İpotek altında tarım

Paramız var ki ithal edebiliyoruz kafasıyla yerli tarım ve hayvancılığı ithale yedirenler ortaya çıkan bu tabloyu dert etmiyor. Bakanlar değişse de kafalar aynı.

Oğlum otizmli olduğu ve bu ülkede bir otizmli çocuğun eğitim hakkı kolayca gasp edilebildiği, yok sayılabildiği için eğitim alamıyor. Hiçbir başka sosyal desteğe de sahip değiliz. Salgın dönemi ergenlikle birleşip sorunları büyüttüğü için sağlığına faydası olur mu diye kalktık köye geldik. Daha doğrusu eskiden köy olan ve şu an adına ne diyeceğimi pek bilemediğim yere. Köy desem değil çünkü ev kiraları artık sekiz on bin TL civarında, şehir desem o da değil. Köy kent karışımı bir garip halde artık Ege’nin sahilleri.

Her hafta pazar kurulduğu gün, sabah erkenden oğlum uyurken sebze almaya gidiyorum. Tezgahlar açılmadan orada olduğum için tanıdıklarla laflıyoruz. Domates yirmi beş otuz, patlıcan desen öyle, fasulyeye zaten ancak uzaktan selam verip geçersin, erik çilek cüzdanı patlatacak düzeyde pahalı. Yarım asır geçtim bu ülkede artık, pahalılık zamanları gördük ama böylesini ben ilk defa görüyorum. Bezelyeyi taneyle alacağımız bir iktidar dönemi bu.

Pazarcının yüzü daha sabahtan asık, mallar belli ki toptancıdan alınmış, sorsan kendi köyümüzden diyorlar ama uzun sohbet edersen anlatıyorlar, çoğu alım satıma dönmüş. Kendi malını getiren kalmamış çünkü bir şeyleri ekmek, yetiştirmek büyük risk artık. Mazotu, gübresi, yemi derken her ay artan girdi maliyetlerinin ne olacağı belli olmadığı için al-satçı olmuşlar. Eskiden iki kasayı yere atıp üstüne sütünü, yumurtasını iki bağ ıspanağını marulunu koyup satan yaşlı teyzelerden eser yok. Artık onlar bile ucuzun ucuzu marketlerin müşterisi olmuşlar. Her gidişimde moralim daha çok bozuluyor.

Bu tablo böyle sürüp giderken Sudan’da tarım arazilerine “bir asır sonra bize lazım olacak” deyip yatırım yaptıkları bölgede kabile ve silahlı grupların işletmelerden “zekât” adı altında haraç istediği ortaya çıktı. Kendi memleketinde milyonlarca hektar arazini sulayamaz, ekemez, üretemez durumdayken Sudan’da biraz tarım biraz da inanç ihracatı karışımı tutmamış. Buna itiraz edenlere vizyonumuzu kavrayamayan çapsız zihniyet deyip çiftçiyi ekemez duruma getirenlere de ancak bu düzeyde pişkinlik yakışır, ne diyelim.

Paramız var ki ithal edebiliyoruz kafasıyla yerli tarım ve hayvancılığı ithale yedirenler ortaya çıkan bu tabloyu dert etmiyor. Bakanlar değişse de kafalar aynı. Geçenlerde hem Tarım Bakanı hem de dört bakan yardımcısı birkaç günde değişti. Yeni bakan “Türkiye’de aç açık kimse yok, tarımı siyasete alet etmeyin” dedi.

Ona cevap İzmir Kiraz’da süt üretimi yapan Mehmet Kani’den geldi. “Biz kendi kendimize bu hale düşmedik. Patatesin kilosu 20-25 TL keyfinden olmadı. Samanın kilosu 2 bin TL oldu. Mazotun litresini 23 -24 lira yapanlar düşünsün. Elektriğe yüzde 127 zam yapanlar düşünsün. Trakya’dan saman getiriyoruz, nakliye ücreti samanın kilosunu geçiyor.”

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın 2022 Ocak verilerine göre, Türkiye'de 2 milyon 113 bin 81 tarım arazisi sahibi yaklaşık 4 milyon hektarlık verimli tarım arazisini bankalara ipotek ettirdi. Bu ülkenin tarım arazisi varlığının yüze yirmiye yakınına tekabül ediyor. Karşılığında kullanılan krediler eski parayla katrilyonlar ediyor. Bu da çiftçinin borcu borçla kapatmaya çalıştığı, krediyi krediyle ödediğini gösteriyor. Tarım Kredi Kooperatiflerinin 2021 yılı raporuna göre aciz vesikasına bağlanan 21 bin 333 çiftçi var, yani tamamen iflas etmiş olanlar. Ev ahalisini ve çalıştırdıkları işçiyi de sayarsak yüzbinlerce işsiz tarım işçisi demek bu.

Ekonominin nereye gittiğinin tipik göstergelerinden biri yurttaşların tasarruf ve borç miktarıdır. Bakanın bakmadığı yerlerde karnını doyurmak için bile her ay düzenli olarak kredi kullanan çiftçi, artan borç ve kredi miktarı, takibe düşmemek için bir borcu diğer borçla ödemeye çalışanların sayısında patlama yaşanıyor. Kendi kendine yetebilen nadir ülkelerden birini tarlaları ipotekli, köylüsü ekip biçemez sütü yoğurdu bile marketten alır hale getirmek...

O sabah pazardan dönerken cuma yanında gördüm köyün yaşlılarından Musta dayıyı, sordum naapdurun diye, dedi seçime gün sayıpduru…