Özcan Alper'in Karanlık Gece'si

Karanlık Gece, aslında salt içinde bulunduğumuz döneme özgü olmayan ama içinden geçmekte olduğumuz devrenin gittikçe dayanılmaz hal aldığı koşullarda daha da bilince çıkan, duyumsanan karanlık hakkında değerli bir film; özgünlüğü ise bu karanlığın yalnızca katiller yaratan değil, sessiz tanıklıklar üzerinden istemsiz suç ortakları yaratan bir karanlık da olduğuna işaret etmesi.

Özcan Alper’in Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film seçilen yeni filmi Karanlık Gece dün (Cuma) 20 şehirde toplam 70 sinema salonunda vizyona girerek festival mecrası dışında geniş izleyici kitlelerine ulaşma olanağına nihayet kavuştu.

Alper’in, senaryosunu yazar Murat Uyurkulak ile ortaklaşa yazdığı (ve Antalya’da En İyi Senaryo ödülünü ortaklaşa kazandıkları) Karanlık Gece, ağır hasta annesinin yanında bulunmak için yıllar sonra köyüne dönen İshak adlı baş karakterin geçmişte kendisinin de bir şekilde, kısmen parçası olduğu ve üstü örtülmüş bir cinayete dair vicdan azabını odağına alan bir film. Geçmişte tam olarak neler yaşanmış olduğunu film boyunca geri dönüşler üzerinden parça parça, aşama aşama öğreniyoruz. Cesedinin bulunamaması sonucu “kayıp vakası” olarak kapatılmış cinayetin kurbanı, yöreye yeni tayin edilmiş genç bir orman görevlisi. Kaçak avcılığı önlemeye çalışan ve dolayısıyla köyün bazı erkekleriyle karşı karşıya gelen bu idealist genç, köydeki maço kültür içinde ayrıksı duran İshak’la ise yakın bir arkadaşlık kurmuş, bu arada eşcinsel olduğuna dair dedikodular baş göstermiştir.

Her ikisi de Türkiye prömiyerlerini Antalya’daki ana yarışmada yapmış olan Karanlık Gece ile Emin Alper’in vizyona geçtiğimiz aylarda giren Kurak Günler’i (*) arasında kimi benzerlikler var: her iki film de taşradaki maço kültürü teşhir ediyorlar ve bu kültürün şiddet, hatta vahşet potansiyelinin açığa çıktığı olayları konu alıyorlar; her iki filmin konuları içinde eşcinsellik dedikoduları yan unsur olarak yer alıyor, hatta, ilginç bir tesadüfle, her iki filmin konularının geçtiği yörelerde obruklar mevcut ve bu obruklar olay akışı içinde önemli bir işlev taşıyorlar. Ancak bir kısmı tesadüfle, bir kısmı ise yönetmenlerin duyarlılıklarının, ilgilerinin ülkemizin mevcut konjonktüründe kendilerini benzer öykülere yöneltmesiyle açıklanabilecek bu benzerliklerin ötesinde her iki filmin odakları arasında çok temel bir fark var: Taşraya dışarıdan gelip taşradaki yerel güç dinamikleriyle ve maço kültürle karşı karşıya kalan figür, Karanlık Gece’de baş karakter değil; Karanlık Gece’nin öznesi, kendisi de aslında kendi diyarında bir ölçüde ‘kara koyun’ olan, çocukluğundan itibaren örselenmiş, bu örselenmeye rağmen kimi asgari insani özelliklerini koruyan, “alfa erkek” özentisi olmaktan uzak, vahşi sürünün peşinden sürüklenebilecek ve bilahare sessizlik komplosuna yıllar boyu katılacak mizaçta biri.

Baş roldeki Berkay Ateş’in başarılı oyunculuğuna karşın filmin kanımca biraz muallakta kalan ya da yeterince derinleştirilemeyen yönü İshak’ın vicdan azabının tam olarak hangi dinamikle onun için artık katlanması gittikçe daha zor bir hal almış olduğu. İshak’ın annesinin hastalığı dolayısıyla köye, yani travmanın yaşandığı yere dönmüş olması, üstelik kayıp oğlunu hala çaresizce arayan perişan bir babayla karşılaşması bunu tetiklemiş olsa gerek ama senaryonun bu açıdan yeterince derine inemediği kanısındayım.

Öte yandan Karanlık Gece, aslında salt içinde bulunduğumuz döneme özgü olmayan ama içinden geçmekte olduğumuz devrenin gittikçe dayanılmaz hal aldığı koşullarda daha da bilince çıkan, duyumsanan karanlık hakkında değerli bir film; özgünlüğü ise bu karanlığın yalnızca katiller yaratan değil, sessiz tanıklıklar üzerinden istemsiz suç ortakları yaratan bir karanlık da olduğuna işaret etmesi.


(*) Kurak Günler hakkında bu köşede yayınlanmış bir değerlendirme için bkz: https://ilerihaber.org/yazar/emin-alperin-yeni-ve-en-iyi-filmi-kurak-gunler-148326 

Özcan Alper’in önceki filmlerinden Rüzgarın Hatıraları için ise bkz: https://ilerihaber.org/yazar/devrimci-genc-yusufun-onculu-ermeni-komunist-aram-31741.html