Seçim sonrasında olanaklar sıkıntılar

Emekçi kitlelerin bağımsız ve birleşik gücü nasıl yaratılabilir sorusunun yanıtını yalnızca TİP değil, bu amacın doğruluğunu pratikte sınamış olan tüm sosyalist parti ve hareketler yapıcı bir tartışmayla vermelidir dersek çizmeyi aşmış olur muyuz?

Seçimlerden sonra siyasetin sağı da solu da bir muhasebeye oturmak, karı zararı hesaplamak zorunda. Öncelikle, iktidar partisi ve müttefiklerinin devlet olanaklarından yararlanarak, öteki açık kapalı marifetlerle kazandığı zafere rağmen işi kolay değil. Geçen 20 yılda bir devlet partisine dönüşmüş olan İktidar artık çok parçalıdır; güç toplamak ve muhalefeti bölmek için adı sola çıkmış DSP ile, Saadet Partisi’ne karşı Yeniden Refah Partisi ve HDP’yi bölmek umuduyla Hüda PAR’la ittifak kurmak zorunda kaldı. Şimdi bu parçalarla güç paylaşımı zorunlu görünüyor.

İkincisi iktidar partisi varlığını hızla gerçekleştirmek zorunda olduğu bir kadro ile yenilemek gereksinimi duyuyor. İktidarın görünmeyen aktörleri bu yeni kadroları bulmak “yeni devletin” normları eğitiminden geçirmek, hızla eskilerin yerine ikame etmek durumundalar. İktidarın seçimler nedeniyle sarsılmış ideolojik birliğini de yeniden kurması gerekiyor. Devlete hakim yönetimler küçük ayrıntılarda da olsa farklı ideolojik çizgilere uzun süre tahammül edemezler.

***

Muhalefet kanadı da en soldan sağa kadar hızlı bir parçalanma süreci yaşayacak ve hemen sonrasında yeniden dağıtılacak kartlarla yeni oyunda kimlerin kurucu olup olmayacağı ortaya çıkacak. Ana muhalefetin kendine gelmesi ideolojik politik tutumunu netleştirmesi o kadar kolay değil; epeyce uzun bir süredir parti içinde kapalı kapılar arkasında tutulabilmiş farklı ideolojik eğilimleri olan grupların çatışması kaçınılmaz. CHP’de güçlü liberal eğilim, halkta etkin olduğu varsayılan sağı kazanmanın yolunu o kesimlerle, siyasal temsilcileri ile uyumlu davranmakta gördü; stratejisini buna göre kurdu. Ancak bu politik strateji, strateji olarak kalmadı ideolojik etkilenmeyle sonuçlandı. Bunun pratik sonucu iktidar karşıtı çok parçalı muhalefetin 6’lı masada birleşmesi, iktidarın değiştirilebileceği umudunu güçlendirdiyse de seçimlerde beklenen sonuç alınamadı. Bir araya gelen AKP’den ve MHP’den kopmuş parçalar seçim sonrasında “Millet İttifakı”nı kendi dar amaçları için kullanmayı başardılar. Kendi güçleriyle değil ama CHP üzerinden parlamentoya girdiler. Şimdi CHP’de ve bir iç sarsıntı geçirmiş olan MHP’den kopma İYİ Parti’de seçim sonuçları üzerinde başlayacak ama sonra derinleşecek bir kavga kaçınılmaz.

İktidar ve muhalefet ile ilgili “kehanetlere” son vermeden önce CHP içinde etkin ulusalcı kanadın, sosyalistlere “Kürt hareketi ile ittifak kurmaktan vazgeçin hep birlikte bir güç oluşturalım, başarı yüzde yüz!” çağrısında bulunduğunu, kimi yazarların bunu dile getirdiğini, etkili olmaları pek mümkün görünmese de kaydetmekte yarar var.

 ***

HDP-YSP’nin de bir iç hesaplaşmadan ya da eleştiri öz-eleşiri zorunluluğundan kaçınamayacağı görülüyor. Bunun yalnızca kaçınılmaz değil, bu hareketin geleceği açısından gerekli ve zorunlu olduğunu da hareketin önde gelen aktörleri söylüyorlar zaten. Özellikle HDP’nin Edirne’de tutuklu, etkisi giderek artan lideri Demirtaş’ın açıklamaları bu tür bir muhasebenin hızlanacağını gösteriyor. HDP - Yeşil Sol Parti, kimi sol partilerle Emek ve Özgürlük İttifakı içinde birlikte hareket etti. Bu ittifakın güçlenen bileşeni Türkiye İşçi Partisi -TİP ile seçimlere katılım yöntemleri konusunda kimi ayrılıklar, yer yer sert tartışmalar yaşandı. Bundan sonrasının nasıl gelişeceği konusunda tahminde bulunmak zor; bu yazının amacını da kapsamını da aşıyor. Konu göründüğünden daha karmaşıktır; TİP ve diğer sol partilerin, hareketlerin işçi ve emekçilerin birleşik gücü olarak radikal bir muhalefeti örgütleyebilecek hareketin kurucu gücü olabilmeleri ile de yakından ilgili. Bunun için HDP-Yeşil Sol Parti’nin iç muhasebesinin ve solun şimdilik farklı görünen siyasetlerinin sonuçlarına bakmak gerekecek. Görünen gerçek, Sol’un Kürt siyasal hareketini dışlayarak adım atmasının ideolojik olarak yanlış, pratik olarak mantıklı, gerçekçi olmayacağıdır. Kuşkusuz bu HDP için de böyledir.

***

Solda verimli bir tartışmanın gerekliliği hep söylenmiş ama güncel pratik zorunluluklar nedeniyle ve biraz da konunun ayrıştırıcı olabileceği korkusu ve tedirginliği ile uzak durulmuştur. Şimdi ise tartışma artık yalnızca bir gereklilik değil aynı zamanda zorunluluktur. Can Soyer’in, tartışmaya kapı açan yazısındaki (İleri Haber, Seçimler ve Ötesi, 1.6.2023) tanımıyla sosyalist hareketin “sorun çözme iradesini, geleneğinden ya da karizmatik liderlerden değil, siyasal başarısının ve elde ettiği mevzilerin meşruiyetinden üretebilecek” durumda olduğu saptaması önemlidir. Gerçekten de “böylesi bir meşruiyet, hem içeriye hem dışarıya, hem ayrışmaya hem kapsamaya, hem yenilenmeye hem tahkimata doğru açılan çok yönlü bir yeni kurucu pratiğin alanını açmıştır.” Öyleyse bu “kurucu pratik sömürü ve baskı altında yaşayan geniş emekçi kitlelerinin bağımsız ve birleşik gücünü” yaratmayı hedeflemelidir.

Kolay olduğunu hiç kimse söyleyemez. Daha seçim sürecinde bir ara dönemden, olanaklar barındıran bir süreçten geçtiğimizi yazmıştım, bu süreç hala ve olanakları daha da artmış bir şekilde devam ediyor. Ama egemen güçler statükoyu kurduklarında, kendi meşruiyetlerini kabul ettirdiklerinde zayıflayacak ve yeniden bu tür bir olanağı yaratmak zorlaşacaktır.

Emekçi kitlelerin bağımsız ve birleşik gücü nasıl yaratılabilir sorusunun yanıtını yalnızca TİP değil, bu amacın doğruluğunu pratikte sınamış olan tüm sosyalist parti ve hareketler yapıcı bir tartışmayla vermelidir dersek çizmeyi aşmış olur muyuz?