Durum ciddi o nedenle şaka gibi geliyor

Bu seçim tahlilinin odak noktası, yazılma nedeni bu soruya verilebilecek yanıtları araştırmaktır. Bu yanıtların merkezinde ise parlamentonun iktidar tarafından ağır bir baskı altında tutulan ve bu baskının daha da ağırlaşacağı anlaşılan, kapatılma tehlikesi ile karşı karşıya olan HDP yer alıyor.

Bu yazıya sanki şakalaşır gibi aramızdan ayrılan sevgili dostum kardeşim yoldaşım Aydın Engin’in ölüm haberiyle başlıyorum. Üzüntümü, hüznümü anlatacak kelime yok. Hayatı şaka gibi yaşayan, mücadeleyi en ciddi işe olarak alan, gazeteciliği haber diye öğretendi Aydın Engin. O şimdi benim mavi siyah karanlıktaki yıldızlarımın arasındadır. Onu özleyeceğim…

***

Rusya Ukrayna savaşı çatışması konusunda epeyce konuşuldu yazıldı, ben de geri kalmadım bir iki yazı ile değerli görüşlerimi serdettim. Metin Çulhaoğlu’nun dediği gibi (İleri Haber, ‘Riskli’ öngörüler yazısı) uluslararası politika konusunda ahkam kesmek kolay ama Türkiye’deki siyasal süreçleri anlamak ve anlatmak o kadar kolay değil. Bu durumun yanlış çıkmaktan korkmak gibi öznel nedenler bir yana, asıl neden yine Metin’in söylediği gibi her sözün bir karşılığının olması, “bu durumda, sen somut olarak neyi öneriyorsun, ne yapılması gerektiğini düşünüyorsun ve bunun için bir özne olarak neler yapıyorsun?” sorusuyla karşılaşma ihtimalidir.

Bu türden bir soruya nasıl bir yanıt verilebilir, gazeteci olmanın olayları nesnel bir şekilde aktarmakla sınırlı kolaylığına sığınarak kenara çekilip yorumla yetinebilir miyiz bilmiyorum, ama yine de denemekten kendimi alamayacağım.

***

Önce söylenmesi gereken yeni Seçim Yasası tasarısının seçimlerin sonucunu tek başına belirleyecek faktör olamayacağını söyleyerek başlayalım. Seçim öncesi, ekonomide, dış politikada gelişmelerin, siyasal partilerin karşılıklı cambazlıklarının ve nihayet sokağın seçimlerle ilgili ne söyleyeceği, ne yönde ağırlığını koyacağı da seçim yasası kadar önemli olacaktır. Bu faktörlerden dış politikaya ilişkin olanı şimdilik bir kenara koyabiliriz. Seçmenlerin bu konudaki gelişmelere bakarak oy tercihlerini değiştireceklerini sanmıyorum. Ekonomideki gelişmeleri ise hiç kimse bir yana bırakamıyor.  Artan yoksulluğun özellikle de orta gelir grubunun yoksullaşmasının seçim sonuçlarını etkileyeceğini söylemeyen kalmadı.

Burada küçük bir aykırı parantez açarak, esnafın Kürtler ve dini önyargılar nedeniyle ekonomik durumdaki zorluklara karşın eski pozisyonlarını kolayca bırakacağı, blok olarak AKP’yi terk edeceği görüşünü de gerçekçi bulmuyorum. Aynı şekilde kırsal kesimde, köylerde de AKP oylarında keskin bir gerileme beklentisinin gerçekleri yansıtmadığı kanısındayım. Ama batıda güneyde ve güneydoğuda, büyük kentlerde muhalefetin oylarının artacağını önceki seçimlerde alınan sonuçlara bakarak söyleyebiliriz. Bu tahminler Millet İttifakı’na Meclis’te bir çoğunluk vadediyor mu emin değilim. Yeni Seçim Yasası küçük partilere Millet İttifakı şemsiyesi altında, uygun formüller yaratarak, seçimlere katılma dışında hayat hakkı tanımıyor. Burada da sağ tandanslı bu partilerin sağ seçmenden oy almaların zor olacağı söyleniyor ki gerçekten de CHP çatısı altında seçime katılacak sağ bir partinin seçmenlerini, ne kadar varsa artık, koruması zor olacaktır. Burada “ama zaten CHP de bir merkez sağ partiye dönüşmedi mi tüm gücüyle sağ seçmeni kazanma üzerine kurmadı mı stratejisine” itirazını bekliyorum. Bu durum CHP tabanını, seçmenini ilgilendiriyor; bu konudaki itirazların seçimlerde etkili olmayacağını “ne yapalım başka çare mi var” mantığıyla eriyip gideceğini biliyoruz.

CHP ve İyi Parti açısından yeni seçim yasası çok da tehlikeli bir durum doğurmuyor. Bu partiler, seçimlerin manipüle edilme tehlikesi, seçim kurullarındaki hakimlerin seçimi ve oy sayımı hileleri gibi ihtimaller bir yana bırakılırsa, Parlamentoda güçlü bir şekilde temsil edileceklerdir. Ama “güçlendirilmiş parlamenter sistem”e dönüşü gerçekleştirmeleri için gerekli çoğunluğu sağlayabilecekler mi? Zor görünüyor. Zor görünüyor, peki imkânsız mı?

***

Bu seçim tahlilinin odak noktası, yazılma nedeni bu soruya verilebilecek yanıtları araştırmaktır. Bu yanıtların merkezinde ise parlamentonun iktidar tarafından ağır bir baskı altında tutulan ve bu baskının daha da ağırlaşacağı anlaşılan, kapatılma tehlikesi ile karşı karşıya olan HDP yer alıyor. Bu seçimlerin belirleyici partisi HDP olacaktır. Ama dediğimiz gibi bu parti ağır bir baskı altında ve AYM tarafından da seçimler öncesinde (ne zaman?) kapatılabilir. Böyle bir durumda pek çok HDP’li politikacının seçimlere katılamaması da söz konusu olacaktır.

Önce böyle bir durumun gerçekleşmeyeceğini, HDP’nin kapatılmayacağı varsayımıyla ilerleyelim. HDP’nin kurmaya çalıştığı Üçüncü İttifak’ın seçimlerde en az 70-80 milletvekili ile temsil edilmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu sayı Millet İttifakı ile birlikte parlamentoda olabilirse sınırlı ortak hedefler için gerekli gücün sağlanabileceğini gösterir. Bir Anayasa değişikliği için yeterli sayıyı sağlar mı? Bunu bilmek zor. Hem parlamentoda HDP ile Millet İttifakı uzlaşabilir mi sorusu şimdilik yanıtsızdır, hem de seçimlerden sonra ittifakların ne gibi değişiklikler geçirebileceğini öngörme konusunda kâhin olmamakta yarar vardır.

HDP’nin kapatılması durumunda ise bu tablonun yeni baştan çizilmesi gerekecektir. Burada en önemli soru HDP seçmeninin iradesini seçimlere nasıl yansıtacağı sorusudur. Medyada seçim yasaklarına takılmayacak bir başka parti ile seçimlere katılmak ya da seçmenleri bir partiye yönlendirmek gibi alternatifler üzerinde konuşuluyor. Hatta “ya hiç de fena olmaz, HDP seçmeni çaresiz bize oy verir” diyenler bile var bu piyasada. Ama bu türden spekülasyonları geçelim. Sonuç olarak kapatılsın ya da kapatılmasın HDP ve seçmeni anahtar olacağa benziyor.

***

Buraya kadar parlamento seçimlerinden söz ettik. Ama önümüzdeki seçimlerin en önemli yanı Cumhurbaşkanının da seçilecek olmasıdır. Partiler açısından Cumhurbaşkanlığı gerçekleştirilmesi düşünülen ya da vadedilen değişiklikler açısından birinci derecede önemlidir. Öte yandan AKP de, Metin Çulhaoğlu’ndan aktaralım: “Meclis çoğunluğunu kazanma ile Cumhurbaşkanlığını kazanma yolları arasında kendince bir muhasebe yapmaktadır; ikincisinin imkanlarını birincisinden daha fazla gördüğü söylenebilir.” (agy) Gerçekten de Cumhurbaşkanlığını yitirmiş bir AKP Meclis’te çoğunluğu kazansa bile anlamlı olmayacaktır. Anlamlı olmayacaktır biraz hafif kaldı, dayanılabilir bir durum olmayacaktır demek daha doğru. “2018 Haziran -Kasım operasyonu bir kere daha gündeme gelemez mi?” denilirse, bunun Millet İttifakı’ndan bir cumhurbaşkanının seçilmesi durumunda imkânsız olacağı şimdiden söylenebilir.

Öyleyse bu seçimlerin odak noktası cumhurbaşkanı seçimidir. AKP de doğal olarak bunu esas alacak, propagandasını buna göre biçimlendirecektir. Ekleyelim, yeni seçim yasası AYM dur demezse, Cumhurbaşkanına devlet olanaklarıyla propaganda yapma olanağı sunuyor ve eşitsiz bir durum yaratıyor.

Ama yine de ilk turda yüzde 50+1 mümkün görünmüyor, ikinci tur asıl mücadele alanı olacaktır. İlk turla ikinci tur arasındaki 1 haftalık sürede parlamentonun durumu yaklaşık olarak belli olacak, bu da ikinci tur için önemli bir etken olabilecektir. İkinci turda şimdiki kamuoyu yoklamaları, anketler gerçeğe yaklaşıyorsa Millet İttifakı’nın kazanması muhtemeldir. Kesin midir? Hayır değildir. Tüm seçim sürecini yönetecek olan Yüksek Seçim Kurulu’nun kararlarının kesin olacağını, itirazlar konusunda da kesin son kararı YSK’nın vereceğini de bu arada unutmamak gerekiyor.

Demek ki dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz. Bu seçimlerin Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin belirleyicisi Üçüncü İttifak olacaktır. Bu, AKP’nin politik kıvraklığını dikkate almayan düz bir mantık oldu. AKP pekâlâ Kürt seçmenlerin tutumunu etkileyecek adımlar atabilir. Bunu HDP üzerinden yapmasa da, ki zaten bunu tercih etmeyecektir, öteki var olan ya da kurulacak olan Kürt partileri üzerinden ya da Öcalan üzerinden neden denemesin ki? AKP bu seçimleri kazanmak için, bu arada daha fazla Kürt oyu kazanmak, en azından Kürtleri sandıktan uzaklaştırmak için her şeyi deneyecektir.

***

Bu kadar laf ettik. Haddimizi aşmış bile olabiliriz. Ama yine de “sağa doğru gidelim sağ bize gelecektir” stratejisini terk etmeyen CHP’nin “gözümüzü biraz da sola ve HDP’ye çevirelim” demesini bekleyenler acaba hayal mi kuruyorlar diye geçiyor içimden. İşin doğrusu Üçüncü İttifak’ın belirleyiciliğini tahkim etmesinden geçiyor diyenler galiba haklılar. Gazeteciler de fanteziyi bırakıp gerçek verilerle haber yapmaya başlasalar da biz de gerçekleri öğrensek, ona göre ahkam kesmeden yorum yapabilsek.

Şimdi arkadaşlardan “yahu sen ne dediğinin farkında mısın, sen gazeteci değil misin?” gibi itirazlar gelir, onlara da diyeyim ki, tamam ben de gazeteciyim ama yaş ilerledi, emekli olalı epeyce oldu, bizim bundan sonraki durağımız çarıklı erkanı harbin kıraathanesidir.

Şaka yapıyorum; ölümlerin kanıksandığı, sokakta işkencenin doğal sayıldığı, meşrulaştığı, savaş tablolarının insanı zıvanadan çıkartacak, delirtecek boyutlara tırmandığı zamanlarda değil miyiz? Böyle zamanlarda insanoğlu karanlıkta kahkaha atmaya başlamaz mı?

Her şey size de şaka gibi gelmiyor mu?