Güncele dair yazmak gerçekten yıpratıcı.
Zira yazılacaklar içinde es geçilebilecek bir başlık yok. Ne ki, yazılması gereken başlıkların her biri birbirinden karabasan olgular… Ve belki de söylenen veya söyleneceklerin, sadra şifa olacak bir tarafı da bulunmuyor.
Durum böyle olunca ne yazmalı ne söylemeli?
Oysa vardır!
***
Memleketin seçim sonuçlarına bakılırsa, AKP kurulduğu günden bu yana hem tek başına iktidar ve hem de aldığı oylar bakımından yüzde kırk dokuzla azınlıktadır. Yani bu ülkedeki yüzde elli birlik bir oy oranı, bu partinin hem muhalefetindeki çoğunluktur hem de sonuçta, bir azınlık tarafından yönetilmektedir. Ayrıca yönetilen çoğunluk da aksi ne söylenirse söylensin, AKP’nin siyaset biçimini, kendi yaşam anlayışına karşı birincil tehdit olarak görmektedir.
İşte üst paragrafta “oysa vardır” dediğimizin, bu kapıyla ilgisi bulunmakta ve bunun için de yazmak gerekmektedir.
Devam edelim…
***
Tehdittin toplumsal olarak algılanması, ahalide gardı düşmüş bir psikolojizm yaratıyor. Buna ilişkin, en büyüğünden en küçüğüne, belki binlerle de örnek birikmiş vaziyette…
En güncellerinden bir tanesi dün bu portalda yayımlandı. Belki diğerlerinin yanında küçük bir örnek gibi düşünülebilir. Oysa meraklısına aşağıdaki bağlaçtan okumalarını sağlık verip, vardığımız yere bakar mısınız diyeceğim:
“TCDD, baba ile 9 yaşında kızına 'İslam’a aykırı' diyerek yan yana bilet vermedi… (*)”
Teville ilgili her tür atraksiyon yapılmıştır; yetmezse daha da yapılacaktır. Ancak sonuç değişmiyor; “rejim değişikliği” adlandırılması veya yaşam alanlarına tecavüz korkusu, toplumsal bir çürüme batağına çoktan dönüşmüş bulunuyor…
Neredeyse yüzde elli birlik çokluğun kahir ekseriyeti, gelecekten umut kesmiş ve kurbanlık koyun gibi bıçağa teslim noktasına gelmiş durumda. Buna rağmen, çare için kıvrananlar çoğunluk değilse bile halen ihmal edilemeyecek bir çokluğu da oluşturuyor…
***
Tercih muhtelif gibi görünse bile üç seçenekten daha fazlası yoktur…
Yani, ya teslim olanlar sürüsüne katılıp, ruhun bedenden ayrılması beklenecek ya da pes edenler kervanında, cepte olan parayla başka ülkeye kapak atanlar trenine binilecektir. Üçüncüsü mü? Kendi yaşamıyla memleketin geleceğine sahip olmayı ortaklaştıranlar, örgütlü ve sahici biçimde mücadele edecektir…
Öyleyse bu son cenahı kerteriz alıp, işe buradan başlamakta mahsur yoktur…
Yani birbirine hem sahip çıkacak hem de örgütlenip gidişata dur demek için duruma vaziyet edecek olan işte ve sadece bu son bölüktür.
Yani anlatılan bizim hikayemizdir…
***
Mevzuyu biraz açacak olursak:
1. AKP, Türk modeli başkanlığa “Cumhurbaşkanlığı modeli” yakıştırmasıyla MHP’yi kendine yedekleyerek Meclisten geçirme telaşındadır.
2. CHP’nin sokakla ve halk kitleleriyle bir bağlantısı olmayan muhalefet anlayışı, mecliste ne yaparsa yapsın engellenemeden ikinci tura erişmiştir. Bundan böyle de CHP’nin umudu, teklifin sahibi iki partinin içinden çıkacak ve siyaseten intihar etmeye gönüllü vekillerin insafına kalmıştır.
3. Bırakın insaf beklentisini, henüz iki yıllık olmayan vekiller, bugün bir seçime gidilirse, vekillikten emeklilik hakkı kazanamayacak olduklarının bilincine çoktan kendi parti yöneticileri tarafından koşullandırılmıştır.
4. Yani saflar sağlamdır.
5. Bu itibarla, teklif ala-ü vala ile meclisten geçmeye ve referanduma sunulmaya artık çok yakındır…
6. CHP ve HDP mecliste temsil edilen partiler olarak referanduma giden süreçte de muhalefete devam edeceklerini beyan etmiş vaziyettedir.
7. AKP’nin eli sadece MHP’nin yedekliğinden kuvvet almamakta ve aynı zamanda OHAL yetkisini de sonuna kadar kullanmanın dayanılmaz hafifliği ile ortalığa yeni baskılar saçmaktadır.
8. Sosyal medya paylaşımları bakımından takibatta olanların derdest edilmesine yönelik ev baskınları çoktan gazete manşetlerine yerleşmektedir. Bu listenin kırk beş bin kişilik olduğundan dem vurulmaktadır
9. Basın tam anlamıyla felç olmuş görünümdedir. Gazetelerin her birisi adeta Anadolu Ajansının il şubeleri gibi çalışmakta ve hükümet kontrolünde resmi bilgilendirme dağıtımı yapmaktadır.
10. Cumhuriyet Gazetesinin yazar çizerleri başta olmak üzere birazcık kafa kaldırmaya kalkanlar da kodeste misafir edilmektedir.
11. Öyleyse demokrasi denilip, demokrasinin rafa kaldırıldığı yeni bir aralığın yaşandığını söylemek, hiç de abartı değildir. Yargı kurumları atamadan, resen emekliliğe kadar hükümet kontrolünde olup bırakın hukuku, başta anayasa olmak üzere kanunların uygulanmasının dahi tağyir, tebdil ve ilga edildiği pek çok örnek ve tasarruf ortada çıplak durmaktadır.
12. AKP’nin gelecekteki teminatı şimdi yaptıklarıysa, referanduma götürülecek anayasal başkanlık teklifinin nasıl propaganda edileceği de herhalde meçhul bir bilgi olmasa gerektir.
13. Memleketten gitmek ve yeni ufuklara yelken açmak, bazıları için olabilir bir hülyaysa bile, çoğunluğun böyle bir şansı bulunmamaktadır.
14. Öyleyse ah, vah etmenin ve akıntıya kürek çekip, işi olacağına bırakmanın referandumda “evet” e faydasından başka bir şey olmayacaktır.
15. Kendi geleceğini bu yapılan, edilenler içinden okuyamayanlara tek bir çıkış yolu kalmıştır. O da “#hayır” demektir.
16. “Hayırda hayır” olabilmesi için çalışmak ve örgütlenmek gerekir. Bu kez örgütlenme salt bir siyasi parti veya partiler etrafında kenetlenme değil, seçmenin kendi insiyatifi ile kucaklaşması suretiyle olacaktır. Ancak başıboş değil, sokakların, mahallelerin demokratik birliğinden kuvvet alan ve örneğini Gezi Direnişinde yaşadığımız bir halk inisiyatifine ihtiyaç vardır.
17. Sandıkların beşte kapandığı ve saat beş buçukta, televizyonlardaki ilk sütun grafiğin yayınlanmasından birkaç saat sonra, AKP’nin tek başına iktidar olduğunu belgeleyen bir seçim-sayım sistemine rağmen, sandıkların sahibi halk olmalıdır. Sandık kurullarında görev almak ya da en azından müşahit olmak, torbaların ilçe seçim kurullarına ulaşımını takip etmek bir yurttaşlık görevinden çok, artık bir hayat-memat meselesi haline gelmiştir.
18. “Neden hayır” tezini herkes birbirine iyi anlatmalıdır. Bir atımlık barut gibi değil, en azından kendi civarımızdakilerle sürekli bağ içinde olunmalıdır.
19. Demokratik tepkiyi yansıtacak ya da “#hayır” tercihinin kanıtlarını sunacak, bunları anlatırken de ayrıştırıcı olunmayacak akılcı eylemler üzerinde şimdiden düşünmek gerekmektedir.
20. Kuşkusuz bunlar başa buyruk değil, halkın kendi gündelik iç dinamikleriyle hareketini olanaklı kılan toplumsal ara yüzleri inşa ederek gerçekleşir.
21. Referandumda güdülecek ortak eylemlik, meclis dışı siyasetlerin toplumsal tanınırlık ve güvenirlik kazanacağı bir ara yüzde buluşmasıyla gerçeklik kazanacaktır. Zaman, ayrışmanın değil, ortaklaşmanın buluşması gerektiği andır…
22. Haziran Direnişi, el birliği ile öldürülmeye çalışılsa bile, halen toplumsal anlamda ayakta olan yegâne sivil inisiyatiftir…
23. Öyleyse geleceğe ve laik yaşam biçimine sahip olunacaksa referandumda “#hayır” demek ve bunu sandıkların konduğu güne kadar birbirimize anlatmak çok önemlidir.
Öyleyse ağlamayı bırakıp şimdi doğrulmak ve kolay gelsin demek gerekir…