Yakın dönem sinemamızdaki az sayıdaki “işçi filminden” biri olan Zerre’nin (2012) senarist-yönetmeni Erdem Tepegöz’ün yeni filmi Gölgeler İçinde, kent merkezlerindeki en rağbet edilen sinemalarda kendine pek yer bulamadan olsa da 37 şehirde toplam 49 salon gibi orta ölçekli bir yaygınlıkta dün (cuma) vizyona girdi. Gölgeler İçinde de Zerre gibi bir “işçi filmi” ama Tepegöz bu kez Zerre’den farklı olarak İtalyan yeni gerçekçiliği ekolünün izinden gitmek yerine distopya janrına yönelmiş. (*)
Birkaç yıl önce distopya janrında yerli yapım bir film perdelere geldiğinde “sinemamızda örneğine pek rastlanmayan bir çalışma” minvalinde ifadeler kullanılırdı. Halen bu türde yerli yapımların toplam sayısı bir elin parmağını anca bulup iki elin parmağını geçmeyecek durumda olsa da son yıllarda yönetmenlerimizin bu türe artan bir yönelim göstermeleri dikkat çekici. Örneğin, geçen yıl salgının birinci ve ikinci dalgaları arasında sinemaların açık olduğu kısa dönemde gösterim şansı bulan Bina da bir distopya filmiydi. Bina’nın konusu kentsel bir yerleşim alanında geçerken (**); Gölgeler İçinde’ninki ise bir maden yöresinde geçiyor.
Çalışanların köhne barakalarda yaşadığı ve kıt kanaat geçindiği bu maden yöresinde görünürde patron namına kimse ortalıkta yoktur ama çalışanlar etraftaki kameralar tarafından sürekli gözlem altında tutulmaktadırlar. Derken bir gün işçilerden biri kafasında oluşan soruların yanıtlarını aramaya başlar...
Geçen yıl Türkiye prömiyerini yaptığı Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde SİYAD jürisi tarafından En İyi Film seçilen Gölgeler İçinde ana jüri tarafından ise En İyi Görüntü Yönetimi, En İyi Sanat Yönetimi ve En İyi Müzik ödüllerine layık görülmüştü. Gerçekten de Gölgeler İçinde’de bu üç alanda da tam bir yetkinlik perdeye yansıyor. Gölgeler İçinde kuşkusuz yalnızca görüntü ve sanat yönetimi ile ses-müzik tasarımı/kullanımı açılarından değil, “tamirci” konumundaki bir yan karakterin kitschlik düzeyindeki ‘kitabi’ repliklerinin, filmin dokusuna sinen tekinsiz atmosferle kanımca doku uyuşmazlığı yaşaması hariç, her açıdan yılın, hatta son yılların en dikkate değer yerli filmlerinden.
Finalini ele vermeden doğrudan açımlamak olanaklı olmasa da, gözetleme-denetim-tahakküm süreçlerine ilişkin ilginç tartışmalara zemin sunan öyküsünün bağlandığı noktanın açık uçlu ama umuda kapı aralayan bir nokta oluşu da ayrıca kayda değer.
(*) Tepegöz’le İleriTV’deki Ters Açı programımızda Tilbe Akan ile birlikte yaptığımız söyleşi için bkz: https://www.youtube.com/watch?v=-ADsBBvVXO4
(**) Bina hakkında bkz: https://ilerihaber.org/yazar/bina-distopik-bir-alegori-118403.html