Ekokırıma karşı

Son dönemlerde birçok Bakanlığın, şirketlerin birer şubesine dönüştüğünü de bilirsek, özellikle kırsalda doğal varlıkları talan eden şirketlerin yerel yöneticiler ve Jandarma’ya etki etmemesi için de herhangi bir neden görülmüyor.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 1 Mart tarihinde yayımladığı   yönetmelik değişikliği ile zeytin alanlarının kömür ocaklarına açılmasına izin vermişti. Bu değişiklik halk nezdinde büyük tepki topladı. Şimdiye kadar hiçbir yönetmelik için bu kadar çok çeşitli kurum ve yurttaş tarafından dava açılmamıştır. Buna karşın aradan geçen süreye rağmen Danıştay 8. Dairesi, yönetmelik hakkında bir yürütmeyi durdurma kararı vermiş değil. Buradan şunu anlamalıyız ki bazı şirketler için çıkarılmış bu yönetmelikten, henüz o şirket faydalanamamış.

Yalnız geçen hafta bir girişim oldu ve Muğla’da Yeniköy Kemerköy termik santrallerini işleten İçtaş ve Limak ortaklığı, Akbelen ormanları yakınlarındaki bir zeytinlik alana girerek oradaki ağaçları “taşımak” istediler. Köylülerin müdahale etmesi ve oluşan kamuoyu ile şirket geri adım atmak zorunda kaldı ve “taşıdıkları” zeytin ağaçlarından 9 adetini yeniden alana dikmeye çalıştılar. Ancak uzmanların söylediklerine göre, zeytin ağacının kökleri uzun ve sağlam olduğu için bu işlem başarılı olamaz. O yüzden yönetmelikte göz boyamak için getirdikleri “taşıma” tanımının da bir anlamı yok. “Ağaçları kesmiyoruz, taşıyoruz” söylemi doğru değil, sadece bir propaganda aracı…

Öğrendiğimize göre şirket, zeytin ağaçlarını keserken aldıkları herhangi bir idari izin göstermemiş. Eğer idari izinleri yoksa bu açıkça suçtur. Ağaçlara dokunamazlar.  Yok eğer izin verilmişse, bu iznin yönetmelik gereği hem Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan hem de zeytinliklerle ilgili uygun görüş vermesi gereken Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan alınması gerekir. Tarım ve Orman Bakanlığı böyle bir onay vermişse, kendi görev kapsamında olan Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkındaki Kanunu çiğnemiş olacaktır. Şirketin elinde usulüne göre alınmış izin yoksa Jandarma’nın orada zeytinlerin kesilmesine karşı çıkan eylemcileri değil, ağaçları kesen operatörleri gözaltına alması gerekirdi.

Fakat Jandarma’nın son yıllarda açıkça şirketlerden yana tavır alması kimsenin gözünden kaçmış değil. Yine geçen hafta Aydın Çine Topçam’da evlerinin dibinde maden şirketinin patlatma yapmasına karşı çıkan Coşkun ailesine de benzer muameleyi yaptıklarını basından görüyoruz. Maden şirketinin dinamitle patlatma için yasal izin alıp almadıkları da meçhul. Ama Jandarma bu izni sorgulamak ve vatandaşı korumak yerine şirketi koruduğunu çekilen görüntülerden öğreniyoruz.  

Jandarma’nın bu duruma gelmesinin birden çok sebebi olabilir. Nedenlerden biri, 15 Temmuz Darbe Girişiminden sonra çıkarılan OHAL Kararnamelerinden  birisiyle (668 sayılı) Jandarma, bağlı olduğu Milli Savunma Bakanlığı’ndan alınarak İçişleri Bakanlığı emrine verildi. İçişleri Bakanlığı’nın başında uzun zamandan beri Süleyman Soylu olduğunu unutmayalım.

Son dönemlerde birçok Bakanlığın, şirketlerin birer şubesine dönüştüğünü de bilirsek, özellikle kırsalda doğal varlıkları talan eden şirketlerin yerel yöneticiler ve Jandarma’ya etki etmemesi için de herhangi bir neden görülmüyor.

Sermaye, Türkiye’nin içinde bulunduğu krizi, son doğal varlıkları da kendi üstüne geçirmek için bir fırsat olarak görüyor. Daha önce de yazdığımız gibi, enerji-inşaat ve maden sektörlerinde ifadesini bulan bu grupların istekleri, iktidar için emir telakki ediliyor. Son yıllarda doğa talanı, bir ekokırıma dönüşmüş durumda…  

Etrafımızda gördüğümüz ekolojik yıkım, tarım ürünleri fiyatlarının artması, gıda krizi, kirli hava ya da plastik atık ithalatı, AKP  iktidarının bir beceriksizliği değil, bilerek uyguladığı politikaların doğal sonucu. Bilimle araları iyi olmadığı için uyguladıkları politikaların belki bu kadar yıkıcı sonuçları olacağını öngöremediler, o kadar.

Ama hepsi bilinçli tercihlerin ürünü.

Kentte ya da kırsalda maden, enerji ya da inşaat şirketlerine karşı yaşam alanlarını korumaya çalışan köylüler, yurttaşlar alanda hem devlet kurumlarıyla hem Jandarma ile karşı karşıya geliyorlar.

Türkiye’de doğayı ve çevreyi savunmak, hiçbir dönemde bu kadar politik olmamıştı. O halde şirket ve devlet birlikteliğine karşı cevabın da hem sahada  hem siyasette fiilen verilmesi gerekir.

Her ağacımızı, her zeytin tanemizi, her tepemizi, her damla suyumuzu bu ekokırımdan kurtarmak için tek tek savunmalı, iktidara da topyekun cevap vermeliyiz…