Demirtaş ve ezber bozumu siyaseti

Ne yaparsa yapsın “çocuk işte” muamelesi yaptığımız muhalefet şımarıklığı, gün gelir hepimizin azabı olur. Eğer bu azabı yaşamak istemiyorsak, muhalefetin tüm çeperine uyarıcı olacak şekilde eleştirilerimizi yapmalı ve toplumun geleceği için nasıl bir yol, yöntem izleyeceklerini sorarak, ısrarla ilkeler etrafında bir toplumsal akit ortaya koymalarını talep etmeliyiz.

Demirtaş’ın bir bütün olarak muhalefetin verili durum karşısında takındığı siyasi tutumuna dair Artı Gerçek sitesi için kaleme aldığı yazı, fısıltılarla, küçük cümlelerle konuştuğumuz birçok şeyi de gün yüzüne taşıdı.

İçimizde konuştuğumuz ve “aman muhalefeti kırmayalım” modunda ifade ettiğimiz cümlelerin, cezaevinin duvarları arasından dışarıya taşması, konu Demirtaş olunca şaşırtmadı elbette. Şaşırtmadı çünkü hayatın ve siyasetin kokusunu hissetmek için sadece hakikate ihtiyaç duyarsınız ve onu bütün karmaşaların, gürültünün ve parıltıların arasından sezersiniz. Veriler bazen yeterli gelmez. O verileri okuyup, doğru bir zemine oturtmak için hissetmeniz de gerekir. Ona sahipseniz nerede olursanız olun, hangi koşul ve şartlar altında bulunursanız bulunun, gidişatı ve gidişatın perdelediği şeyi görür ve hissedersiniz.

Hissetmek önemlidir vesselam.

İsmini koyamadığımız, tanımlayamadığımız veya yakıştıramadığımız şeylerin huzursuz edici yanı vardır ve aslında bir kişiye veya siyasete konduramadığımız şeylerin, bir süre sonra karşımıza çıkıyor oluşu boşuna değildir.

Deneyimlerimizi bu yanıyla hafifsememeliyiz belki de. Görmeme veya gördüklerimizi idare etme hali, bir süre sonra irademizi bir başkasının, başkalarının elinde rehin tutulmaya sürükleyecektir ki, şu an siyasetin ele geçirmeye çalıştığı şey budur.

Demirtaş’ın ironi ve hiciv ile görmezden gelen yanımızı uyandırma çabası bu yanıyla çok anlaşılır.

Ne yaparsa yapsın “çocuk işte” muamelesi yaptığımız muhalefet şımarıklığı, gün gelir hepimizin azabı olur. Eğer bu azabı yaşamak istemiyorsak, muhalefetin tüm çeperine uyarıcı olacak şekilde eleştirilerimizi yapmalı ve toplumun geleceği için nasıl bir yol, yöntem izleyeceklerini sorarak, ısrarla ilkeler etrafında bir toplumsal akit ortaya koymalarını talep etmeliyiz. Sol siyaset ise bunun öncülüğünü yapacak bir söylem bütünlüğü oluşturabilir, bunu elle tutulur hale getirebilir.  İmamoğlu’nun Karadeniz ziyareti etrafında yaşananlar ve ortaya konan sağlıklı tepkilerin nasıl sonuç verici olduğunu gördük çünkü.

Seçmeninin iradesini mecburiyetlere zorlayarak silikleştiren siyaset tarzına, toplumsal itirazın omurgasını oluşturan demokratik çıkış önemli ve elbette bu itirazlar güçlü bir iradenin varlığını işaret eder bize.

“Tıpış tıpış” siyasetinin bir iktidar hastalığı olduğunu ve tüm siyasete sirayet ettiğini söyleyebiliriz. Politikacıların seçmen iradesinden, taleplerinden bağımsız olarak, kişisel siyasi kariyerlerini öncelemesi de bu hastalığın parçası. Fakat, yurttaşı “ben ne dersem o” parantezine sıkıştırarak, ağzını şapırdatanlar için, seçmen bir şok tedavisi uygulayabilir. İmamoğlu bunu tattı mesela.

Yirmi yıldır bu iktidarın kötülüğü altında inleyen insanların hafızasını, öfkesini, bilincini küçümseyen her siyasetin kafasını yaran bir taş çıkabilir. O taş umulmadık değil artık.

Bu nedenle;

Demirtaş’ın aydın, sanatçı, yazar ve gazetecilere yazdığı mektupta dikkat çektiği ve önerdiği kimi kanalların oluşturulması ve taleplerin bu kanallar üzerinden tek bir noktaya aktarılması, böylece seçmen iradesinin siyasette karşılık bulmasını sağlamak, olmazsa olmaz olarak muhataplarının karşısında duruyor.

Öneriler, tespitler örgütlenmediğinde, onu dile getirenin de ciddiyetine zarar verdiğini söyleyebiliriz. Eğer amaçlanan zarar vermek değilse, bunun pratik karşılığı ortaya konulmak zorundadır veya varsa yeni bir öneri, ortaya konulmalı ve arkasında durulmalıdır.

Ana muhalefet çeperinin dışında kalan ve siyasi iradesi ile tüm siyasetin belirleyici gücünü elinde tutan 3. ittifakın kendi rolünü görünür kılmasını ve iç tartışmaların boğuculuğundan kendini arındırarak ağırlığını ortaya koymasını bekleyen geniş bir kesim var.

3. yolu yok sayan ve tek kale maç yapan iki ittifakın ezberini bozacak olan şey bu.

Ezber bozumu siyaseti, bu ülkenin geleceğini dert edinen, hak ve özgürlüklerden yana kalbi atan, emekten, demokrasiden ve onurlu bir yaşamdan yana olan milyonlarca insanın gücünü tarif ediyor. Bunun farkına varamazsak, kendimizin de farkına varamayacağız. BİZ kendimizi önemsemezsek, kimseden bizi önemsemesini bekleyemeyiz.

Değersizleştiğini hisseden herkes, en önce yakınındakileri tüketmeye başlar. En yakınımızda duranları hedefe koyup, bir kum torbasına çevirmemizin bir nedenidir belki de bu.