AKP-Saray rejiminin gittikçe kırılganlaştığını bir süredir görüyoruz. Elbette bilmem kaçıncı kez “gidiyorlar” hissine kapılmak için yeterli değil. Ancak, karşılarına ciddi bir kuvvet çıkarabilmek için koşullar elverişli hale geliyor.
Parametreleri bir kez daha sayalım. Dış politikada her şeyi eline yüzüne bulaştıran bir iktidar, içeride savaşsız yapamıyor. Ülkede parlamento kalmamış durumda, tek kişilik meclis ise ancak muhtarlara sözünü dinletebiliyor. Ekonomi son yılların en kötü seviyesinde. Ülke savaş olmadan yönetilemez halde. Esip gürlemeleri, Cerattepe’de halkın kararlı direnişi karşısında atılan geri adımlar izliyor.
Bunları iman tazelemek için tekrarlamıyoruz. Tam tersine tüm bunlara rağmen kör topal da olsa yönetiliyor Türkiye. Tek neden olarak oy oranını öne sürmek kolay olanı. Kolaya kaçma lüksümüz olmadığını defalarca tecrübe ettik. Türkiye’de seçmen davranışı şimdilik budur ve değiştirmek için güçlenmek gerekir. Güçlenmek içinse mevcut hataları net bir biçimde tespit etmek ve doğru bir hattı inatla savunmak.
Tabi ki tek mesele değil ancak geçen hafta Ankara’da gerçekleşen intihar saldırısına ilişkin net bir görüşe sahip olmak da bu ihtiyacın bir parçası.
***
Alıntılar ile devam edelim. PKK yöneticilerinden Duran Kalkan henüz iki ay önce, CHP içerisine şöyle sesleniyordu: "Bütün tutarlı sosyal demokratları çağırıyoruz; demokrasi cephesine katılın. Kimsenin ayrılması vs. yok. Herkesin özgürce yaşadığı demokratik Türkiye sistemini kuralım". [1]. Daha önceki başka bir röportajında kullandığı ifadeler ise çok daha ilginç: “Kesinlikle operasyona çıkmayan, gerillaya saldırmayan, halka saldırmayan, siyasi yönetimle ilgilenmeyen, vatanı beklemek korumak adına sınırda karakolunda duran askerlere dönük saldırı yapmamalıdırlar… Bu savaşa katılmayanlara karşı eylem yapılmamalı. Sivil halka zarar verici hiçbir uygulamada kesinlikle bulunulmamalı… Yapanlar olursa biz suç sayarız ve yargılarız".
Aynı Duran Kalkan, Ankara’daki intihar saldırısının ardından ise "Etme bulma dünyası, derler. Sen edersen bulursun da… Sen Kürt'ü yaralıyken kurşuna dizersen, üzerine benzin döker yakarsan Kürt gençleri de öfke duyar. Ankara'da bu öfkeyi gördük. Bu bir değil, bin de olabilir" gibi saldırıyı onaylayan ve tehditle devam eden ifadeleri tercih ediyor [2].
***
Yani kısa bir süre önce birlikte mücadeleye davet edilenler önemsizleşiyor, suç sayılan eylemler bir anda öfke patlamasına indirgeniyor.
Eğer Türkiye’ye dönük bir derdiniz yoksa, emekçilerin birliğine inanmıyorsanız, Türkün ve Kürdün birlikte gericiliğe, piyasaya ve emperyalizme karşı zafer kazanması için mücadele etmiyorsanız bu hamleyi basit bir strateji değişikliği olarak adlandırıp geçebilirsiniz.
Sosyalistlerin böyle bir hakkı yok.
Evet anlıyoruz. Baskının boyutlarını, yobaz iktidarın Kürt halkına yaptıklarını anlıyoruz ve öfkeliyiz. Kürtleri hedef alan saldırıların uzun süre hafızalardan silinmeyeceğini biliyoruz. Elimizden geldiğince Kürt halkı ile dayanışma içerisine girmeye çalışıyoruz. Anlamak gerçekten de şart. Peki ya hak vermek? Hayır. Öyle bir zorunluluğumuz kesinlikle yok.
Birlikte mücadele çağrılarını sivillerin öleceği kesin olan intihar saldırılarının izlemesine, kamusal alanlara dönük tehditlerin sürmesine karşı böyle bir hakka sahip değiliz. Açık ve net, karşıyız.
Çünkü bu saldırılar AKP’ye temel gıdası olan kan siyasetini sürdürme olanağı veriyor. Kürt düşmanlığını güçlendiriyor. AKP-Saray rejimine zaman kazandırıyor.
İktidarın yalanları ve katliamları için bu sayede daha geniş bir kabullenme hali sağlanabiliyor.
Toplumsal muhalefet, tam da güçlenme olanağı bulacakken yine kısır çekişmelerin arasında kayboluyor.
İktidara karşı direnme azmi olan kesimlerin arası daha da açılıyor.
Cerattepe gibi bir zafer yalnızca Artvin’e ait olarak kalıyor, tüm ülkeye mal olamıyor. Öyle kaldıkça da AKP kırılganlık dönemini çok da bir şey kaybetmeden atlatmak için zaman kazanıyor.
AKP için daha fazla zaman ne anlama mı geliyor?
Yanıtların pek de hayırlı olmadığını gördük, görüyoruz.
[2] http://www.birgun.net/haber-detay/duran-kalkan-dan-ankara-saldirisi-aciklamasi-104662.html