Kötülüğe karşı dayanışma

Devletin yokluğuna rağmen neler yapılabileceğini deprem sonrasında dayanışmamızda gördük. Her şey bizim ellerimizde ve irademizde…

Tarihin hızlandığı bu dönemde Türkiye’de olan bitene hâlâ şaşabiliyoruz. Halâ bazı olaylara “bu kadar da olamaz!” diyebiliyoruz.

Mesela bir deprem felaketinde kimse, “Devlet” denilen yapının, yapıyı yönetenlerin, kendi çıkarlarını hesaplamak için kurtarma faaliyetlerini 50 saat durdurmasını beklemez. Normal bir düzende başkasının kanı üzerinden siyaset yapmak en büyük suçtur çünkü… Yapılırsa ne olur?  Kurtarılabilecek binlerce insanı ölüme terk etmiş olursunuz…

Kimse bu kadar kötü olamaz. Bu kötülüğü aklınız almadığı için işi sadece “beceriksizlik, liyakatsizlik, hazırlıksız olma” durumuna indirgersiniz.

Size kanıtlar sunulursa da görmezden gelirsiniz, çünkü Cehennem Zebanileri ile karşılaşmaya hazır değilsinizdir. Tıpkı “başkasının acısına bakmaya” hazır olmadığınız gibi. Ancak, kendi yaşamınız içinde de görmüşsünüzdür toplumların öğrenmesinin o kadar hızlı olmadığını… Ya da “Devlet” denilen yapı kafanızda çok büyük ve kutsaldır ve toplumun iyiliği için çabalamaktadır. Ama iktidar hata yapmış olabilir. Devlet ile iktidarı birbirinden nerede ayıracağınız ise siyaset bilimi kitaplarında da sade bir dil ile anlatılamaz. İç içe geçmiştir ta antik klan yapılanmasından bugüne…

Ancak yaşanılan acı, gerçektir. Duyulan umutsuzluk, gelecek inancınızı öldürür. Duyduğunuz öfke, ânın içindedir… Kurtarılamayan canların, kaybettiğiniz sevdiklerinizin acısı, kendi geleceğinize ilişkin kaygınız… Kederlerin gideceği   bir yer olmalıdır. Bu yer ise soğuk aklın size gösterdiği yer değil, duygunuzun kaçmayı seçtiği yer olacaktır.

Çünkü aklınız aslında size iktidarın kötülüğünün kanıtlarını yıllardır göstermektedir. Kendi siyasi duruşunuza göre bir geriye dönüş çıkartabilirsiniz.  Çiftçiye “ananı da al git” denmesinden, Ergenekon yargılanmalarında “kasa” diye suçlanan Kuddusi Okkır’ın cezaevinde ölümüne,  Albay Ali Tatar’ın intiharından  12 yaşında Ceylan Önkol’un öldürülmesine, Roboski köylülerin bombalanmasına, Gezi İsyanında 8 canın öldürülmesi ama kimsenin neredeyse ceza almamasına,  17/25 Aralık Operasyonlarına ve işten atılan binlerce polise, Soma’da 302 madencinin diri diri gömülmesine oradan Ermenek’e, 7 Haziran seçimlerinden sonra Suruç’ta patlayan canlı bombaya, Ankara Gar Katliamında kaybettiğimiz 102 cana, oradan Güvenpark Kızılay bombalamalarına,  Diyarbakır Sur’un Cizre’nin yerle bir edilmesine, bir 15 Temmuz gecesi Darbe Girişimine, bu darbe gecesinde ölen 251 kişiye, işkencelere, ardından OHAL’e, OHAL KHK’larıyla işten atılan 150 bin insana, Çorlu Tren Faciasına, 20 yılda binlerce kayıp verilen iş cinayetlerine, her gün öldürülen onlarca kadına, talan edilen ormanlara kıyılara, pandemide verilmeyen ücretlere ilaçlara, Kastamonu ve Sinop’ta sel felaketinde ölen 82 kişiye, yangın söndürme uçağı bulunmadığı için Manavgat’ta yanan binlerce ağaca, maden şirketlerine kestirilmek istenen  binlerce dönüm zeytinliklere  kadar size bir paragraflık veya binlerce sayfalık kanıtlar sunabilirim. Ama yaşamak için sosyal benliğiniz bu kanıtları görmezden gelmeyi tercih edecektir. “Kimse bu kadar kötü olamaz” diyeceksiniz…

Bakın depremin 2. gününde internetin iktidar tarafından kesildiğini şu anda bile unutmuştunuz… Depremzedelere yardım için en büyük umut o internet ağı idi. Bırakın kesilmesini, o bölgelere mobil baz istasyonlar gönderilmesi gerekirdi.

Bu nedenle kiminiz “Asrın Felaketi” tanımını benimseyecek, kiminiz kader diyecek. Bazıları ise haline şükredecek: Hâlâ başınızda bir “dam” ve bankada paranız var, yukarı paragrafta geçen şahıslar tarihin yanlış zamanında yanlış yerinde durmuşlar.

Daha iyi yaşatmak için çalışan değil, bizi umursamayan bir devlet yönetimi var. Tek dertleri koltukları, iktidarları ve paraları…

Bu enkazı hep beraber kaldırmamız gerek.

Bu felaket ve sonrası büyük kötülükten sonra bir daha hiçbir şey böyle olmasın diye yeni bir dünya kurmak gerek.

Devletin yokluğuna rağmen neler yapılabileceğini deprem sonrasında dayanışmamızda gördük. Her şey bizim ellerimizde ve irademizde…

Yeni bir dünya kuramaz isek, başka bir felakette başka acılarla yine yakınacağız… Ya da sevdiğimiz birileri bizim için ağıt yakacak…

Kötülüğe karşı yaşam dayanışması…

Şimdi…