Özde vatandaş, sözde vatandaş

İnsanın dili varmıyor bazen “öldü” demeye. İçinizde zaman duygusu sarsılıyor, duygularınızın dengesi kaybolup, tökezliyor ve böyle anlarda tutunacak bir şey arıyorsunuz amansızca. 

Bazı ölümlerin yeri vardır yüreğinizin içinde. 

İçinizde yeşerttiğiniz, bazen bir şakaya vurduğunuz, bazen bir an’a dair dile getirdiğiniz ve daha çok ise kendi sessizliğinize konuk ettiğiniz bir misafirhanedir o yer. 

İyi olanın, masum olanın, insana dokunan acısı bambaşkadır çünkü. 

Hiç tanımamış, hiç yan yana gelmemiş bile olsanız, akarsınız hüznüne, öfkesine, anısına. 

Hrant için, kendiliğinden binlerce insanın evinden, işinden çıkıp akması gibi. Metin Göktepe için yollara düşmek gibi, Berkin için binler olup toplanmamız gibi. Adil olmayanların zalimliği yakmıştır çünkü yüreğimizi ve elimizden, yanımızdan, yöremizden koparılan bir insan, o an BİZ olmuştur. 

Aslı onlardan biri olarak düştü içimize. Adaletsizliğin elinde çırpındı günlerce. Hastane hastane dolaşan bedeni yoruldu. “Yer yok” dendi yüzüne. 

Sesi, sistemin duvarlarına çarptı. kendisinden olmayanların hayatlarını karartmaya yemin etmişlerin gözünde, “bir şey” değildi Aslı. 

Bir şey olabilmesi için güçlü, zengin ve arkası sağlam olması gerekiyordu. Değildi. İktidar için bir kıymeti olması gerekiyordu. Yoktu. 

Emeği ile çalışanların, alınteri ile hayatını kazananların, tepeden  onlara bakanlarca bir böcek gibi görünmesi, onlardan çaldıklarını bilmelerindendir lakin yükseklerde yaşayanlar, her aşağıya baktıklarında korkularını da görürler. 

Böcek-miş hissi verdikçe güçlü olduğuna inanan, egosunu tatmin eden, bu  kendini yıkılmaz gören hoyratlık, elbette olmayan dağarcığından seslenirken, asla ikiletmeyecektir sahip olduğu gücün cümlelerini.

Ne diyordu AKP Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz “Bağırta bağırta, kanırta kanırta” Öyle işte. 

Değersizleştikçe kazanan, hiçleştikçe basamakları tırmanıp kendini seçkinleştirenlerin dünyasında, bir başkasının kıymetini belirleyen tek şey, kendilerine benzemesidir biliyoruz. Tanığıyız çünkü yaşattıklarının. Bunu meşru kılan ise lümpenliktir ve onlar, kendilerine sunulan hiçbir şeye “hayır” demeyi aklından geçirmeyenlerdir. Hak etmediği şeye “hayır” diyemeyenlerin zulmü ise en beter olanıdır. Alçaklığın tarihi buralarda yazılır işte.

Bu yüzden süslerler alçaklığı. 

Bu yüzden yoksulu “zengin düşmanı”, adalet isteyeni “terörist”, hakkını arayanı “yıkıcı” olarak tarif ederler ve bunu hakim kılmak için, besiye çektikleri kalemlere doldur-boşalt yaptırırlar. 

Aslı öldü. “Yer yok” dendi yüzüne. Hastane hastane dolaştı hasta, yorgun bedeni. 

Erdal Yetimova. Britanya vatandaşı bir Türktü. 

İngiltere’de yaşıyordu. İktidarın tüm Avrupa’da kurduğu “Avrupa Türk Demokratlar Birliği” adlı örgütün ( UID UK) İngiltere bölge başkanıydı ve bu dernek, bir şirket olarak onun üzerine kayıtlıydı. 

İngiltere’den ailesi, durumunun kötü olduğunu, Covid 19 tedavisinin yapılmadığını ve durumunun ağırlaştığını AKP İstanbul Milletvekiline Zafer Sarıkaya’ya iletti. (Öyle diyorlar)

Sağlık Bakanlığına ait uçak hemen havalandı Yetimova için ve vatandaşı olduğu İngiltere’den, vatandaşı olduğu diğer ülkeye, yani Türkiye’ye getirildi ve hemen hastaneye yatırıldı. 

İktidarın “özel insan” grubundaydı Yetimova. Kendisine özel ambulans uçak kaldırılacak kadar “özel” di. 

Haberler, “Türkiye’nin vatandaşına verdiği değer” olarak geçiyor ve haberi “bağırta bağırta, kanırta kanırta” gözümüze sokuyorlardı.

İngiltere’de hayatını kaybeden onlarca Türkiyeli vatandaş için akıllarına gelmeyen “özel ilgi”, Yetimova için seferber edilmiş ve Londra Türk Büyükelçiliğinin çabası ile iş halledilmiş, “özel” vatandaş için emir demiri kesmişti.

Aynı gün Aslı öldü. Ona hastanede “yer yok” dendi. 

Aslı onlar için “hiç kimse”ydi. 

Yetimova , özel ilgili tedavisinden, “uzun ömürler” dileyen  iktidarın duasıyla çıkarsa, yeniden İngiltereye dönecek. şirketlerinin işlerini yürütecek. AKP’nin seçim ve imaj çalışmaları için koşturacak. Gölge konsolos gibi faaliyetlerini organize edecek. Her gelen bakanın yanında, omuzunda gözüküp, kadrajlara girip poz verecek. 

Ve biz, Aslı’dan yana hayatı taşıyanlar, asla unutmayacağız yaşatılanları. 

Bizi güçlü kılan tek şey bu çünkü.

Unutturmamak.