Sıkıntı yok…

nuriabaci@gmail.com

Son zamanlarda gençlerin diline pelesenk olan bir tümce var…

Konuştukları her olup bitenin peşine, varsa da yoksa da ekleyiveriyorlar; “sıkıntı yok”.

Bu denli sık kullanılması, kulağımda bir anlam kayması izi bırakıyor. Sanki, “sıkıntı yok”, “sıkıntı çok” yerine kullanılıyor…

***

Sıkıntılar insan için olsa bile, kuşkusuz dilenmez. Oysa Cumhuriyetin tam tekmil esir alınışını neredeyse alışarak seyrediyoruz. Bunu sıkıntıdan saymazsak, yolsuzluğun, soysuzluğun, hukuksuzluğun ve bunlara boyun eğme ve biatçılığın her boyutunu her gün görüyoruz. Eğer geriye kalan bir şey varsa, onlar da artık hayretimizi bile gıdıklamıyor…

Yani “sıkıntı yok” …

***

Düne kadar “Fetoculuk” hem siyaseten hem de piyasa ajanı olarak en önemli rant alanıydı. Siyasetin en tepesinde olanlar, “Fetoculuk” virüsünün baş tetikçileri ve virülans yatakçılarıydı. Kuşkusuz onlar yaptıkları hatayı “Allaha” sığınarak ve ondan af dileyerek kazasız belasız atlattılar. Şimdilerde tek dertleri referandumda “evet” çıkartmak …

Ne demeli, sonuç “hayırlı” olacaksa, yani “sıkıntı yok” ...

***

Dün, ‘hoca efendinin’ yanında yamacında olup, iltifatına mazhar olmak; değirmenine elekle bile olsa hep su taşımak ve böylece hizmet erbabından sayılmak, ne denli prim yapıyor idiyse, şimdide Fetoculukla mücadelenin ipine sarılmak, yeni ikbal kapısı bulmanın ve dahi ehil bir şerik sayılmanın baş rütbesi haline de geldi.

Yani ey sen ve sen her kimsen, dünkü dediklerinin bugün inkarını becerebilirsen, şimdi senin için bir “sıkıntı yok” …

***

Şimdi “Fetoculuk”, “Fetocu” olanlardan başka, Fetoculukla alakası olmayan muhaliflerin işidir. Tasfiye edilmek istenen ya da üstünden, gözdağı verilmesinde fayda mülahaza edilenler, bir defa Fetoculukla derdest edildiğinde, dertlerini anlatacak bir Marko Paşa bulana dek ortadan silinmiş demektir.

Sessiz kalıp başını öne eğersen, gördüğünü görmezden, duyduğunu duymazdan gelirsen ve her kıpırdadığında dilinin ucunu ısırmayı becerirsen netice hasıl olur.

Yani o zaman “sıkıntı yok” tur…

***

Lafı uzatmak manasız olsa da buraya kadar anlatılanlara eğer “sıkıntı yok” diye yaklaştıysan ve bu logoyu, adeta bir deli gömleği gibi üstüne esvap yaptıysan, bundan böyle kadın tecavüzleri ve cinayetleri sana sıradan adi bir suç gibi görünecektir. Ve dahi, ‘çocuk gelin’ hikayelerini masal gibi dinlerken, her türden pedofilinin (sübyancılık) olağan sayılmasına da hiç şaşmadan ve vicdani olarak yadsımadan rahatça uyuyabiliyorsan, ötesini ırgalamadan canının istediği her rüyayı görebilirsin.

Yani geldiğin kavşak her sıkıntının bittiği ve senin için ötesi olmayan son kavşaktır…

Çünkü geriye zaten bir şey kalmamıştır ve zira geçtiği her sıkıntıyla başa çıkmayı, ‘öğrenilmiş çaresizliğe’ mecbur bırakılmakta keşfeden bu halk, artık üstüne kıvrılmış kalıcı acıların yangınında kavrulmaktadır.

Yani acı duymakta da “sıkıntı yok” tur.

Ama acıları bal eyleyeceğine, bunu reddedersen…yani derdini dert edersen…

Bundan böyle payına işsiz kalmak düşebilir. Ya da başına gelen için hukuk beklerken, bulamadığından mahpus damına düşmek artık pek de garipsenecek bir seçenek değildir. Dahası yolda yürürken ne olduğunu bir daha bilemeyeceğin bir bombayla atomlarına ayrılmak ya da fıtratında şehit olma mecburiyeti varsa sıradan bir gazete haberi ve törenin konusu olmak da mukadderdir. Son dem olarak referandumda “evet” demezsen şimdiden vatan haini sayılmak piyangonun sana isabet eden en iri kısmıdır.

Oysa evinde oturup, aklını başına toplarsan hayat güzeldir.

Kısacası “sıkıntı yok” tur…  

***

Bu denli sıkıntının bulunmadığı bir ülkede, son günlerin sıkıntıya konu edilmek istenen meselesi ‘asbest’tir…

Ankara’nın asbestli eski havagazı fabrikası, muhteşem Gökçek riyasetindeki Büyükşehir Ankara Belediyesince karakucak yıktırılmaktadır. Mesele, her halde Sıhhiye, Maltepe kavşak köşesinde, yüksek ederli bir rant alanı yaratmaktır.

Her zaman olduğu üzere milli münafıklar olarak kimi mühendis ve mimar odaları kanser olacağız feryat ve figanlarıyla ayağa kalmışlardır. Hatta punduna getirmek suretiyle bir mahkeme kararıyla da şimdilik yıkımı durdurmuşlardır. Sadece durdursalar iyi; yıkım ve hafriyat bölgesinde kaldırılması gereken 350 ton civarındaki asbestin öncelikle kanserojen olması, bir koruma olmadan ve hele yıkımda çalışan işçilerin ağız ve burunlarına bağlanmış uydurma bir maskeden ibaret tedbirlerle yıkılıyor olması ve amyantın da çok üst düzeyde solunum havasına karışması ve bunun akredite tarafsız bir laboratuvarca tespit edilmiş bulunması şu sıkıntısız hayatımıza şimdi hayli sıkıntı katmıştır.

Asbest halk arasında ak toprak, çorak toprak, gök toprak, çelpek, höllük veya ceren toprağı gibi isimlerle de bilinir. Doğal bir silikat minerali olan asbestin insanlarca bilinen 2500- 3000 yıllık bir tarihi ve günümüz itibariyle de gemi, uçak, otomobil sanayiinde, makine konstrüksiyonlarında yağlayıcı madde ve sızdırmazlık elemanı olarak, inşaat sektöründe de ısı ve ses izolasyonunda yaygın kullanımı bulunmaktadır.

Ne ki asbestin başka bir fazileti 20. yüzyılda keşfedilmiş ve yukarda da yazıldığı üzere kanserojen olduğu anlaşılmıştır. Başlıca kanser türleri arasında akciğer, gırtlak ve sindirim kanalı kanserleri başta gelmektedir. Akciğer zarı ve karın zarına yerleşen kanser türüne mezotelyoma denmektedir. Akciğer zarında plevral kalınlaşma oluşturmakta ve özellikle tersane işçilerinde görülen akciğer zarı yaraları olan asbestoz da en sık rastlanan iş hastalıklarının başında gelmektedir. Bu patolojik süreç, silikat liflerinin solunum havasına karışmasıyla tetiklenmektedir.

Esasen asbest, soluduğumuz havada ve doğal kaynaklar da dahil olmak üzere içme suyunda düşük oranlarda bulunmaktadır. Ne ki şehrin ortasında bir asbest yatağı olan 350 tonu uluslararası standartlara uygun emniyet tedbirleri ile yıkmazsanız bunu soluyan Ankaralılarda, uzun vadede akciğer kanseri olma riski bulunmaktadır. Mühendis Odaları, Sağlık Bakanlığı’na müracaatla, yıkımın yapıldığı bölgenin dört kilometre çapındaki bir alanında tedbir alınmasını, yıkım çevresinde yaşayanların da bölgeden tahliye edilmesini istemektedir.

Ne Ankara Belediyesi ne de hükümet meseleyi ciddiye alır görünmemektedir. Bir ihtimal meselenin kanser boyutu ciddi değildir ve bunu hem belediyenin reisi ve hem de hükümetin reisi bilmektedir. Hatta o denli ciddi değildir ki, bir açıklama yapmaya gerek dahi bulunmamaktadır.

Yani o taktir de “sıkıntı yok” tur…

Diğer taraftan asbest entübasyonu ile kanser olma süreci arasında uzun bir süre vardır. Dolayısıyla iş zaten kim öle kim kala düzeyindedir.

Yani bu taktirde de “sıkıntı yok” tur…

Kısaca durumdan bu türde bir vazife çıkaracak olursak:

1. Ortada feryat figan edecek bir durum yoktur.

2. Feryat figan edenler ‘bölücü dış mihraklar’ın ta kendisi ya da işbirlikçisidir.

3. Referandumda da “hayır” oyu vereceklerini alenen ilan eden meslek odası duyarlılığına dikkat etmek gerekmektedir.

4. Bunlar böylelikle, ‘Fetocu’, ‘PKK’cı’, ‘YPG’ci’ ve bilmem ne’ci her türlü örgüte “hayır” oylarıyla yataklık edeceklerini şimdiden bildirmektedir.

5. Çevreci duyarlılığına ve halkın kendi sağlığına kendi kendine sahip çıkışına metelik verilmemelidir. Bunlar dış mihrakların halk arasında yarattığı bölücülük çalışmalarıdır. Dolayısıyla şehitler ölmezdir; vatan da bölünmezdir.

6. Hatta ve mümkünse, asbestli bir yapının yıkılması sırasında, tedbir alınmamasının kanser riski oluşturabileceği gerçeğinin “ohal” veya “buhal” kapsamına alınarak hakkında takibata geçilmesi için Cumhuriyet Savcılıklarının harekete geçmesi temin edilmelidir.

Bu tedbirler alındığında kısaca “sıkıntı yok” olacaktır.

Yani “sıkıntı yok” tur…

Yani “sıkıntı yok” …

Yani “sıkıntı…

Yani…


NE OLMUŞTU?

Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından 350 ton asbest bulunan Havagazı Fabrikası, koruma önlemi alınmadan bölgede planlanan rant projeleri için yıkılmaya çalışılıyor. Uzmanlar, zehir saçan bölgenin karantinaya alınarak ıslatılarak yıkanmasını, paravanlarla çevrilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Yıkımı gerçekleştiren işçilerin güvenli maske takmadığını belirten, tül brandalarla, az miktardaki su ile yıkım işlemi gerçekleştirmesine ilişkin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e  tepki gösteren uzmanlar, Ankara halkının göz göre göre kansere yakalanmasına davetiye çıkarıldığı uyarısında bulunuyor. 

İlgili Haber: 'Ankara’yı kanser ediyor' denilen Gökçek asbest raporunu da tanımadı