Halkın sırtına inen kırbaç

Bu sefer halk, gerçekle kırbaçlanıyor çünkü. Sırtına ekonomik sefaletin darbeleri iniyor. Midesine açlığın bilgisi oturuyor.

Merkez Bankası’nın politika faizlerini düşüreceğini açıkladığı Eylül ayı başından beri Türk Lirası değer kaybetmekte. Buna paralel olarak ithal ürün girdileri artmakta bu da hayat pahalılığına neden olmaktadır. Gerçek enflasyon rakamları ortada yok ama fiyatlar en az %50-60 artmış durumda.

Türk Lirası, 23 Kasım’da bir günde %10 değer kaybetmesiyle 2001 krizinden beri görülmemiş bir değer kaybı yaşadı.  Buna rağmen Merkez Bankası 16 Aralık’ta bir puan (100 baz puan) daha faiz indirince Türkiye’de döviz ve altın fiyatları tutulamaz oldu.  Piyasalarda ki bu şok dalgalanmalara rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem Cuma günü hem Pazar günü, ısrarla faiz artırımına değil indirime devam edeceklerini belirtti ve İslami kavram olarak da “Nas”a uygun davrandıklarını söyledi.

Böylece herkesin aklında faiz artırımı olamayacağı döviz kurunun daha da yükseleceği fikri ağırlık kazandı.  Daha önce iktidar cenahının açıkladığı,  ucuz lira pahalı dövizle bir Çin modeli uygulanacağı, ihracatın artırılarak enflasyona karşı önlem alınacağı belirtilmişti. BDDK verilerine göre Son üç ayda bankalardaki döviz mevduatı %55’ten %65 seviyelerine çıktı.

Ancak Erdoğan pazartesi akşamı (yani 20 Aralık akşamı)  bu söylemlerinden vazgeçerek dövize çevrilebilir mevduat diye yeni bir kavram ortaya attı. Aynı saatlerde piyasaya yüksek kurdan başlayarak büyük miktarlarda dolar satışı oldu. Ekonomist Uğur Gürses in yazdığına göre 20 ve 21 Aralık günleri Merkez bankası toplam 7 milyar dolar piyasaya arka kapı yoluyla döviz sattı.  Yani Erdoğan’ın bu söylemini, Merkez Bankası aracılığıyla kamu bankaları desteklemiş oldu. Böylece döviz rezervleri gazetelere yansıyan haberlere göre Swap (borç alınan para) hariç rezervler, eksi 38,8 milyar dolardan eksi 46,7 milyar dolara geriledi. Bu hamleyle iktidar, son bir aydır durmadan halkına yalan söylemiş duruma düştü.  

Maliye ve Hazine Bakanlığında son 1 yılda üç kez Bakan değişikliği oldu. Son atanan Bakan Nurettin Nebati, tam Saray’ın aradığı adam olduğunu kısa sürede ispatladı. Koltuğa oturduğu ilk günlerde “ siz ne kaybedersiniz maaşınız dışında ben her şeyimi kaybederim “ diyecek kadar iş insanı ve kendi sınıfının bilincinde olduğunu gösterdi. Ekonomi eğitimi yok, doktora tezinin başlığı “AK Parti teşkilatlarının demokratik değerlere bakışı üzerine karşılaştırmalı bir analiz: Milli görüşten muhafazakâr demokrasiye” adını taşıyor.

Ekonomi konusunda soru soran kadın sunucuya “gözlerimin içine bak ne görüyorsun” diye soracak ve “ekonomi gözlerdeki ışıltıdır” diyecek kadar lümpenoromantik bir kişilik.

Konumuz kişilerle değil, ekonomik durumla ilgili ama ortada konuşulacak bir ekonomik model ya da tez yok. Halkına tuzak kuran, kamu maliyesini zarara uğratan, ekonomiyi felç eden “karakterler” var. Ama bu hamleler de boşuna yapılmıyor. Çoğu yazarın belirttiği gibi amaç bir tür 3. Sınıf film makyajıyla rakamları güzel göstermek ve erken seçime gitmek. AKP’nin tek amacı seçimi ne pahasına olursa olsun kazanmak. Bunun için yalan da söylenir, seçim finansmanı için dar bir yandaş çevresine “insider trading” yöntemiyle milyar dolarlar da kazandırılır.

Ancak bu iktidar gidecek, eninde sonunda gidecek. Çünkü bu sefer sadece ihlal ettiği hukuk devleti ilkesinden mağdur olanların, KHK ile haksız yere işinden atılanların, Soma’da ölen madenci ailelerin sesi değil, bizzat açlığın sesi geliyor meydanların derininden. İşsizlerin, çocuğuna yiyecek alamamış memurun, ev kirasını ödeyemeyen, ev sahibiyle kavgalı olan asgari ücretlinin gerçeği indirecek iktidarı.

Bu sefer halk, gerçekle kırbaçlanıyor çünkü. Sırtına ekonomik sefaletin darbeleri iniyor. Midesine açlığın bilgisi oturuyor.

Ekonomik kriz, gıda krizini de tetikliyor. Gübre, hayvan yemi, ilaç ve tohum fiyatları yüksek düzeyde artıyor çünkü bunlar ithal ve dövize bağlı. Kendi tohumunu gübresini ilacını üretemeyen bir Türkiye kaldı elimizde. Maliyetlerin ciddi boyutta artması çiftçiyi ekim dikimden alıkoyuyor. İşte bu saydıklarımız üstüne bir de iklim krizi ve içinde bulunduğumuz kuraklığı, su varlıklarımızın azaldığını düşünürsek, bir gıda krizinin de kapımızda olduğu açık. Ekonomik krizin ve gıda krizinin bileşkesi korkunç bir açlıktır.

Yoksul insanların feryadı pek yakındadır.

İlk iş açıktır ki AKP denilen halk düşmanlarının iktidardan gönderilmesidir.