19 Mayıs'ta ahval ve şerait

19 Mayıs 1919 tarihi bugün devrimi arayanlar için oldukça sıkıntılı bir tarih. Sıkıntının kaynağı Milli Mücadele dönemine düşman oluşumuzda değil, resmi yazımda bu tarihin adeta bir milat olarak kabul edilmesinde yatıyor.

Tarihin burada başlaması, coğrafyamızda uzun yıllara yayılan modernleşme sürecini de Milli Mücadele’ye ilk kaynağı sağlayan tepkileri ve çete direnişlerini de yok saymaya neden oluyor.

Mustafa Kemal’in bu denli ilahlaştırılması, kendisinin hayata dönüp başka bir kurtuluşu “yoktan var etmesi” mümkün olmadığından kurtuluşu tekrar edilmesi imkansız olan bir efsaneye dönüştürüyor. Böyle bir bakışla yeni bir kurtuluş arayışı hayalden öteye gidemiyor.

Yerli yerine oturtmak zorundayız.

19 Mayıs önemlidir. Ancak olmayan bir direniş yoktan var edildiği için değil, Osmanlı’nın daralmış coğrafyasını sarıp sarmalayan tepkileri tek bir hedefe yöneltmek ve örgütlemek için atılan çok önemli bir adımın toplum nezdindeki simgesi haline geldiği için değerlidir. Üstelik bu adıma “yüce Atatürk” değil, o zamana kadar askeri yetenekleri dışında pek de adı sanı anılmayan bir devrimci, Mustafa Kemal önderlik etmiştir.

Saray rejiminin yeni icadı Kut’ül Amare, Ortadoğu hülyalarının yanı sıra bu simgeyi değersizleştirmek istedikleri için de piyasaya sürülmüştür.

Bizim açımızdan önemsenmesi gereken asıl nokta budur.

***

Sıkıntılı dedik ya, güncellik bizim açımızdan daha önemli bir sıkıntıyı beraberinde getiriyor: Bahsettiğimiz değerli adımın sonucunda kurulan ülke ha yıkıldı ha yıkılacak.

Şeriat çağrıları normalleşti. Yobazca ve sapık öneriler yasalaşıyor.

İç savaş, patlayan bombalar biz ne kadar alışmak istemesek de hayatımızın bir parçası haline geldi.

Bu ortamda 29 Ekim kutlanıyor ama ortada cumhuriyet falan yok.

23 Nisan var ama meclisin işe yarar hiçbir yanı yok.

Bugün 19 Mayıs ve bağımsızlık nedir gören yok.

Neredeyse yüz yıl sonra başımızda yine bir uğursuz padişah…

Ahval (gidişat) geriye doğrudur ve biz müdahale etmezsek değişeceğe benzememektedir.

Şerait (koşullar) ise göründüğünden çok daha olumludur.

Bayramlar, merasimler, devlet protokolleri, belirli gün ve haftalar kötü birer şakaya dönüştükçe yeni bir cumhuriyet için mücadelenin toplumun gözünde değeri yükseliyor.

Dinci baskı ters tepiyor, ateistlerin oranı hızla yükseliyor. Şeriat çağrıları her yanı sararken, laiklik mücadelesi bu ülkede birçok insan için hayatta kalmanın tek yoluna dönüşüyor.

19 Mayıs yasakları işlemiyor, meclisin tasfiyesi planı hesap edilenden daha fazla direnişle karşılaşıyor.

Tam boy faşizm için saldıran saray rejimi, kendi krizlerinin çözümü için attığı her adımda bir sonraki krizin geliş süresinin kısalmasına neden oluyor.

Elbette damarlarda akan bir asil kandan söz edemeyiz, ama kesin olan şu ki yeni bir kurtuluşu örgütlemek için gereken enerji bu toplumda fazlasıyla mevcuttur.

Yeter ki değerlendirmesini bilelim.