Komünist hareketin varlık nedeni, eşitlik ve özgürlük toplumuna geçişe aracılık etmektir. Devlet iktidarı, bu geçişin en önemli aracı-kaldıracı olduğu için komünist siyasetin de merkezi sorunudur. Devlet iktidarını, kendi başına amaç haline getirmek ise bir tür sapmadır. Devlet ve toplum özdeş olgular değiller. Siyasal iktidar mücadelesi ile, kendini toplumun tüm hücrelerinde, yaşamın her alanında her gün yeniden var eden günlük, kültürel oluşumlar arasında da kendiliğinden organik, eşgüdümlü bir ilişki bulunmuyor. Siyaset, bu ilişkiyi kurmanın yordamıdır. Siyaset, güçle, esas olarak özgüce dayanarak yapılıyor. Özgücün temel kaynağı sınıflardır. Sınıflar ise, mücadele içinde oluşuyor, ideolojik-siyasal etkinlikle eylemli hale getirilebiliyorlar.
Bu notlar ışığında, sol-komünist hareketin tıkanıklık yaşadığı bir konjonktürde, çıkış yolu olabilecek üç noktayı tartışılmak üzere bir kez daha öne çıkarmak istiyorum.
Bir: Günümüzde, komünist siyaset kendisini yalnız bir hareket olarak değil, teorik bakış ve program olarak da üretemiyor. Kapitalizmin karşısına onun antagonist kutbu, yeni bir toplum düzeninin teorik ve pratik anti-tezi olarak var edemiyor. Sorunu ve tıkanıklığı en başta bu noktada aramak, denklemi emek-sermaye, kapitalizm-komünizm uzlaşmaz karşıtlıkları üzerinden kurmak gerekiyor.
İki: Dünyayı değiştirme mücadelesinin toplumsal öznesi “politik proletarya” ve “komünist birey” dir. Proletarya, bugün, çok katmanlı, heterojen, içinde yoksul-işsiz-güvencesiz-çaresiz kesimlerle, entelektüel-kurucu emekçileri birlikte barındıran büyük bir sınıftır. Toplumsal proletaryadır. Toplumsal proletaryanın birliğini ve birleşik hareketini “ekonomik” düzeyde sağlamak olanaksızdır. Burjuva ideolojisinin proletarya saflarına sızmış bir önermesi olan ekonomi-siyaset ayrımı kesin ve kategorik biçimde reddedilmelidir. Bu büyük emekçi kitlenin devrimcileştirilmesi siyasal olarak oluşturulmasına, “toplumsal proletarya”nın “politik proletarya”ya dönüştürülmesine bağlıdır. “Komünist birey” den kasıt, komünizm düşüncesine ve siyasetine bağlı kişiler değil, bugünkü kapitalist toplumun, yarınki sınıfsız toplumun öznesi olarak doğuş koşullarını hazırladığı “toplumsal birey”dir.
Üç: Komünist hareket, sınıf mücadelesini ve siyaseti ulus devlet ölçeğinde yürütürken, siyasal etkinlik ve örgütlenmeyi “en küçük birim”den başlayarak inşa etmek durumundadır.
Yerel birimler üzerinde yükselen örgütlülük temeldir. Burjuva egemenlik sistemi, olumsuz-kayıtsız kabullenme, kanıksama üzerine kurulmuş, araçlar buna göre oluşturulmuştur. Oyunun bozulacağı nokta tam burasıdır ve oyunu bozmak, çözümü, amaç-araç kaynaşmasının anlatımı olan egemenlik araçlarının izdüşümünde değil tümüyle farklı bir ortamda aramayı gerektirmektedir. Komünist örgütlülük ve örgütlü siyaset, insan insana, yüz yüze, iki taraflı ilişkilerle, birbirini dönüştürmeyle, birlikte hareketle yürütülürse başarılı olur. En küçük birimler, emekçilerin iş ve yaşam alanlarıdır. Bugün, özellikle büyük ölçekli işyerleri, o mekânda siyasal ilişkiler kurup geliştirmeyi neredeyse olanaksız kılan zaman ve mekân kısıtlamalarıyla, iç güvenlik, ispiyon vb. düzenekleriyle “koruma” altına alınmıştır. Taban örgütlenmesi, bu nedenlerle işyeriyle sınırlı tutulamaz.
Komünist örgütlenmeyi en küçük toplumsal birimlere dayandırmak, burjuva siyasetinde delikler açmanın, yarının komünal örgütlenme kültürünün tohumlarını serpmenin de etkili yoludur.
Öncülük, devrimci sürecin kendi kendisine yetki vermiş bir topluluğun, yönetim ve denetimi altına alınması değildir. Önderlik, her şeyi tamam bir merkezin, gerçek güç ve enerjinin tek kaynağı bir lokomotif gibi, arkasına sırayla dizilmiş vagonları bir hedefe taşıması türünden bir şey değildir. Önderlik, toplumun, sınıfların, kitle hareketinin içinde, her hücresinde etkili biçimde var olan, onların içine işleyen devrimci bir çekirdeğin dönüştürücü etkinliğidir.