Madde ve maya

Geçen yazıda, ülke siyasetinde taraf olmanın, programı, eylemi ve örgütlenmesiyle toplumsal proletaryaya dayanan bir siyasal pratik inşa etmekten geçtiğini, bu pratiğin ise kendiliğinden tonu ağır basan toplumsal muhalefetin içinden mayalandırılabileceğini,  soruna sınıflar-devlet, sınıflar-siyaset açısından yaklaşmak gerektiğini yazmıştım. 

Bu genel formülün yaşama geçirilmesinin yazıldığı kadar kolay olmadığını tarihten ve kendi deneyimlerimizden biliyoruz.

“Maddi dünya”, üretim, mülkiyet ve sınıf ilişkileriyle birlikte ideolojik, kültürel vb. etmenlerin oluşturdukları karmaşık bir bütündür. Oluşumu açısından tarihsel, andaki somut gerçeklik anlamında güncel, çelişkili bir bütün. 

Bu karmaşık bütünü anlamanın ve devrimci yoldan değiştirmek,  bilimsel- teorik soyutlama gücüyle birlikte, bir yapma, kurma, oluşturma, dönüştürme etkinliği –sanatı olan siyasal inisiyatif gerektirmektedir.

Nesnel-öznel, yapı-özne, altyapı-üstyapı, nihai amaç-güncel hedef, teori-pratik, temel çelişki-baş çelişki vb. dünyayı değiştirme sorunsalındaki diyalektik ilişkiyi anlamak, çözümlemek için başvurulan kavramlardır. Sorunu tüm zaman ve toplumlar için çözecek bir formül henüz bulunmamıştır. “Zamanın ruhu” ve toplumsal süreçlerin önceden tümüyle görülmesi olanaksız cilveli devinimi, her somut durumun somut çözümlemesini, nihai amaca bağlanacak ana halkaların doğrulukla seçilmesini gerektiriyor.

Bunu yapamayan siyasal hareketlerin etkisizleşmesi kaçınılmazdır.

***

Bir durum saptaması olarak, Türkiye Sosyalist Hareketi’nin (TSH) kabaca son 40 yılda birbirini izleyen likidasyon dalgaları altında marjinalleştiğini, etkisizleştiğini söyleyebiliriz. Söz konusu dönemin, 12 Eylül ve SSCB’nin çözülmesi gibi iki büyük tarihsel olayın belirlediği koşullarının işçi ve komünist hareket açısından son derece elverişsiz olduğu açıktır.  Tarihi insanların yaptığı ne kadar doğruysa, “verili koşullar”ın yapılabileceklere sınırlar çizdiği de o kadar doğrudur. Dolayısıyla yukarıdaki saptama, salt iradeci bir yaklaşımla, TSH’nin söz konusu dönemde büyük devrimci dönüşümleri gerçekleştirmek olanaklıyken, fırsatları değerlendiremediği türünden bir ima taşımıyor. Sormak istediğimiz ve yanıtını arayacağımız sorular şunlardır:  Aleyhteki nesnel koşullara rağmen, hareketin bu ölçüde etkisizleşmesi, marjinalleşmesi, kaçınılmaz mıydı? “Kaçınılmazdı” demiyorsak, bugünkü durumun buradan çıkışa da yol gösterecek siyasal nedenleri üzerinde düşünmemiz, tartışmamız yerinde olacaktır. Vurguyu, bilerek  “siyasal”a yapıyorum. Çünkü sonul amaç, nesnel koşullar,  sınıf mücadelesi görevleri arasındaki bağı kuracak başlıca araç siyasettir. 

TSH içindeki eğilim ve çizgi farklılıklarını anlatmak üzere, en popülerleri “liberalizm” ve “ulusalcılık” olmak üzere çeşitli tanım ve tasnifler yapılıyor ve bunlar önemli ölçüde gerçeği de yansıtıyor.

Bu yazıda konuya başka bir açıdan yaklaşmaya, ilk bakışta birbirine zıt görünen siyaset tarzının iki uçtan nasıl aynı sonuca giden yolu döşediklerini göstermeye çalışacağım. 

***

Bu yazı açısından anlaşılma kolaylığı yaratsın diye bunlardan birincisine ileriye doğru kaçış, ikincisine geriye doğru kaçış diyebiliriz. İkisi de son çözümlemede komünist siyasetten ve sınıftan kaçış sonucunu getirmektedir.

İleriye doğru kaçış, nesnelle öznel arasındaki çelişkiyi, nesnele küserek, tüm söylem ve eylemi teorik ve steril nihai amaca endeksleyerek gidermeye koyulan, sürmekte olan mücadelelerin dışından tarihe mektup yazan toptancı siyaset tarzıdır. Bu yaklaşımda olanların, toplumun verili uğrakta yüz yüze olduğu tarihsel ve sınıfsal sorunların çözümü için önerebildikleri tek şey uzaktan sosyalizm hedefi göstermektir. Bu tarzın pratik siyasete yansıması, devlet ve düzen içindeki çelişkilere,  emekçi kitlelerin ivedi gereksinmelerine, bunların yol açtığı ülke çapındaki hareketlenmelere “düzen içi” etiketi yapıştırarak uzak durmak, hatta kimi haklı gerekçeleri kullanarak karşı çıkmak biçiminde oluyor. Geçerken parantez içi iki not ekleyelim: Bir, cumhuriyet mitingleri, Gezi isyanı, adalet yürüyüşü, sarı yelekliler vb. milyonları seferber eden büyük yığın hareketlerine, yalnızca, hatta esas olarak, onlar üzerinde hegemonya kuran siyasal-sınıfsal öznelere bakarak tutum belirleme bu tarzın pratik siyasetteki temel yanlışlarından biridir. İki, buradaki”ileri” sözcüğüne olumlu bir anlam yüklememek gerekir. Çünkü bu eğilim, aslında ve çoğu durumda yaşanmış sosyalizm denemelerinin öncesine  çağrı yapmaktadır.

TSH’nin sayıca daha ağırlıklı bölümü ise geriye doğru kaçış eğilimi içindedir. Geriye doğru kaçış tarzının alameti farikalarını (ayırdedici belirtilerini); nesnelliği ve güncelliği abartarak nihai amaçtan, devrimci programdan uzaklaşma, dar pratikçilik ve kuyrukçuluk olarak özetleyebiliriz. Dünya ve ülke siyasal-sınıfsal güç ilişkilerindeki değişikliklerin, eksen kaymalarının, Türkiye iktidar bloklaşmalarındaki başkalaşımların, bunların getirdiği “acil görev” vb. dayatmalarının bu eğilimi beslediğini kabul etmek gerekiyor. Sonuçları ise yıkıcıdır: Sosyalist hareketin varlık nedeninden, sınıf temelinden, yeni toplum-yeni insan iddialarından uzaklaşması,  bunlarla güncel mücadele arasındaki bağın kopması.

Belki daha önemlisi, komünistler açısından “zaman”ın ancak, toplumsal kurtuluşçu amaçlar yolunda bir güç biriktirme, yeniden kuruluş, kültürleşme süreci, uzun erimli bir “yatırım” etkinliği olarak değerlendirildiğinde kazanılmış olacağının unutulmasıdır. “Zaman” ana teslim olana değil, kendi hedefleri doğrultusunda taş üstüne taş koyana yardımcı olmaktadır. Zamanı devrimci amaçlar yolunda (katılımcı- interaktif yöntemle var edilen, işlevsel nitelikte bir devrim ve mücadele programı, toplumsal proletarya içinde gerektiğinde karınca adımlarıyla yol katederek köprü başları tutma vb) en doğru biçimde değerlendirmek için, güncel zamanın saptırıcı basıncından özgürleşmek gereklidir. Bir yeni toplum ve sınıf hareketi, en azından bu nitelikte bir maya olarak komünist toplumsallığı yeniden oluşturmayı mücadelenin ve çalışmanın başat önceliği haline getirmek yerine, sermaye ve devletten gelen dayatmalara aynı eksende (karşıtında olmak aynı eksende olmaktır) tepki ve karşıtlık geliştirmek, “barış”, “demokratikleşme” türünden içi boşalmış belgiler, güncel siyasal “açılım” ve saçılışlar üzerinden siyasal varlık ve gelecek aramak çıkmaz sokaktır. 

***

Bu yazıda da, sorunu hâlâ olumsuzundan, yapılmaması gerekenler açısından ele almış olduk. Bunun bir nedeni, “ne yapmalı” sorusunun her zaman “ne yapmamalı” sorusuna yapışık olmasıdır. Öte yandan, sorunun burada bırakılmayıp, daha somut ve pratik yönleriyle irdelenmesi, yaşamın, yürüyen hareketin gösterdiği ipuçlarından tutularak, yeni kavramlaştırmalar, yeni yol ve yöntemler üzerinde tartışılması bugün gerçek bir ihtiyaç olarak kendini dayatmaktadır.

Elimizden geldiğince bu ihtiyaç üzerine tartışmaya devam edeceğiz.