Düzen siyaseti ikiyüzlü madalyona benziyor. Madalyonun bir yüzünde aldatmak ve yönlendirmek için halka servis edilenler, öteki yüzünde gizlenen gerçek çıkar, hesap ve pazarlıklar var. “Suriye’nin toprak bütünlüğü”, “barışçıl çözüm”, “milli birlik”, “milli ve yerli siyaset“, “teröre karşı mücadele”, “sınır güvenliği” vb. onlarca söz uçuşuyor. Bu sözlerin ne gerçek durumu, ne gerçek niyetleri anlatmadığını söyleyenler de biliyor.
Dinci-milliyetçi ideoloji ve söyleme, yalnızca, emekçi çocuklarını savaşa, ölüme göndermenin en kolay yolu olduğu için değil, aynı zamanda düzen karşıtı birikimi etkisizleştirmenin, sınıf çelişkilerini perdelemenin etkili yöntemi olduğu için bu şiddette başvuruyorlar.
Bu saptamanın hiçbir yeniliği yok. Durumun gösterilmeye çalışıldığı gibi olmadığını ortaya koymanın başlangıç adımı olduğu için yinelemek gerekti.
***
Ortadoğu’da büyük emperyalist devletlerin taraf olduğu, bölge devletlerinin ve uzantılarının bu taraflar çevresinde yeniden gruplaştığı, etnik ve dinsel düşmanlıklarla körüklenen bir savaş sürüyor.
Devletlerin özne olduğu savaş-çatışma zemininden halkların toprak kardeşliği temelinde barış içinde bir arada yaşayacağı bir “düzen”e ulaşmak olanaksız. Savaşın çeşitli biçimlerde uzun zaman süreceği anlaşılıyor.
“Biz” bu savaşın tarafı değiliz. Birincisi, devlet değiliz. İkincisi, bu devletlerin hiç biri ilerici ya da demokrat değil. Somut durumda, emekçi halkın güncel çıkarları ve sosyalizm mücadelesi açısından görece daha elverişli olan seçenekleri savunuruz. Ama, bu devletlerden hiç birini çözüm mercii olarak görüp, arkasına dizilemeyiz.
Erdoğan’ın, Afrin savaşına esas olarak, “iç” güdülerle, tek adam devleti yolundaki son evreyi zaferle sonuçlandırmak için başvurduğu açık. ABD, Rusya ve bölge aktörleri arasındaki çelişkilerin yarattığı boşluktan yararlanarak giriştiği bu hamleyle, Suruç’tan bu yana hız verdiği, devlet ve toplum içinde adım adım inşa ettiği İslamcı-Türkçü koalisyonu sağlamlaştırmak, kendi “beka”sını 2019’dan önce güvenceye almak istiyor.
Afrin savaşının, Kürtlerin Ortadoğu coğrafyasındaki ve Türkiye’deki varoluş biçimini, Türkiye ile Kürt hareketi arasındaki ilişkileri ne ölçüde ve hangi yönde etkileyeceğini söylemek için erken. Tarihi ve jeopolitik derinliği olan Kürt sorununun bu tür operasyonlarla kalıcı bir “çözüme” kavuşturulamayacağını, bu hamurun daha çok su kaldıracağını ise söyleyebiliriz.
***
Egemen devletlerden, sistem ve düzen içi sahte seçeneklerden bağımsızlığın devrimci sınıf siyasetinin önkoşulu olduğu açık. Öte yandan, devrim ve sosyalizmin kitlelerin gözünde yakın bir hedef olarak gündemde olmadığı koşullarda, kendisini yalnızca karşıtlık temelinde kuran bir anlayışla siyasette hesaba katılır bir güç olunamıyor. Siyasal güçsüzlük, marjinallik iki eğilime kaynaklık ediyor: Bir yandan, söz ile pratik arasındaki mesafe açılıyor; yaptırım gücü olmayan sözün “değeri” azalıyor; öte yandan toplumdan, sınıftan destek ve onay alamayan sol/sosyalist hareket kendi varoluş ilkelerinden kuşku duymaya, “yan” ya da “ara” yollara savrulmaya başlıyor.
Oysa dönem, nesnellik, bu döngüden çıkmanın olanaklarını da barındırıyor.
Böyle dönemlerde, kitlelerin henüz bilince çıkmamış, billurlaşmamış isteklerini formüle etmek, sol siyaseti toplumsallaştırmanın etkili yöntemlerinden biri olarak öne çıkıyor. Emekçi sınıfların düzen tarafından karşılanmayan, hiçbir zaman da karşılanamayacak olan ihtiyaçlarını yansıtan, bu ihtiyaçlara yanıt üreten düşüncelerin, programların dünyayı değiştirme gücü bulunuyor. Açık ve net toplumsal kurtuluş hedefi ve bugünkü toplum bireylerinin etnik, dinsel vb. düşmanlık içinde çürüyerek dağılmasının önüne geçecek “geçiş” önlemleri komünist programın iki ana başlığını oluşturuyorlar.
Düşüncenin, programın ya da aynı anlamda sözün etkili olması ise, eylemle, pratik eleştiriyle birleştirilmesine bağlıdır. Pratiğin en önemli bilinç üreticisi olduğunu unutmamak gerekiyor.
Komünist köktenci düşünceyle eylemi birleştiren bir siyaset tarzını egemen kılmak, bir de büyük dönüştürücü güç olan kendiliğinden kitlesel çıkışlara hazırlanmanın en iyi yolu olduğu için büyük önem taşıyor.