemonya) siyasetinin iflah olmaz dürtüsü burada da galebe çaldı. Aşağıdan yukarıya doğru geliştirilecek tartışmalar yoluyla oluşturulması amaçlanan “siyaset”, bir kez daha rekabetçilik duvarına çarptı. Yerel meclisler hızla BHH’yi oluşturan amaca uygun siyasetin kurgulandığı yerler olmaktan çıkıp şu veya bu siyasal yapının egemen olduğu birimler haline dönüştü. Büyü bozuldu. Ortak noktalardan çok farklılıkların öne çıkartılmasına odaklı polemikçi anlayış ilk elde —nihayetinde kimin devrimci olup olmadığının turnusolu olarak görülen— seçimler üzerinden ayrışmaya uğradı. Daha sonra, Kürt hareketiyle mesafeli bir bileşeninin kendi siyasal görüşlerine aykırı gelişen ve BHH’nin yaptığı en büyük ve anlamlı işlerden biri olan “Teslim Olmayacağız” mitingi öncesi geliştirdiği tavır, zaten gevşek olan bağların çözülmesine yol açtı. (4) Büyük umutlarla Türkiye siyasetine müdahale amacıyla kurulan ve ritm bozukluğuna rağmen meclislerinin canlı işlediği süreçte bir çok önemli iş gerçekleştiren BHH, kendisine en çok ihtiyaç olduğu bir dönemde bir başka seçimin eşiğinde kademe kademe eksilerek sönümlendi. Takip eden süreçte, daha da geniş birliktelikleri oluşturmakla ilgili sarfedilen her söz, cılız da olsa gündeme gelen her girişim ilgili kesimlerce bir diğerine açık güvensizlik beyanıyla karşılaştı. En kötüsü, ayrı örgütsel yapıya sahip bileşenlerinin her birinin “Haziran” pratiğini kendi iç örgütlenmelerini sekteye uğratan bir süreç olarak görmeleriydi. Nihayetinde birlikte büyüme seçeneği tekil örgütsel büyüme seçeneğine feda edilmiş oldu. Böylesi önemli bir girişimden geriye bu türden bir okumanın kalmış olması şüphesiz büyük bir hayal kırıklığıydı. Ancak ondan da büyük hayal kırıklığı Haziran Hareketi içinde yer almış yüzlerce bağımsız sosyalistin, binlerce demokratın ve Gezi’de buluşmuş milyonların solun birlikte hareket etmesine yönelik hissettikleri umutsuz çıkarımdı. Birleşik Haziran Hareketi’nin dağılması en çok bu anlamda, bağımsız öznelerin “kolektif”e dahiliyetini aşındıran etkisiyle olumsuz bir sonuç üretti.

Haziran hareketinin dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan uzaklaşma hâli, içinde hiç yer almamış birçok sosyalist yapı için zaten geçerliydi. Süreç, aynı şeyleri söyleyen ama çoğu kez söylediklerini ayrı ayrı yapan örgütlü yapıların içe dönük propaganda faaliyetiyle geçti. Ve çok değil birkaç yıl içinde Gezi’nin bayraksız flamasız, çok dallı ama tek gövdeli çağrılarının yerini bayrak fetişizmine boğulmuş toplaşmalar aldı, sonrasında da öyle devam etti zaten.

Unuttuk mu? Kalbimiz kurusun mu?

AKP mahkemelerinin Gezi davasıyla ilgili geçtiğimiz günlerde açıkladığı hukuk dışı mesnetsiz karar, kısmî siyasal felç etkisi yaratan böyle bir sürecin sonunda, parlamenter sisteme dönüş eksenli düzen muhalefetinin sokağa kapısını kapattığı, sokakla en azından teorik olarak barışık sosyalist yapılarınsa birlikte mücadele edermiş gibi yaptığı dezorganize bir ortamda verildi.  

İki ayrı davanın birleştirilmesiyle oluşturulan “ana dava”da “seçilmiş kişiler”e ağır ceza verileceği herkesin bildiği bir gerçeklikken Gezici diye tanımlanan siyasal öznenin Çağlayan Adliyesi’nin önünü doldurmamış olması şaşırtıcı değildir. 2013 Haziran’ını takip eden haftalarda her cumartesi saat 19.00 eylemlerinde biraz daha eksilen, kolluk kuvvetlerinin dozu giderek artan şiddetiyle yerel parklara çekilmek zorunda kalan Gezici özne, sonuç almakla ilgili tereddütlü bir pratiğin, kuşkuya içerili ünlemin giderek büyüdüğü bir sürecin sonunda bu noktaya gelmiştir. Ayaklanmış ama devirememiştir. Sokağa çıkmış, vurulmuş ama vuranların değil vurulanların yargılandığını görmüştür. Ve nihayetinde, zamanında Berkin’in cenazesine milyonlar ölçeğinde katılım gösteren kitleler, haksızlık ve adaletsizlik içeren onlarca davanın biriktirdiği —sonucun değişmeyeceğine dair— kanaat nedeniyle “kendi davalarına” karşı da bir kayıtsızlık üretmiştir. (5) Neden o gün oraya gelmedikleriyle ilgili olarak feveran etmek yersizdir. Kendi acısına tekrar tekrar bakmak ve tekrar tekrar sonuç alamamak nedeniyle yorgundur. Bir geri çekilmişlik hâli içinde gri bulutların hiç eksilmediği ufka bakmakta, değiştirme edimi içinde bizzat bulunmaktan uzak durmaktadır.

Söz konusu geri duruş, kayıtsızlık ve mesafe çok bayraklı kortejlerin aldatıcı görüntüsüne karşın bu yılki 1 Mayıs alanlarına ve bizatihi Gezi’nin yıldönümündeki etkinliklere de yansımıştır. 

Taksim’de, devletin izin verdiği kadarıyla daracık bir sokakta biriken sınırlı kalabalığın büyük çoğunluğu Gezi’nin yıldönümüne kendi imzalarının bulunduğu dövizlerle katılmış, yukardan değil hemen yandan bir bakışla dahi görülebilecek bloklar halindeki ayrı duruş, bir kez daha üstelik Gezi’nin yıldönümünde Gezi’ye rağmen baskın çıkabilmiştir.

Halaylar, Seksiyonlar, çArşı ve “Derdimiz”

Bu son bölümde, bitirirken “halaylar”ı, 15-16 Haziran’ın o ünlü “Gücümüz Birliğimizden Gelir” pankartına ve 1 Mayıs’ın “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olduğuna dair savsözüne bir gönderme olarak kabul edip cümleyi pozitif olana doğru bükebilir, her şeye rağmen —daha önceki yıllarda olduğu gibi 2022 1 Mayıs’ında da— yan yana omuz omuza durmaya çağıran “halay”ı bir bağlayan olarak görebiliriz belki. Ancak böylesi fazla iyimser bir yorum olurdu sanırım. 

Dikkatli bir gözle bakıldığında, dışarıda kalanın bir an önce dahil olmak için can attığı halayların bile yere bırakılmış pankartların çevresiyle sınırlı olduğu fark edilebiliyordu. Tek bir piyano eşliğinde yüzbinleri meydanlarda buluşturan bildik 1 Mayıs marşı geri çekilirken —yıllardır hız kesmeyen  yoğun saldırılara rağmen coşkusunu kaybetmemiş—Kürt ezgileri baskın bir karakter olarak öne çıkmıştı. 1 Mayıs katılımcıları, değişen toplumsal mücadele dinamiklerinin öne çıkarttığı ezgiler eşliğinde halka halka, birbirine karışmadan, karışıp kavuşmadan halaya durmuştu. Çağrılan başkaydı, ezginin ritmik çekiminde halaya duran başka!.. (6)

Başka şeyler de vardı tabii bu yılki 1 Mayıs etkinliklerinde,  bölen ayrıştıran baskın anlayışı yansıtan başka görüntüler...

A ya da B örgütünün çağrısıyla, ilgili imza altında 1 Mayıs’a katılan özellikle kadınlar ve gençler —öğrenciler— aidiyet eki alarak meydana ulanan güzergâhtaki yerlerini almışlardı. Seksiyonların kortej içi pankartlarla görünür kılınması birçok siyasal yapının dizilimi içinde gözlemlenebiliyordu. Mevcut bölünmüşlük ve parçalı görüntü böylece bir kez daha kendi içinde, üst aidiyet üzerinden yeniden bölünmeye uğratılmıştı. Kendisine sıklıkla atıfta bulunulan kadın hareketinin gücünün “birliğinden” geldiğini yadsırcasına hemen herkes kendi kadınlarını öne çıkartmış, bu öne çıkartmadan yer yer sanatçılar da nasibini almıştı. Alanda, az sayıda da olsa sanatçıların dahiliyetiyle ilgili göstergeler vardı. Miting öncesinde birçok örgüt sosyal medya üzerinden —sanatçılara dönük— “partinle ya da örgütünle 1 Mayıs’a katıl” içerikli çağrıda bulunmuştu ki bu husus da geçmişi olan, hayli eski dertlerimizdendir. Tecrübeyle sabittir: Türkiye Solu’nun, farklı muhalif öznelerin kendi alanlarından ürettikleri sözü merkezî siyasetin sözüne indirgeme alışkanlığı ya esasta özgür üretimi kısıtlayan bir tabiyetle ya da sanatçıların dışlanıp ayrılmasıyla sonuçlanmıştır.  “Parti sanatçısı / Partili sanatçı” ayrımı, ikincinin birinciye tebdil edeceği bir potansiyeli içinde  taşır, örnekleri çoktur.

Uzadı...

Gezi’nin simgelerinden, hakkında açılmış bir dava da bulunan çArşı ile ilgili birkaç kelam ederek tamamlayalım. 

Uzun yasak yıllarının bitiminden bu yana hep olduğu gibi, 2022 1 Mayısı’nda, kendine özgü pankartıyla çArşı da vardı. Ancak 2013 Haziran’ında Taksim’e on binlerce kişilik görkemli bir kortej eşliğinde girişlerinden bu yana köprünün altından çok sular akmıştı. Stat tribünlerindeki çArşı o eski çArşı olmadığı gibi, alana her şeye karşın “Sık bakalım/Sık bakalım/Biber gazı sık bakalım” sloganıyla, parmakla sayılabilecek sayıda eksilmiş bir kortejle giren çArşı da o Gezi’yle özdeşleşmiş çArşı değildi. Meydan okumanın buruk, nostaljik esintisi başka hiçbir görüntüyle kıyaslanamayacak kadar siyah beyaz bir fotoğraf karesi olarak kadrajı tümüyle kapatmıştı.
  
***

Başa dönersek... 

“Günlerin bugün getirdiği”nde; egemen sınıfların siyasal aygıtının uygulamaları açısından “baskı, zulüm ve kan” bağlantılı değişen bir şey yok. Ama ne yazık ki devrimci güçlerin hâl ve gidişlerinde de kayda değer bir değişiklik yok! (7)  

Benmerkezcilik, ikâmecilik, “bana gel, derman bendedir” olarak da ifade edilebilecek dar grupçuluk siyaseti  devam ediyor. Mutlak doğruyu kendisinin temsil ettiği varsayımından güç alan, siper yoldaşını değersizleştirme üzerine kurulu rekabetçi siyaset anlayışı söz almak için alesta bekliyor. 

Oysa Yunan komünist şair, yoldaşımız Yannis Ritsos, ne demişti “Kararmış Çömlek” adlı şiirinde:

şarkımız insanlardan ayrı sivrilmek için değil, kardeşim
insanları birleştirmek içindir şarkımız (8)

Şairin Makronisos sürgün adasındaki uzun ve eziyetli gecelerinden yadigâr bu dizeler “derdimize” konu bu yazıyı sonlandırmak için isabetli gibi duruyor ama belki de en doğrusu  şudur:

Bir derdim var, bin dermana değişmem!.. (9)


Dipnotlar

(1) Emirhan Oğuz, “Gezi Parkı Forumları: Bir Ağacın Direnişi (Başlangıç)”, Virüs Dergisi, Haziran-Temmuz-Ağustos sayısı, s.60, 2022.

(2) Emirhan Oğuz, a.g.y., s.60, 2022.

(3)  “Parmak çoğunluğuna dayanmayan, çoğul tartışma ortamının olabildiğince değerlendirilmesi üzerinden varılan “eğilim ortaklaşması”, belki de yeni bir karar üretme yöntemi olarak varılabilen sonuç olarak gözükmektedir. Daha iyisi bulunana kadar bileşenleri bir arada tutacak olan usare bu biçimde en azından içkin sayılabilir.” (Emirhan Oğuz, a.g.y., s.68, 2022.)

(4)  BHH’nin organize ettiği, bileşenleri içinde CHP ve HDP’nin de yer aldığı 20 Kasım 2016 “Teslim Olmayacağız” Kartal mitingi, bombaların patladığı, Kürt hareketinin yasal temsilcilerinin tutuklandığı, Cumhuriyet gazetesinin hedef haline getirildiği bir siyasal konjonktürde muhalif güçlerin her şeye rağmen bir arada durma iradesiyle ilgili çok önemli, tarihsel bir etkinlikti.

(5)  Burada kast edilen, Gezi Davası duruşması görülürken davayı takip eden toplamın zayıflığına yönelik yapılan açıklamalardır.

(6)  Kardeş Türküler tarafından da söylenen ve birçok etkinlikte ezgisi eşliğinde halaya durulan “Kece Kurdan” şarkısı -bilindiği gibi- Kürt kızlarının kendi yiğitlerini kavgaya çağırdığı bir şarkıdır. İlgili bölüm şöyledir: “hayê hayê em keçikê kurdan in (hey hey biz Kürt kızlarıyız) / şêrin em li cengê em li hêviya merdan in (şiriniz kavgadayız yiğitleri bekleriz) / hayê hayê em kulîlkê kurdan in (hey hey biz Kürt çiçekleriyiz) / derdê nezana berbendî serhildan in (cahillerin derdine karşı isyandayız).”

(7)  Bazı siyasal yapıların hâlâ birleşik mücadele konusunda ama’lı fakat’lı cümleler kurduğu bir ortamda 7 siyasal yapının [Emek Partisi (EMEP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Halkevleri, Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP)] bir mücadele programı ekseninde eylem birliği içinde davranması elbette kıymetlidir ve bir şeydir ama bu yazı bütünlüğü içinde ve tarihsel gerçekliğin de işaret ettiği “dert” üzerinden düşünüldüğünde çok da bir şey sayılmamalıdır.

(8) Ritsos’un “Kararmış Çömlek” şiiri olağanüstü bir berraklıkla kaleme alınmış, “şarkı”ya, “şarkımıza” birlikte varılacağını imleyen bir yoldaşlık şiiridir. Dönüp dönüp okunasıdır. Yalındır. İlgili dizelerin geçtiği bölüm şöyledir: “İşte bak, kardeşim, sonunda öğrendik konuşmayı / tatlı tatlı yalın konuşmayı. / Anlaşabiliyoruz şimdi – fazlası da gereksiz. / Ve yarın diyorum, daha da yalın olacağız / tüm yüreklerde, tüm dudaklarda aynı ağırlığı edinen sözler bulacağız / adıyla anılacak her şey, / ve ötekiler gülümseyip ‘böyle şiirleri biz de yüzlerce yazabiliriz’ diyecekler. / Bizim de istediğimiz bu işte. / Çünkü şarkımız insanlardan ayrı sivrilmek için değil, kardeşim / insanları birleştirmek içindir şarkımız.”

(9)  Şah Hatayî’nin bu deyişi, birleşik mücadele ve birleşik muhalefet kavramlarıyla ilgili söylediğimiz çerçevede, onunla birlikte değerlendirilmelidir, siyasal içeriktedir. Mevcut, geleneksel, bildik, kendini tekrar eden, esasen tekil örgüt yapılarına dayalı, merkeziyetçi parti formundaki örgütsel yapıları önceleyen anlayış karşıtı; ilhamını Gezi’de kendisini ortaya koymuş “örgütsel form” ve “siyaset yapma biçimlerinden” alan bir “derd”e göndermede bulunulmaktadır. 

Günlerin bugün getirdiği ve başka şeyler: 15-16 Haziran, “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” ve 1 Mayıs 77 - I

Günlerin bugün getirdiği ve başka şeyler: Komünist ütopyanın bölenleri olarak sol içi egemenlik ve rekabet siyaseti, 1 Mayıs 2022 ve Gezi - II