Tarihçi Hobsbawm, 1789 Fransız Devrimi ve 1780 Britanya Sanayi Devrimini “geniş bir coğrafyayı içine alan bir yanardağın ikiz kraterleri” olarak nitelemiş, dönemi de “devrimler çağı” olarak adlandırmıştı.
Devrimler çağında dünya, birbirini izleyen altüst oluşların, devrimlerin sahnesi oldu.
1848 ve 1917 devrimlerinin bu süreçteki en önemli iki tepe noktası olduğunu söyleyebiliriz. 1848, kıta Avrupası’nın tümünü içine alan bir dünya devrimi kalkışmasıydı. 1917, 74 yıl süren çok zengin bir sosyalizm denemesini başlatan ilk proleter-sosyalist devrimdi.
1848 Ocak ayında tutuşan Avrupa Devrimi 1848 sonbaharında yenilgiyle sona erdi. Marx, 1848-50 dönemini ayrıntılı biçimde incelediği Fransa’da Sınıf Mücadeleleri’nde şu sonuçlara vardı: Bir: Kıtadaki ekonomik gelişme, henüz kapitalist üretimi ortadan kaldırmak için yeterince olgunlaşmamıştır. İki: Proletaryanın, varlığıyla burjuvaziyi korkutacak kadar güçlü, kendisi için daha fazlasını yapamayacak kadar güçsüz olduğu ortaya çıkmıştır. Marx, 1848’den üç de önemli ders çıkarmıştı: Bir: Proletarya, devlet erkini ele geçirene kadar devrimi sürekli kılmalı, zorunlu bir geçiş dönemi olarak proletarya diktatörlüğünü hedeflemelidir. İki: Burjuvazinin karşı devrim tarafında olduğu anlaşılmıştır; o halde işçi sınıfının burjuvaziye karşıtlığını ikinci plana atmasına gerek yoktur. Üç: İşçi sınıfı tüm öteki sınıflardan bağımsız biçimde örgütlenmelidir.
***
Ekim Devrimi, yirminci yüzyılın başındaki dünya ve Rusya koşullarının, Birinci Dünya Savaşı’nın emperyalist zincirde yarattığı sürtünme ve gerilimlerin, Çarlık karşıtı halkçı birikime yapılan Marksist aşının sentezleşerek yarattığı özgün bir proleter-sosyalist devrimdi. Kapitalizmin hızlı bir tempoyla geliştiği, kapitalizm öncesi ilişkilerin ise bu gelişmeye karşı direndiği, “uluslar hapishanesi” olarak anılan, despotik çarlık devletine karşı gerçekleşti. Devrimin gerçekleşmesinde, 1848 ve sonrasının sınıf mücadelesi-devrim derslerinden yaratıcı sonuç ve araçlar üreten Lenin önderliğindeki Bolşevik Partisinin ağırlığı açıktır. Bolşevikler, emekçi sınıfların kendiliğinden hareket ve örgütlülüğünün sonucu olan İşçi, Köylü ve Asker Sovyetleri ile öncü parti arasında ahenkli bir ilişki kurarak devrimci durumu devrime büyütmeyi başardılar.
Ekim Devrimi, dünya devrim sürecine yeni bir enerji ve ivme kazandırdı; kapitalizmden komünizme geçiş sorunları üzerine çok zengin bir deneyim laboratuarı oluşturdu; dünya sınıfsal/ siyasal güç ilişkilerinde yeni dengeler yarattı; yirminci yüzyıla damgasını vurdu. Sovyet iktidarının dünya kapitalist sisteminin karşıt kutbu olarak 74 yıl direnmesinin bile kendi başına büyük bir başarıdır.
Üretici güçlerin gelişkinlik düzeyi ve kültürel birikim bakımından komünizme hazır olmayan bir doğu toplumunda, kuşatılmış tek ülkede sosyalizm kuruculuğu çok çetin bir nesnellikle boğuşmak anlamına geliyordu. Bu çetin nesnelliğe, zorunlu pratikleri teorileştiren ideolojik siyasal yanılgılar eşlik etti. Sonuç olarak, Ekim Devrimi ile başlayan büyük sosyalizm denemesi, dünya devrimiyle tamamlanamadan, kapitalizmden komünizme geçiş sürecinin görevlerini tamamlayamadan 1991’de çözüldü. Sovyetler Birliği’nin çözülmesi, genel olarak ilerici insanlık, özel olarak dünya işçi ve komünist hareketi açısından olumsuz maddi, psikolojik/travmatik sonuçlar doğurdu.
100. yılda, 1917’de gerçekleşen ilk sosyalist devrim ve onu izleyen 74 yıllık deneyim kadar, çözülüşün kendisi de deneyim/dersler hanemize yazılmış durumdadır.
***
2017 dünyası, üretici güçlerin gelişkinlik düzeyi bakımından komünizme geçiş için 1917 ile kıyaslanmayacak kadar olgun; toplumsal proletaryanın, devrimci komünist ve ilerici güçlerin ideolojik-siyasal ufku, yeni bir dünya kurma programı ve enerjisi, bilinç ve örgütlülüğü açısından ise yorgun, edilgen ve zayıf bir konumdadır. Komünizmin, bugün, insanlığa artık, kan, karanlık ve kaostan başka hiçbir gelecek sunamayan kapitalizm karşısındaki tek gerçek seçenek olduğu koşullarda, öznel öğenin toplu/verili durumu zamanımızın en önemli sorunudur.
Marx’ın Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’ya Önsöz’deki ünlü ve özlü formülasyonuyla, “toplumun maddi güçleri, o zamana kadar içinde devindikleri mevcut üretim ilişkilerine ya da bunların hukuki ifadesinden başka bir şey olmayan, mülkiyet ilişkilerine ters düştüğü” zaman toplumsal devrim çağı başlar.
Kapitalizmden komünizme geçiş çağının içinde, yeni bir devrimci dalganın öngünlerindeyiz. “Çağ”ın, olanakların ve tehlikelerin birlikte devindiği içinde olduğumuz uğrağını anlamak ve ona göre davranmak kritik bir önem taşıyor.
Yeni devrimci dalganın, nerede, nasıl, ne zaman, hangi biçim ve yöntemlerle kabaracağını bilemesek de, bu kaotik dünyanın haldeki gerilimi uzun süre kaldıramayacağından, bütün büyük devrimci yükselişlerde olduğu gibi kendiliğinden büyük kitle hareketlerinin sökün edeceğinden emin olabiliriz.
Dünyayı değiştirmek isteyenlerin, güncel siyasetin dayattığı görevler için mücadeleyi sürdürürken, aynı zamanda yeni dalgaya yanıt verecek ideolojik, programatik, siyasal hazırlığı öncelikli görev haline getirmeleri gerekiyor.