Suçlular ve Çamaşır Suyu: İstanbul Film Festivali kısalarında riyakâr muhafazakârlık teşhiri ve sınıfsal çelişki temsili

40. İstanbul Film Festivali ulusal yarışmaları pandemi koşullarında çevrim içi gösterimlerle gerçekleşen Ulusal Kısa Film Yarışması ile başladı. Festivalin bu yılki kısa film seçkisinde öne çıkan çalışmaların başında, bir otelde gecelemek isteyen “nikahsız” iki gencin başına gelenleri perdeye getiren Fransız-Türk ortak yapımı Suçlular (Les criminels) geliyor.

İlk uzun metrajı Görülmüştür (2019) ile son yılların en dikkate değer yerli filmlerinden birine (*) imza atmış olan Serhat Karaaslan’ın yazıp yönettiği Suçlular, doruk noktasında birinci sınıf gerilim/dehşet filmlerini aratmayan bir yapıya sahip. Küçük bir kent ya da kasabada başbaşa bir gece geçirmek isteyen üniversite öğrencisi iki genç başvurdukları ilk otele evli olmadıkları gerekçesiyle kabul edilmezler. Bunun üzerine bir başka otelde ayrı ayrı oda tutarak bu engeli aşmaya çalışırlarsa da bir araya geldiklerinde çalan oda telefonuyla huzurları bozulur. Bu telefon, az sonra yaşanacakların yalnızca bir başlangıcıdır...

Karaaslan Suçlular’da, gençlerin birlikteliğine engel olmak için odalarını basan erkeğin genç kadını taciz etmeye yeltenmesi üzerinden ahlakçı muhafazakarlığın iki yüzlülüğünü çarpıcı biçimde teşhir ediyor. Filmin önemli bir diğer artısı, anlatısını gam ve kasavet içinde bağlamaması.

Ulusal Kısa Film Yarışması’nın etkileyici, hatta yine sarsıcı bir diğer filmi ise temizlikçi bir kadını odağına alan Çamaşır Suyu. Büşra Bülbül’ün Bekir Bülbül ile ortaklaşa yazdığı senaryodan çektiği Çamaşır Suyu, keskin sınıfsal çelişkileri büyük bir trajedi bağlamında ama küçük dokunuşlarla duyumsatan incelikli bir senaryonun, bir apartmanın merdivenlerinden ibaret tek bir kapalı mekanda ve de apartman sakinlerinin yüzlerini göstermeyip kadrajı temizlikçi kadın üzerinde tutan usta işi bir yönetmenlikle görselleştirildiği başarılı bir çalışma. Filmin, toplumsal gerçekliği sahicilik hissiyatıyla ekrana aktaran genel dokusundan ayrıksılaşan tek defosu ise son karede ekrana gelen mizansenin bir miktar kitschliği.

Yarışmada toplumsal gerçekçilik minvalindeki bir diğer film, evli, çocuklu ama işsiz bir adamın çaresizliğini yansıtan Cengiz. Mamaville ise neden dikkate değer olduğunu hakkıyla açımlamayabilmek için sürprizli sonunu ele vermenin zorunlu olduğu, dolayısıyla dikkate değer olduğunu not etmekle yetineceğim bir kısa film.

Bu arada Museviliğin Şabat kurallarına katı biçimde bağlılığı taşlayan Susam ve küçük bir çocuğun Binbir Gece Masalları’nın tüm bölümlerini okuma çabasına dair bir öykü aktarırken hem son karesindeki görselle, hem de bu görsele eşlik eden diyalogla mizahi yönelimini dışa vuran Binbir Gece (Alf Leila Wa Leila) yarışmanın izleyicide tebessüm yaratan filmleri.

Öte yandan animasyon nitelikli Lâl ve Mozaik ise bu biçemin birinci örnekte “karanlık”, ikinci örnekte hüzünlü anlatılar içeren başarılı birer uygulamaları.  

(*) Görülmüştür hakkında bkz: https://ilerihaber.org/yazar/gorulmustur-baskici-bir-carkin-dislilerinden-biri-iken-103819.html