Seçim olmayan seçim



08-05-2019 11:56


Can Soyer

31 Mart seçimlerinin üzerinden geçen zaman, bir yandan muazzam bir kaosa bir yandan da Saray Rejimi’nin faÅŸizme ilerlerken kat ettiÄŸi mesafenin hızına dair çok sayıda veri sundu. İstanbul’da sadece büyükÅŸehir belediye baÅŸkanlığı için verilen oyların iptali ve yeniden seçim kararı alınmasını tartışırken de geçtiÄŸimiz bir ayın her saatine yayılmış kaosa deÄŸil, faÅŸizmin hızına dikkat kesilmek en doÄŸrusu.

Kaosu oluÅŸturan adımlar, açıklamalar, kararlar, tartışmalar vb. önemsiz olduÄŸu için deÄŸil; faÅŸizmin inÅŸası parantezine alınmadığında tüm bu parametrelerin bir kakafoni yaratması tehlikesi olduÄŸundan böyle bu.

***

20 Mart’taki köÅŸe yazısında içinde geçmekte olduÄŸumuz süreci “rejim inÅŸası” çerçevesinde deÄŸerlendirmek gerektiÄŸini belirtmiÅŸ ve ÅŸöyle demiÅŸtik:

“Bir siyasal-hukuksal rejimin kuruluÅŸu, devlet aygıtının ve bürokrasisinin yeniden yapılandırılması, anayasanın ve yasaların dönüÅŸtürülmesi, adlı adınca tek adam diktatörlüÄŸünün, saltanat ve hilafet hevesiyle donanmış bir yönetim tarzının inÅŸası, doÄŸası gereÄŸi, bir olaÄŸanüstülük durumudur. (...) Bu nedenle, olaÄŸanüstülük durumunun geçici veya arızi bir sapma olduÄŸu ÅŸeklindeki deÄŸerlendirmelerde haklılık payı bulmak imkansız. DiÄŸer bir deyiÅŸle, Türkiye normalleÅŸmeyecek, olaÄŸanüstülük durumunda yaÅŸamaya devam edecektir. Saray iktidarının icraatı olarak gördüÄŸümüz küfürler, yalanlar, iftiralar, hakaretler, saldırılar, yasaklar, gözaltılar, tutuklamalar, kapatmalar geçici uygulamalar deÄŸil, tam da Saray Rejimi dediÄŸimiz rejimin kendisidir zira.”

Ardından ise, Saray Rejimi’nin temsilcilerinin tutum ve kararlarını “kurucu ÅŸiddet” kavramıyla açıklamayı önermiÅŸtik:

“Her rejim, inÅŸası sırasında kendi uzamını, sınır çizgilerini, içerisi ile dışarısı arasındaki farkı belirginleÅŸtirecek kabul protokollerini, anlamlar, deÄŸerler ve tarzlar konusundaki bir envanteri oluÅŸturur ve bunu çevresindeki diÄŸer aktörlere bastırır. Böylelikle, bu aktörlerden kimisini dışarıda bırakıp buharlaÅŸtırır, kimisini ise teslim alıp rejimin içinde iÅŸlevlendirir. Bu anlamda, hem reel/fiziki hem de söylemsel/ideolojik bir kurucu ÅŸiddet, rejim inÅŸası süreçlerinin olmazsa olmaz boyutudur.”

***

31 Mart’tan hemen sonra, 3 Nisan tarihli yazıda ise seçim sonuçlarının Saray Rejimi açısından yarattığı olasılıklara dair “genel iniÅŸ eÄŸrisi” saptamasında bulunmuÅŸ ve denklemin düzen içi güçler arasında kurulması halinde bu iniÅŸ eÄŸrisinin sonuçsuz kalmasının kaçınılmaz olacağını belirtmiÅŸtik:

“Sürecin bu biçimde ilerlemesi, eÅŸyanın doÄŸasından kaynaklanmıyor elbette. Bu seyir, sermaye ve düzen güçlerinin kontrol-tedbir arzusuna uygun düÅŸüyor zaten. Denkleme emekçi halkın mücadelesi ve örgütlülüÄŸü girmediÄŸi sürece, genel iniÅŸ eÄŸrisinin hızlanması da pek mümkün görünmüyor açıkçası. Tam da bu nedenle, birçok büyükÅŸehrin ve belediyenin kazanılmasına raÄŸmen, mücadelenin kızışacağı ve tayin edici hale geleceÄŸi evre bundan sonra açılıyor. (...) AKP-MHP blokunu durdurmak ve onları bir yerel seçim yenilgisine uÄŸratmak, öyle ya da böyle, baÅŸarıldı. Ancak mesele, AKP ve tüm suç ortaklarını, Saray Rejimi’nin tüm tahribatını silip süpürecek bir devrimci atılımın hayata geçirilmesi. (...) Emekçilerin örgütlü ve birleÅŸik mücadelesi dışında, böylesi bir atılımı sırtlanacak, Saray Rejimi’ni yıkacak herhangi bir strateji ve taktik söz konusu deÄŸil.”

Hal ve durum böyleyken, üstelik Saray Rejimi’nin ne ölçüde pervasızlaÅŸabileceÄŸi biliniyorken, yapılması gerekenin en kısa tarifini de ÅŸu sözlerle vermeye çalışmıştık:

“Böyle bakıldığında, 31 Mart seçimlerinden çıkan sonucun Saray Rejimi’nin kesin yıkımına evriltilmesi için yapılması gerekenler de kendiliÄŸinden açığa çıkıyor. (...) Mevcut enerjiyi tutarlı ve bütünlüklü bir programa dönüÅŸtürecek siyasal kulvarın inÅŸası ve emekçi halkın birleÅŸik mücadelesini sırtlanacak örgütlülük biçimlerinin yaratılması.”

***

24 Nisan’da ise 31 Mart seçimlerindeki sonucun asla normalleÅŸecek, kanıksanacak, kabul görecek bir yenilgi olmadığını, ya Saray Rejimi cephesinden ya da muhalefet cephesinden atılacak adımlarla bu dengenin bozulmak zorunda olduÄŸunu söylemiÅŸtik:

“İktidarın ve devlet aygıtının tekelleÅŸmesine dayanan bir sistemin ülkenin önde gelen büyükÅŸehirlerini kaybetmiÅŸ olması, tüm süreçlere ivme ve ÅŸiddet kazandıracak bir sarsıntıdır. Buna ErdoÄŸan’ın ‘fıtrat’ını da eklemek gerek tabi. (...) Dolayısıyla, Türkiye’nin önündeki günlerde bir normalleÅŸme, iktidarın seçmen tarafından çizilen alana çekilmesi, kurumlar arası diyalogların geliÅŸmesi ve hizmet sunumunun huzur içinde saÄŸlanması beklentilerinin bir karşılığı bulunmuyor. (...) Saray iktidarının yönetim tarzının niÅŸanesi olan tekelleÅŸme kırılmış, iktidarın üzerine bina edildiÄŸi sistem kendi mantığının dışına düÅŸmüÅŸtür. Böyle gitmeyecek olan budur. (...) Bu koÅŸullarda iktidar, yeni bir oyun kurmak ve kaybettiklerini geri almak zorundadır. İster hızlı ve ani bir baskınla, isterse zaman yayılmış sinsi bir planla olsun, kırılmış tekelleÅŸmenin yeniden tesis edilmesi ÅŸarttır. (...) Saray, kendisinden koparılanlarla birlikte var olamaz. Birinden biri yok olmak zorundadır.”

***

GeldiÄŸimiz nokta burasıdır. Saray hamlesini seçmiÅŸ, eÄŸer geri döndüremezse sonunu getirecek olan yenilgiyi gasp etmek için adımını atmıştır.

Åžimdi karşı karşıya olduÄŸumuz tabloda seçenekler yalınlaÅŸmıştır: İri cüssesiyle Türkiye’nin baÄŸrına basan faÅŸizme minik fiskeler vurmaya çalışıp ilenmek veya tüm ilerici güçleri düzen sınırlarının dışındaki siyasal ve örgütsel aygıtlarla bu çetin kavgaya hazırlamak.

Kavga bir seçim hakkında olsa da doÄŸası gereÄŸi seçimle sınırlı olamayacaktır zaten. Bu seçimin seçim olmaması da bundandır. Kavga, faÅŸizme karşı özgürlük kavgasına dönüÅŸecektir, dönüÅŸmelidir.

Dün Erkan BaÅŸ’ın “Biz bu kavganın, bu seçimin tarafıyız” demesinin nedeni de budur.

***

Bu yazı, yazarının da pek sevmediÄŸi bir biçimle yazılmak zorunda kaldı. Deyim yerindeyse, yazı olmayan bir yazı oldu.

Seçim olmayan seçimin kısmetine yazı olmayan yazı düÅŸtü. Affola.